20
futbolun salazar'ın üç f'sinden biri olduğunu biliyorduk. bazıları marks'ın sözüne atıfla futbola halkların afyonu yakıştırması yapmıştı, ama bu zirve türkiye için bu benzetmenin yetersiz kaldığını, futbolun türkiye'de kuvvetli bir halüsinojen madde olarak kullanıldığını gösterdi.
zirvedeki bazı konuşmaları ve röportajları midemin kaldırabildiği kadar, ileri sararak, toplamda 10 dakika kadar dinleyebildim. anlatılanlara göre sayın cumhurbaşkanımız önderliğinde her gün gücüne güç katan, müreffeh, dört başı mamur bir ülke olma yolunda emin adımlarla, büyük bir birlik içinde neşeyle ilerleyen bir ülkede yaşıyoruz. herkes çok mutlu. muhabirinden, futbolcusuna, futbol kulübü yöneticisinden federasyon yetkilisine herkes pişmiş kelle gibi sırıtıyor.
cumhurbaşkanı kürsüden saykodelik bir konuşma yapıyor. devleti temsil etmekle, milli iradeyi temsil eden erklerin birbiriyle uyumlu çalışmasını sağlamakla sorumlu olması gereken adam muhteşem futbol şölenlerinden, birbirinden muhteşem çalımlardan, kaleci lastik ömer'den, dozer cemil'den, baggio'dan falan bahsediyor. bir salon dolusu insan, kimi ciddi görünmeye çalışarak, kimi sıkıntısını gizleyemeyerek konuşma aralarında alkışlıyor. sonra konu anayasa değişikliğine geliyor, "bunların jübile zamanı gelmiş, hep yeniliyorlar" diyor. yarım saat parti propogandası yapılıyor. dahası da olmuştur eminim, bu kadarını gördüm.
gerçekte ise ülke daha aylar önce bir çeşit iç savaş yaşamış, askeri polisine, polisi askerine silah çekmiş. ülkede terör 2002'de sıfır seviyesindeyken her gün ölüm haberi alınan bir seviyeye gelinmiş. dış politika bütün komşularla kavga halinde. devletin borcu 2002'den itibaren üç katına çıkmış, özel sektörün borcu yedi kat artmış, cari açık 43 milyar dolardan 526 milyar dolara çıkmış, hukuk çiğnenmiş, denetleyici kurumlar işlevsizleştirilmiş, muhalif basın devlet aracılığıyla uygulanan mali baskılarla ve başka yöntemlerle büyük ölçüde bastırılmış, genç nüfusun %20'den fazlası işsiz... ve bu liste daha sürer gider.
gün, önce bu halüsinojen madde etkisinden kurtulmak, sonra da bu maddeyi halkı diktatör gibi kimseye hesap vermeden yönetmek amacıyla kullanmaya çalışanlara karşı bilinçlenmek, ve bu bilincin gerektirdiği şekilde davranmak günüdür.
zirvedeki bazı konuşmaları ve röportajları midemin kaldırabildiği kadar, ileri sararak, toplamda 10 dakika kadar dinleyebildim. anlatılanlara göre sayın cumhurbaşkanımız önderliğinde her gün gücüne güç katan, müreffeh, dört başı mamur bir ülke olma yolunda emin adımlarla, büyük bir birlik içinde neşeyle ilerleyen bir ülkede yaşıyoruz. herkes çok mutlu. muhabirinden, futbolcusuna, futbol kulübü yöneticisinden federasyon yetkilisine herkes pişmiş kelle gibi sırıtıyor.
cumhurbaşkanı kürsüden saykodelik bir konuşma yapıyor. devleti temsil etmekle, milli iradeyi temsil eden erklerin birbiriyle uyumlu çalışmasını sağlamakla sorumlu olması gereken adam muhteşem futbol şölenlerinden, birbirinden muhteşem çalımlardan, kaleci lastik ömer'den, dozer cemil'den, baggio'dan falan bahsediyor. bir salon dolusu insan, kimi ciddi görünmeye çalışarak, kimi sıkıntısını gizleyemeyerek konuşma aralarında alkışlıyor. sonra konu anayasa değişikliğine geliyor, "bunların jübile zamanı gelmiş, hep yeniliyorlar" diyor. yarım saat parti propogandası yapılıyor. dahası da olmuştur eminim, bu kadarını gördüm.
gerçekte ise ülke daha aylar önce bir çeşit iç savaş yaşamış, askeri polisine, polisi askerine silah çekmiş. ülkede terör 2002'de sıfır seviyesindeyken her gün ölüm haberi alınan bir seviyeye gelinmiş. dış politika bütün komşularla kavga halinde. devletin borcu 2002'den itibaren üç katına çıkmış, özel sektörün borcu yedi kat artmış, cari açık 43 milyar dolardan 526 milyar dolara çıkmış, hukuk çiğnenmiş, denetleyici kurumlar işlevsizleştirilmiş, muhalif basın devlet aracılığıyla uygulanan mali baskılarla ve başka yöntemlerle büyük ölçüde bastırılmış, genç nüfusun %20'den fazlası işsiz... ve bu liste daha sürer gider.
gün, önce bu halüsinojen madde etkisinden kurtulmak, sonra da bu maddeyi halkı diktatör gibi kimseye hesap vermeden yönetmek amacıyla kullanmaya çalışanlara karşı bilinçlenmek, ve bu bilincin gerektirdiği şekilde davranmak günüdür.