5
ne demek olduğunu tam bilmiyorum, hatalı bir kullanım olduğunu düşünüyorum hatta. yani kastedilen nedir burada? hücum bölgesinde yapılan savunma mı? hücumcular tarafından yapılan savunma mı? bir hücum planı mı? bir savunma planı mı? ön alanda topu kapmak adına yapılan baskı, hücum presin en doğru tarifi benim mantığıma göre. benim gördüğüm kadarıyla bu sene galatasaray bunu yapıyor. ön alanda çok adamla baskı yapıyor ve bunu rakibi yavaşlatmak için falan değil tam olarak topu almak için yapıyor, genelde de alıyor. haliyle de göze de çok hoş geliyor tabii bu.
elbette hemen hemen her takım sporunda olduğu gibi her taktiğe karşılık yeni çözümler üretilmektedir ki bu da oyunun gelişimi, seyir zevkinin artışı demektir. gördüğüm kadarıyla galatasaray' ın rakipleri bu ön alan baskısını kırmak için topu uzun oynuyorlar ama orada da devreye serdar gibi, maicon gibi özellikle cepheden -yandan bu kadar başarılı değiller ne yazık ki- atılan hava toplarında çok başarılı iki stoper ve fernando gibi muazzam bir süpürücü giriyor. galatasaray yeniden atak başlatıyor. şimdi bence kritik nokta şu; galatasaray savunmayı öne çıkarttığı, önde bastığı sürece ne akdar tempo yapsa da çok yorulmaz. çünkü hem hücumcular bu oyundan zevk alırlar hem de zaten kısa mesafelerde oynamak zorunda kalırlar. çok emin değilim, sadece empati yaparak söylüyorum; ben bir açık oyuncusu olsam ,ileri çıkan beki 60 metre kovalamak için atmaktansa, topu kapmak uğruna rakip sahada stopere, beke baskı yapmak için depar atmayı tercih ederim.
rakip kazandığı topu uzun attığı sürece bence çok da problem yok. nasıl olsa gerideki oyuncular o topu alırlar ve daha hücum oyuncuları geri dönmek zorunda kalmadan yine ileri taşırlar. bu zamana kadar da genelde bu oldu. elbette an gelecek rakip iki pasla çıkacak, her şeyin bir handikapı vardır. mariano her hücumda rakip çizgiye insin diye beklerken aynı zamanda her kaybedilen topta da geride olup arka direği savunsun diye bekleyemezsiniz. gol de yenecek, maç da kaybedilecek. önemli olan verimliliktir. 10 pozisyona girersin atamazsın, rakip 3 pozisyona girer bir tane atar ve maçı alır. bu dert değil. ama sen bu baskıya rağmen 5 pozisyona girip 5 de pozisyon veriyorsan burada bir sıkıntı var demektir. şimdilik bu olmadı pek, dolayısıyla sorun yok.
bu oyunun 2 temel problemi var bence. ilkinde rakip uzun attığında o topu stoperler değil de rakip forvet alırsa? bu, ya eksik adamla yakalandığın bir atak yemene sebep olur ya da forvet alıp indirir, arkadaşlarını beklerse senin hücumcuların da bu kez geri gelip pozisyon almak zorunda kalır. ve eminim bunu rakip yarı alanda top kapmak için yaptıkları koşular kadar zevkle yapmazlar. ama bu düşük bir ihtimal. dünyada bunu yapabilecek forvet sayısı zaten çok az. bir forvet her uzun topu alıp indirip de arkadaşlarını bekleyebiliyorsa zaten o maçı kaybedelim sonra da gidip o forveti tebrik edelim. asıl problem ise ikincisi; ya rakip pasla çıkarsa? işte bu noktada bence bizim hücum ya da savunma değil de genel olarak oyun planımız olan ön alan baskısını birazcık modifiye etmek gerekiyor. benim gördüğüm takımlar içerisinde bu ön alan baskısını en iyi yapanlardan ikisi guardiola' nın barcelona' sı ve munih' iydi. fakat onlar bizden biraz farklılardı. guardiola şu an city' de nasıl oynatıyor bilmiyorum ama bu entryden sonra city maçlarının özetlerine bakmaya çalışacağım. peki fark neydi? benim gördüğüm kadarıyla barcelona ya da munih topu kapmak için basmıyorlardı. daha doğrusu ilk 3 4 saniye bunu deniyorlar ama olmazsa vazgeçip alan savunmasına geçiyorlardı. basketbol tabiriyle baskılı bir alan savunması yapıyorlardı. mancini' nin bize yaptırdığı gibi 11 kişi topu arkasına geçip gömülüp beklemiyorlardı. topun arkasına geçiyorlardı ancak yine olabildiğince önde kalmaya çalışıyorlardı. elbette bunun da bir handikapı var. hele hele uyumsuz bir savunma hattınız, rakipte de iyi bir pasör varsa bir ara pasıyla yarar geçerler o öndeki savunmanızı. barcelona topu kaybettiği yerde bir anda rakibe basıyordu ki zaten çok adamla hücum ettiklerinden bu baskıyı yapmaları zor olmuyordu ancak bunu uzatmıyorlardı. benim gördüğüm şu; biz uzatıyoruz. biz topu kapamazsak şunu yapalım demek yerine topu kapmalıyız mantığıyla hareket ediyoruz. bunun defosunu pek yaşamadık ama işte biraz pas yapabilen bir takım bu baskıyı ciddi bir zaafiyet haline getirebilir bizim adımıza. diğer yandan tudor da bunu biliyordur ve belki de o takıma karşı baskıyı bu kadar uzun süre yaptırmayacaktır, bilmiyorum.
güntekin onay' ın barcelona ile ilgili enfes bir tespiti vardı. gerçi ben yabancı bir kaynaktan okuduğunu düşünüyorum ya neyse. ibrahimoviç barcelona' ya uymadı, çünkü atak bitiriyordu dedi. barcelona şut atmıyor diye eleştiriliyor ama o paslar da barcelona' nın savunma yapma şekli bir anlamda çünkü şut atılırsa top rakibe geçer ve barcelona geri yerleşmek zorunda kalır, messi, suarez vs. geri koşup pozisyon almak zorunda kalır diyordu. bence çok haklıydı. zaten bir düşünsenize messi aynı messi, suarez aynı suarez ama xavi, iniesta yok artık. bu adamlar sadece asist yapabildikleri için değil hiçbir şekilde topu rakibe vermedikleri için de değerliydiler. topun oyunda kaldığı süre 60 dakika ise zaten bunun 40 45 dakikası top barcelona' nın kontrolünde oluyordu. 10 15 dakika savunma yapmak da çok sorun olmuyordu. kaldı ki xavili iniestalı barcelona bir maçta hücum ederken 2 3 kez top kaybederdi kritik noktada ve sadece 3 kez geriye hızlıca dönmeleri gerekirdi. galatasaray bu pas düzeyinde bir takım değil, açıkçası olması da pek mümkün değil. dolayısıyla biz hücumda top kaybediyoruz, kaybedeceğiz. işte her kaybedilen topu almaya çalışmak yerine biraz daha sakin kalıp yine ön alanda basmak ama topu kapmak için değil de rakibe alan bırakmamak için basmak daha mantıklı geliyor bana. tabii bu sadece benim görüşüm, tudor' un tercihine de saydı duyuyorum. zaten bu söylediklerim zamanla oturacak şeylerdir.
futbolda ön alanda pres yapmak herkesin arzu ettiği bir şey elbette ama bunu yapabilmek için buna uygun oyuncular gerekir. sadece presi yapacak oyunculardan bahsetmiyorum. çok koşan adamlar bulabilirsiniz ama bu adamların aynı zamanda top kapma becerilerinin de olmaları gerekir. çalım yememeleri gerekir. aksi halde o çok arzuladığınız ''hücum pres'' felakete dönüşür. bir an için 2000 yılının o enfes galatasaray' ını düşünün; tek olay ön alanda pres yapmaları mıydı? okan, suat, emre hatta davala, ergün... bu adamların hepsi hem koşan, hep top kazanan dahası kazandığı topu da iyi kullanabilen adamlardı. galatasaray topu kazandığı anda hücuma o bölgeden başlamış oluyordu zira emre de okan da zaten bir hücumu yönlendirebilecek yetenekte oyunculardı.
galatasaray' ın mevcut kadrosunun bu oyunu beşiktaş' a karşı oynayamayacağını, oynamaya kalkarsa da başarı sağlayamayacağını düşünmekle beraber genel kanının aksine, ben tudor' un iyi bir taktisyen olduğunu ve alternatifler düşüneceğini düşünüyorum. bunu yazarken tekrar belirtiyorum; tudor' u hep eleştirdim, hala da güven problemim var kendisine. umarım her eleştirim için beni utandırır kendisi. benim buraya yazdığım şeylerin çok daha fazlasını -katılabilir, katılamayabilir o ayrı- tudor' un bildiğinden de eminim. mesele kafasındaki çözümleri oyunculara ve sahaya yansıtıp yansıtamayacağı. zaten iyi hocalık denen şey de orada ortaya çıkıyor işte.
elbette hemen hemen her takım sporunda olduğu gibi her taktiğe karşılık yeni çözümler üretilmektedir ki bu da oyunun gelişimi, seyir zevkinin artışı demektir. gördüğüm kadarıyla galatasaray' ın rakipleri bu ön alan baskısını kırmak için topu uzun oynuyorlar ama orada da devreye serdar gibi, maicon gibi özellikle cepheden -yandan bu kadar başarılı değiller ne yazık ki- atılan hava toplarında çok başarılı iki stoper ve fernando gibi muazzam bir süpürücü giriyor. galatasaray yeniden atak başlatıyor. şimdi bence kritik nokta şu; galatasaray savunmayı öne çıkarttığı, önde bastığı sürece ne akdar tempo yapsa da çok yorulmaz. çünkü hem hücumcular bu oyundan zevk alırlar hem de zaten kısa mesafelerde oynamak zorunda kalırlar. çok emin değilim, sadece empati yaparak söylüyorum; ben bir açık oyuncusu olsam ,ileri çıkan beki 60 metre kovalamak için atmaktansa, topu kapmak uğruna rakip sahada stopere, beke baskı yapmak için depar atmayı tercih ederim.
rakip kazandığı topu uzun attığı sürece bence çok da problem yok. nasıl olsa gerideki oyuncular o topu alırlar ve daha hücum oyuncuları geri dönmek zorunda kalmadan yine ileri taşırlar. bu zamana kadar da genelde bu oldu. elbette an gelecek rakip iki pasla çıkacak, her şeyin bir handikapı vardır. mariano her hücumda rakip çizgiye insin diye beklerken aynı zamanda her kaybedilen topta da geride olup arka direği savunsun diye bekleyemezsiniz. gol de yenecek, maç da kaybedilecek. önemli olan verimliliktir. 10 pozisyona girersin atamazsın, rakip 3 pozisyona girer bir tane atar ve maçı alır. bu dert değil. ama sen bu baskıya rağmen 5 pozisyona girip 5 de pozisyon veriyorsan burada bir sıkıntı var demektir. şimdilik bu olmadı pek, dolayısıyla sorun yok.
bu oyunun 2 temel problemi var bence. ilkinde rakip uzun attığında o topu stoperler değil de rakip forvet alırsa? bu, ya eksik adamla yakalandığın bir atak yemene sebep olur ya da forvet alıp indirir, arkadaşlarını beklerse senin hücumcuların da bu kez geri gelip pozisyon almak zorunda kalır. ve eminim bunu rakip yarı alanda top kapmak için yaptıkları koşular kadar zevkle yapmazlar. ama bu düşük bir ihtimal. dünyada bunu yapabilecek forvet sayısı zaten çok az. bir forvet her uzun topu alıp indirip de arkadaşlarını bekleyebiliyorsa zaten o maçı kaybedelim sonra da gidip o forveti tebrik edelim. asıl problem ise ikincisi; ya rakip pasla çıkarsa? işte bu noktada bence bizim hücum ya da savunma değil de genel olarak oyun planımız olan ön alan baskısını birazcık modifiye etmek gerekiyor. benim gördüğüm takımlar içerisinde bu ön alan baskısını en iyi yapanlardan ikisi guardiola' nın barcelona' sı ve munih' iydi. fakat onlar bizden biraz farklılardı. guardiola şu an city' de nasıl oynatıyor bilmiyorum ama bu entryden sonra city maçlarının özetlerine bakmaya çalışacağım. peki fark neydi? benim gördüğüm kadarıyla barcelona ya da munih topu kapmak için basmıyorlardı. daha doğrusu ilk 3 4 saniye bunu deniyorlar ama olmazsa vazgeçip alan savunmasına geçiyorlardı. basketbol tabiriyle baskılı bir alan savunması yapıyorlardı. mancini' nin bize yaptırdığı gibi 11 kişi topu arkasına geçip gömülüp beklemiyorlardı. topun arkasına geçiyorlardı ancak yine olabildiğince önde kalmaya çalışıyorlardı. elbette bunun da bir handikapı var. hele hele uyumsuz bir savunma hattınız, rakipte de iyi bir pasör varsa bir ara pasıyla yarar geçerler o öndeki savunmanızı. barcelona topu kaybettiği yerde bir anda rakibe basıyordu ki zaten çok adamla hücum ettiklerinden bu baskıyı yapmaları zor olmuyordu ancak bunu uzatmıyorlardı. benim gördüğüm şu; biz uzatıyoruz. biz topu kapamazsak şunu yapalım demek yerine topu kapmalıyız mantığıyla hareket ediyoruz. bunun defosunu pek yaşamadık ama işte biraz pas yapabilen bir takım bu baskıyı ciddi bir zaafiyet haline getirebilir bizim adımıza. diğer yandan tudor da bunu biliyordur ve belki de o takıma karşı baskıyı bu kadar uzun süre yaptırmayacaktır, bilmiyorum.
güntekin onay' ın barcelona ile ilgili enfes bir tespiti vardı. gerçi ben yabancı bir kaynaktan okuduğunu düşünüyorum ya neyse. ibrahimoviç barcelona' ya uymadı, çünkü atak bitiriyordu dedi. barcelona şut atmıyor diye eleştiriliyor ama o paslar da barcelona' nın savunma yapma şekli bir anlamda çünkü şut atılırsa top rakibe geçer ve barcelona geri yerleşmek zorunda kalır, messi, suarez vs. geri koşup pozisyon almak zorunda kalır diyordu. bence çok haklıydı. zaten bir düşünsenize messi aynı messi, suarez aynı suarez ama xavi, iniesta yok artık. bu adamlar sadece asist yapabildikleri için değil hiçbir şekilde topu rakibe vermedikleri için de değerliydiler. topun oyunda kaldığı süre 60 dakika ise zaten bunun 40 45 dakikası top barcelona' nın kontrolünde oluyordu. 10 15 dakika savunma yapmak da çok sorun olmuyordu. kaldı ki xavili iniestalı barcelona bir maçta hücum ederken 2 3 kez top kaybederdi kritik noktada ve sadece 3 kez geriye hızlıca dönmeleri gerekirdi. galatasaray bu pas düzeyinde bir takım değil, açıkçası olması da pek mümkün değil. dolayısıyla biz hücumda top kaybediyoruz, kaybedeceğiz. işte her kaybedilen topu almaya çalışmak yerine biraz daha sakin kalıp yine ön alanda basmak ama topu kapmak için değil de rakibe alan bırakmamak için basmak daha mantıklı geliyor bana. tabii bu sadece benim görüşüm, tudor' un tercihine de saydı duyuyorum. zaten bu söylediklerim zamanla oturacak şeylerdir.
futbolda ön alanda pres yapmak herkesin arzu ettiği bir şey elbette ama bunu yapabilmek için buna uygun oyuncular gerekir. sadece presi yapacak oyunculardan bahsetmiyorum. çok koşan adamlar bulabilirsiniz ama bu adamların aynı zamanda top kapma becerilerinin de olmaları gerekir. çalım yememeleri gerekir. aksi halde o çok arzuladığınız ''hücum pres'' felakete dönüşür. bir an için 2000 yılının o enfes galatasaray' ını düşünün; tek olay ön alanda pres yapmaları mıydı? okan, suat, emre hatta davala, ergün... bu adamların hepsi hem koşan, hep top kazanan dahası kazandığı topu da iyi kullanabilen adamlardı. galatasaray topu kazandığı anda hücuma o bölgeden başlamış oluyordu zira emre de okan da zaten bir hücumu yönlendirebilecek yetenekte oyunculardı.
galatasaray' ın mevcut kadrosunun bu oyunu beşiktaş' a karşı oynayamayacağını, oynamaya kalkarsa da başarı sağlayamayacağını düşünmekle beraber genel kanının aksine, ben tudor' un iyi bir taktisyen olduğunu ve alternatifler düşüneceğini düşünüyorum. bunu yazarken tekrar belirtiyorum; tudor' u hep eleştirdim, hala da güven problemim var kendisine. umarım her eleştirim için beni utandırır kendisi. benim buraya yazdığım şeylerin çok daha fazlasını -katılabilir, katılamayabilir o ayrı- tudor' un bildiğinden de eminim. mesele kafasındaki çözümleri oyunculara ve sahaya yansıtıp yansıtamayacağı. zaten iyi hocalık denen şey de orada ortaya çıkıyor işte.