• 37
    aslında övülecek bir olgu değil. iyi gün taraftarı denilen insan sayısı artıyorsa bu kulüplerin doğru bir politika izlemediğini ve ülkenin spor noksanlığını gösterir. ingilizlere imreniyor, almanlar her maç %98 doluluk oranı tutturunca şaşırıyoruz. tabi ki o adamı oraya çeken yan faktörler var. başarı, güzel oyun gibi ancak temelde onu oraya götüren şey kültür. o yöreye veya topluluğa ait olan başka bir yerde olmayan, daha doğrusu olsa dahi bulmaya ihtiyaç duymadığın kültür.

    "biz kulüpleri ailemiz gibi görürüz, ailemize kızarız ama terk etmeyiz." diyen alelade bir ingiliz taraftar gibi olmak; küme düşen real soicedad oyuncularının, kaptanının, taraftarının beraber tribünde ağlaması; en güvenilen oyuncu olan depor. la corunia kaptanın barca'ya penaltıdan gol atamadığı için şampiyonluktan olunca onu bağrına basmak, bir çöpçü ile, ceo'yu 20 senedir arkadaş yapan köy takımı kombineleri (böyle bir hikayeyi belgeselde duymuş arkadaşım.) gibi hadiseler kesinlikle daha övünç duyulası. çünkü taraftar ile seyirciyi ayıran hadise bu.

    ancak bu taraftarın oluşması için, "taraftarın desteğini istiyoruz." deyip, sadece bunlar seyirci diyen ticari kafalar olursa bu kültürün oluşması veya tutunması imkansız. demin verdiğim üç örnek de direkt spor kültürünün eksikliği ile alakalı. ancak el insaf dedirtecek bilet fiyatları ile bu kültürsüzlüğün yerine geçen kültürün de tutunmasını yok ediyorsunuz. daha sportif insanlar yetiştirip (benim gibi duba olup poposunu sandalyeye sığdıramayanların aksine) spor kültürünü geliştirmektense onu yok etmek marifet değil. seyirciyi en çok talep eden hatta bu sebeple eski taraftarını yok edip bazen şuan ki tek taraftar oluşumunu hor gören real madrid bile her insanın gelebileceği bir ortam yaratmaya çalışıyor. bütün bunları taraftar gruplarından haz etmeyen, mümkün olsa hepsini lav edecek biri olarak söylüyorum. *

    daha önce de yazdım, linkini buraya koyarım, bu ücretler de kimse insanlardan fazla şey beklemesin. tabi ki de değerli işin karşılığı ve ücreti yüksek olacak ancak el insaf. yaklaşık konuşursam, bayern'in asgari ücret kazanan bir taraftarı en ucuz billetten 200 tane, en pahalı biletten 80 tane alabiliyorken; sen ben anca en ucuz biletten 80 tane alabiliyoruz. böyle bir şey olamaz. sen türk gibi kazanıp, alman gibi para istersen; insanlar da senden o bayern'in transferlerini beklerler.

    bir de burası amerika değil. amerikalıların taraftar ve seyirci kültürü çok gelişmiştir ve ilginçtir. ancak avrupa kültüründen çok farklıdır. orada bir çok müsabaka spor fark etmeksizin genelde dolar. bazı sporlar hiç onlara uygun değil ancak bir seyirci toplarlar öyle veya böyle. ifl diye amerikan futbolunun kapalı alan versiyonunu oynatan en aktif liglerden biri tv'ye bile çıkamıyor, youtube'dan yayın yapıyor ancak bir şekilde avuç kadar da olsa seyirci buluyor. (oyuncular adam akıllı para kazanmaz hatta bazen ceplerinden verirler.) lise ve üniversite takımlarının yerel seyircileri oluyor. zaten o taraftarlık açlığını oralardan kapatıyorlar. o okullardan çıkan paralı insanlar o okullara maddi yardım da bulunuyorlar. ulusal liglere iş geldiğinde ise demin bahsettiği fiyat politikasından eser yok. bir şey isteniyorsa pahalıdır, alman vs gibi bakmıyor ingilizler. bu yüzden onlardan herkese göre bilet isteyemem. ama biz avrupalıyız ve avrupa'da wimbeldon gibi organizasyonları saymazsak her gelir gurubuna uygun fiyatlar ve herkesi çekecek organizasyonlar yapmak zorunda kulüpler. avrupalı taraftarları, amerikalı gibi yönetim, uzak doğulu refleksi bekleyemezsiniz.

    bitirmeden bir de işi abartanlara lafım var.geçen bence gazeteciliğe yakışmayan bir haber yapılmış. tudor, izin gününde kaçamak yapmış bunlarda havuzdaki fotoğrafıyla aklı sıra hesap soruyor. bir taraftar da " benim tansiyonum düştü, şundaki rahatlığa bak." minvalinde bir şey yazmış. 1, eğer tansiyonun düşüyorsa, ne olur izlemeyin şu işi. bütün seyirlik sporlar temelde keyif içindir, size zarar vermek için değil. sen bu işin keyif, centilmenlik, sağlık gibi temel kısımlarını anlamamışsın bir de hastasın ki tansiyonun düşüyor. o zaman kendine zarar verme. 2, kimse kimsenin izin gününde ne yaptığına karışamaz. sen kafandaki kaçamaktan vaz geçme, galatasaray kaybettiğinde. tudor da vaz geçmesin, sporcular da genç adamlar, rahat rahat akşam dışarılara barlara gitsinler. bırakın, insanlar deşarj olabilsinler ve lütfen kimse de başkasının özel alanına burnunu sokmasın artık. ölçülü yapıldığında, her şey için alan ve zaman var. 3, biz sevinmeyi ve sevmeyi bilmiyoruz. bunları bilmediğimiz gibi üzülmeyi de bilmiyoruz. üzülmek başımıza geldiğinde şoke oluyoruz oysa üzülmek de bu tiyatronun bir parçası. güzel üzülün, üzüldüğünüz için mutlu olun. zira üzüleceğiniz bir şey daha var eliniz de. ne güzel işte, duygusuz insanlar değilsiniz. ancak yok tansiyonum çıktı, yok 2 ay çile çekeceğim gibi yaklaşımlar üzülmek değil, arebesk kültürün hepimizin içine zerk ettiği sahte depresyonlar. (müslüm baba ayrı, o hakikaten farklı.)

    yazının sonuna bir not bırakacağım demiştim. neden bütün tribün gruplarını kapatırım? maça sırtını dönüp bütün maç aynı şeyi bağırmak ne eğlenceli, ne de destek olmak. bir kere izlemediğin bir şeyi nasıl desteklersin, niye desteklersin. önce yüzünü bir oyuna dön. sonra futbolun, basketbolun, voleybolun, atletizmin yani sporun ve rekabetin güzelliğini gör.

    edit:
    bahsettiğim yazılar;

    (bkz: galatasaray futbol takımı/#1756336)
    (bkz: 20 temmuz 2017 galatasaray östersunds fk maçı/#2207281)
App Store'dan indirin Google Play'den alın