586
öncelikle şunu söylemek istiyorum, kimseyle kişisel bir husumetim yok. zaten yeni sayılırım burada. ama kendisi hakkındaki bazı argümanlar çok tutarsız. bunları söylerken kişisel bir kaygım yok. bu bilinsin istedim.
ilk argüman "ne yapsın yahu, takım bu?". evet takım bu. ama takım buysa sen disiplin gösterisi yapmak için bruma gibi bir oyuncuyu kadro dışı bırakamazsın. çünkü bunu yaptığında; eğer ki kişisel bir sorun yaşanmadıysa; diğer oyunculara karşı da aynı yaptırımı bekler insanlar. yani adalet isterler. zaten adalet konusunda ilk maçtan sınıfta kaldı. takım bu olabilir. ama bu takım, içinden çözümler üretilemeyecek durumda değil aslında. en azından maç maç giderek bir şeyler yapabileceğin bir takım. iş ki oyuncuları doğru şekilde kullanmayı bilesin. bunu ilerde anlatacağım.
ikinci argüman ise "takımı tanımıyor". tamam takımı tanımıyor ama, yine aynı yere geliyoruz, tanımadığı takımdan 2 oyuncuyu kadro dışı bırakıyor. söylentiler üzerinden gitmeyelim ama demek ki takımı tanıyor. en azından kimin ne olduğunu biliyor. demek ki aynı şekilde başka oyuncuları da biliyor. bilmiyorsa o zaman zaten baştan kaybediyor. iki ucu boklu değnek misali.
dediğim gibi teknik ya da taktik bir eleştiri getirmeden önce adalet konusunda kaybetti tudor. kadro dışı bıraktığı oyuncu bruma, oyundan ilk aldığı oyuncu josue, ilk hatasında kenara gönderdiği oyuncu ise linnes. ancak sabri, semih, selçuk ve yasin hep sahada. hem de halleri içler acısıyken.
18 şubat 2017 çaykur rizespor galatasaray maçında ne yapabilirdi? bruma ve hakan'ı kadro dışı bırakacak kadar sert giren bir teknik direktörden insan farklı şeyler denemesini bekliyor mesela. peki ne yaptı? riekerink'in yaptığını. yani kadrodan 2 oyuncuyu çıkartıp benzer 2 oyuncuyu koyarak farklı sonuç bekledi. bruma ve hakan balta yerine rodrigues ve chedjou oynadı. bunun dışında takımda bir değişiklik yoktu. evet biraz önde bastık. ama rize çok kötü bir takım. çok ama. bu yüzden biraz iyi göründük. haftaya bjk maçında işler daha da sarpa saracak. bunu görmek zor değil.
bu takımın sorunu pres değil. pres göze hoş gelir, ama doğru yapabilirsen. yani taraftara şirin görünmek için 45 dakika oraya buraya koşarsan ikinci yarıda rize bile gelir önde olduğun maçı alır elinden. rize'nin düzgün pozisyonu yok. bizim de yok.
bu takımın sorunu hücumdur. bunu kimse anlamıyor. "ama çok gol attık" diyorlar. sorun gol atmak değil. bu takım hücuma çıkarken eksik kalıyor. topu kaptırıyor ve kapmak için gereğinden fazla efor sarf ediyor. her hücum pozisyon olmaz. ama başarılı takımlara dikkat edin, en önemli özellikleri topa hakim olmak değil hücumları sonlandırmaktır. gol, aut, taç, ofsayt, penaltı, faul her neyse. ama senin atağında o top durmalı bir kere. çünkü topu kaptırdığında kapmak için çok efor sarf ediyorsun. biz ise topları rakibe veriyoruz sürekli.
orta saha oyuncularımız hücuma katılamıyor. yapamıyorlar. selçuk ve de jong biz hücuma kalkarken gelip stoperden top alıyor bizim ceza sahası önünde. ya kardeşim git boş alana koş, gelip top alma. çünkü böyle yapınca rakibi üstüne çekiyorsun. ancak aval aval top geveliyorsun geride. ama sen ileri gittiğinde hem rakip geri çekiliyor, hem stoperlerin öne çıkabiliyor, hem de orta saha oyuncuların rakip ceza sahasına yaklaşıyor. böylece rakibi de boğmaya başlıyorsun.
podolski geliyor, top alıyor. rodrigues geliyor, top alıyor. yasin geliyor, top alıyor. eeee kim gol atacak? kim pozisyona girecek. zaten oyuncular ağır. ceza sahasında 2 stoperin arasına biz 1 adamı zor sokuyoruz bazen.
maçın özeline gelelim. ne yapılabilirdi? bir kere sahaya çıkan diziliş hatalı. bu takım çift ön libero oynadıkça anadolu takımlarına karşı zorlanmaya mahkum. ancak selçuk oynayacaksa çift ön libero oynamak zorundayız. çünkü selçuk önde oynayamıyor, kapasitesi yetmiyor. tek ön libero olamıyor, ciğeri yetmiyor. ama illa selçuk oynuyor. takım da rakip sahada hep 1 kişi eksik kalıyor.
sahaya yine 4-2-3-1 dizilişiyle çıktık. hata. bu takımın sahaya çıkabileceği diziliş 4-1-4-1 olmalıdır. bu takım sahadaki baskın takım. topa sahip olan takım. ama kendi sahanda ya da orta sahanın ortasında topa hakim olmanın hükmü yok. ama tabii illa ki çift ön libero oynanacak ve selçuk oynayacak. pardon.
hadi diyelim mecbur kaldın. adam yok kenarda. illa selçuk. o olmasa bile tolga var. diğeri de de jong zaten. yahu maç 1-0'a gelmiş. rakip bomboş bırakıyor arkayı. ama sen takımda ön oynayabilen tek adamı, josue'yi, çıkartıp sahaya ön libero hatta çapa alıyorsun. tolga çapadır arkadaşlar. tolga o arkadaki 1'dir. josue çıkınca tolga ile selçuk ön oynamaya başladılar. arkalarında da de jong. takım çöktü. 2 top yapamadık. yapamayız, mümkün değil. eşyanın tabiatına aykırı.
halbuki rakip geliyor değil mi? çok mu istiyorsun tolga'yı almak, çıkar selçuk'u; al de jong'u öne. tolga'yı çapa yap. de jong öyle ya da böyle tolga'dan daha yetenekli. evet ciğeri yetmez belki ileri geri gitmeye. ama zaten baştan yanlış çıkmışsın. en azından daha az hata yap değil mi? hayır. tuttu tolga'yı sol ön oynattı. eh çocuk da batırdı tabii. tolga kim, sol ön kim? barcelona'da busquets'i sol öne koy bakalım, ne olacak?= maymuna döner. busquets diyorum bak. ön liberonun şahı bu adam. ama koy sol öne, bitirirsin adamı. "kazma la bu" derler. tolga'nın düşeceği (düştüğü) hali düşün.
sonraki değişiklik ise facia. maç hala 1-0. rakip açılmış. senin açık alan futbolcusuna ihtiyacın var. sahada yasin denen ve takımın tüm hızlı hücumlarını piç eden bir adam varken sen, sadece 1 pozisyonda geri gelemedi diye cart diye linnes'i çıkartıp, sahaya ahmet çalık'i alıp semih'ten sol bek yapıyorsun. ahmet ilhan aktı o kanattan, aktı. yahu tam senin istediğin duruma gelinmiş. ilk değişiklikle batırmışsın. takım pas yapamıyor. sen sahada ayağında top tutabilen, ver kaç yapıp topu taşıyabilen ve hala enerjisi olan adamı, linnes'i, çıkartıp yerine semih'i çekiyorsun. önüne de kimi koyuyorsun? sadece maçın değil en güzel duyguların katili yasin'i. yahu al yasin'i oyundan. koy sahaya sinan'ı. bir sürü boş alan. bu adam yasin'den yetenekli, paylaşımcı ve en önemlisi taze kuvvet. çek fişi, bitir işi. yok.
son değişiklik ise daha büyük hata. maç olmuş 1-1. sahada bir şeyler yapabilecek adamların bitmiş, tükenmiş. sen tutup açık alan futbolcusu sinan'ı oyuna sürüyorsun. sinan siliniyor tabii. yardım da lamaıyor çünkü. poldi yorulmuş. rodrigues dağılmış. bir de sola koyuyorsun sinan'i. yahu bu admaın en büyük olayı sol ayakla sağdan girmek. solda bitiyor adam. zatne çok matah değil ama doğru zamanda, doğru yerde kullanırsan önemli bir silah olabiliyor.
bir de takımı 45 dakika koşturması var ki, akıllara ziyan. tamam önde pres yap, güzel. ama pres dediğin dengeli olur ve topu aldığında rakibi koşturmalısın ki sen dinlenirken onlar yorulsun. bizim rakip ceza sahasında kaptığımız top pozisyon sonunda bizim kale önünde çevriliyor oluyor. rakip de bekliyor. dinleniyor. sen daha çok yoruluyorsun. bunun baş müsebbiplerinden birisi olan yasin'e ise tek kelime söylemiyorsun. oyundan almıyorsun.
başta da söylediğim gibi, tudor adalet konusunda daha ilk baştan sınıfta kalmıştır. aldığı kararlar ne yazık ki kendisinin savunulduğu argümanları bir bir çürütüyor.
bu demek değil ki "tudor istifa". böyle bir saçmalık yok. ama yeni geldi diye eski teknik direktörün yaptıkları yaptığında savunursan kendinle ters düşersin. tudor ne yazık ki çok kötü sinyaller verdi. saha içi ve saha dışında öyle hamleler yaptı ki bunlar ilerleyen zamanda daha da canımızı sıkacak gibi. ben artık "umarım düzelir" demek istemiyorum. düzelmeyen adam kapının önüne konsun. bu kadar basit.
ilk argüman "ne yapsın yahu, takım bu?". evet takım bu. ama takım buysa sen disiplin gösterisi yapmak için bruma gibi bir oyuncuyu kadro dışı bırakamazsın. çünkü bunu yaptığında; eğer ki kişisel bir sorun yaşanmadıysa; diğer oyunculara karşı da aynı yaptırımı bekler insanlar. yani adalet isterler. zaten adalet konusunda ilk maçtan sınıfta kaldı. takım bu olabilir. ama bu takım, içinden çözümler üretilemeyecek durumda değil aslında. en azından maç maç giderek bir şeyler yapabileceğin bir takım. iş ki oyuncuları doğru şekilde kullanmayı bilesin. bunu ilerde anlatacağım.
ikinci argüman ise "takımı tanımıyor". tamam takımı tanımıyor ama, yine aynı yere geliyoruz, tanımadığı takımdan 2 oyuncuyu kadro dışı bırakıyor. söylentiler üzerinden gitmeyelim ama demek ki takımı tanıyor. en azından kimin ne olduğunu biliyor. demek ki aynı şekilde başka oyuncuları da biliyor. bilmiyorsa o zaman zaten baştan kaybediyor. iki ucu boklu değnek misali.
dediğim gibi teknik ya da taktik bir eleştiri getirmeden önce adalet konusunda kaybetti tudor. kadro dışı bıraktığı oyuncu bruma, oyundan ilk aldığı oyuncu josue, ilk hatasında kenara gönderdiği oyuncu ise linnes. ancak sabri, semih, selçuk ve yasin hep sahada. hem de halleri içler acısıyken.
18 şubat 2017 çaykur rizespor galatasaray maçında ne yapabilirdi? bruma ve hakan'ı kadro dışı bırakacak kadar sert giren bir teknik direktörden insan farklı şeyler denemesini bekliyor mesela. peki ne yaptı? riekerink'in yaptığını. yani kadrodan 2 oyuncuyu çıkartıp benzer 2 oyuncuyu koyarak farklı sonuç bekledi. bruma ve hakan balta yerine rodrigues ve chedjou oynadı. bunun dışında takımda bir değişiklik yoktu. evet biraz önde bastık. ama rize çok kötü bir takım. çok ama. bu yüzden biraz iyi göründük. haftaya bjk maçında işler daha da sarpa saracak. bunu görmek zor değil.
bu takımın sorunu pres değil. pres göze hoş gelir, ama doğru yapabilirsen. yani taraftara şirin görünmek için 45 dakika oraya buraya koşarsan ikinci yarıda rize bile gelir önde olduğun maçı alır elinden. rize'nin düzgün pozisyonu yok. bizim de yok.
bu takımın sorunu hücumdur. bunu kimse anlamıyor. "ama çok gol attık" diyorlar. sorun gol atmak değil. bu takım hücuma çıkarken eksik kalıyor. topu kaptırıyor ve kapmak için gereğinden fazla efor sarf ediyor. her hücum pozisyon olmaz. ama başarılı takımlara dikkat edin, en önemli özellikleri topa hakim olmak değil hücumları sonlandırmaktır. gol, aut, taç, ofsayt, penaltı, faul her neyse. ama senin atağında o top durmalı bir kere. çünkü topu kaptırdığında kapmak için çok efor sarf ediyorsun. biz ise topları rakibe veriyoruz sürekli.
orta saha oyuncularımız hücuma katılamıyor. yapamıyorlar. selçuk ve de jong biz hücuma kalkarken gelip stoperden top alıyor bizim ceza sahası önünde. ya kardeşim git boş alana koş, gelip top alma. çünkü böyle yapınca rakibi üstüne çekiyorsun. ancak aval aval top geveliyorsun geride. ama sen ileri gittiğinde hem rakip geri çekiliyor, hem stoperlerin öne çıkabiliyor, hem de orta saha oyuncuların rakip ceza sahasına yaklaşıyor. böylece rakibi de boğmaya başlıyorsun.
podolski geliyor, top alıyor. rodrigues geliyor, top alıyor. yasin geliyor, top alıyor. eeee kim gol atacak? kim pozisyona girecek. zaten oyuncular ağır. ceza sahasında 2 stoperin arasına biz 1 adamı zor sokuyoruz bazen.
maçın özeline gelelim. ne yapılabilirdi? bir kere sahaya çıkan diziliş hatalı. bu takım çift ön libero oynadıkça anadolu takımlarına karşı zorlanmaya mahkum. ancak selçuk oynayacaksa çift ön libero oynamak zorundayız. çünkü selçuk önde oynayamıyor, kapasitesi yetmiyor. tek ön libero olamıyor, ciğeri yetmiyor. ama illa selçuk oynuyor. takım da rakip sahada hep 1 kişi eksik kalıyor.
sahaya yine 4-2-3-1 dizilişiyle çıktık. hata. bu takımın sahaya çıkabileceği diziliş 4-1-4-1 olmalıdır. bu takım sahadaki baskın takım. topa sahip olan takım. ama kendi sahanda ya da orta sahanın ortasında topa hakim olmanın hükmü yok. ama tabii illa ki çift ön libero oynanacak ve selçuk oynayacak. pardon.
hadi diyelim mecbur kaldın. adam yok kenarda. illa selçuk. o olmasa bile tolga var. diğeri de de jong zaten. yahu maç 1-0'a gelmiş. rakip bomboş bırakıyor arkayı. ama sen takımda ön oynayabilen tek adamı, josue'yi, çıkartıp sahaya ön libero hatta çapa alıyorsun. tolga çapadır arkadaşlar. tolga o arkadaki 1'dir. josue çıkınca tolga ile selçuk ön oynamaya başladılar. arkalarında da de jong. takım çöktü. 2 top yapamadık. yapamayız, mümkün değil. eşyanın tabiatına aykırı.
halbuki rakip geliyor değil mi? çok mu istiyorsun tolga'yı almak, çıkar selçuk'u; al de jong'u öne. tolga'yı çapa yap. de jong öyle ya da böyle tolga'dan daha yetenekli. evet ciğeri yetmez belki ileri geri gitmeye. ama zaten baştan yanlış çıkmışsın. en azından daha az hata yap değil mi? hayır. tuttu tolga'yı sol ön oynattı. eh çocuk da batırdı tabii. tolga kim, sol ön kim? barcelona'da busquets'i sol öne koy bakalım, ne olacak?= maymuna döner. busquets diyorum bak. ön liberonun şahı bu adam. ama koy sol öne, bitirirsin adamı. "kazma la bu" derler. tolga'nın düşeceği (düştüğü) hali düşün.
sonraki değişiklik ise facia. maç hala 1-0. rakip açılmış. senin açık alan futbolcusuna ihtiyacın var. sahada yasin denen ve takımın tüm hızlı hücumlarını piç eden bir adam varken sen, sadece 1 pozisyonda geri gelemedi diye cart diye linnes'i çıkartıp, sahaya ahmet çalık'i alıp semih'ten sol bek yapıyorsun. ahmet ilhan aktı o kanattan, aktı. yahu tam senin istediğin duruma gelinmiş. ilk değişiklikle batırmışsın. takım pas yapamıyor. sen sahada ayağında top tutabilen, ver kaç yapıp topu taşıyabilen ve hala enerjisi olan adamı, linnes'i, çıkartıp yerine semih'i çekiyorsun. önüne de kimi koyuyorsun? sadece maçın değil en güzel duyguların katili yasin'i. yahu al yasin'i oyundan. koy sahaya sinan'ı. bir sürü boş alan. bu adam yasin'den yetenekli, paylaşımcı ve en önemlisi taze kuvvet. çek fişi, bitir işi. yok.
son değişiklik ise daha büyük hata. maç olmuş 1-1. sahada bir şeyler yapabilecek adamların bitmiş, tükenmiş. sen tutup açık alan futbolcusu sinan'ı oyuna sürüyorsun. sinan siliniyor tabii. yardım da lamaıyor çünkü. poldi yorulmuş. rodrigues dağılmış. bir de sola koyuyorsun sinan'i. yahu bu admaın en büyük olayı sol ayakla sağdan girmek. solda bitiyor adam. zatne çok matah değil ama doğru zamanda, doğru yerde kullanırsan önemli bir silah olabiliyor.
bir de takımı 45 dakika koşturması var ki, akıllara ziyan. tamam önde pres yap, güzel. ama pres dediğin dengeli olur ve topu aldığında rakibi koşturmalısın ki sen dinlenirken onlar yorulsun. bizim rakip ceza sahasında kaptığımız top pozisyon sonunda bizim kale önünde çevriliyor oluyor. rakip de bekliyor. dinleniyor. sen daha çok yoruluyorsun. bunun baş müsebbiplerinden birisi olan yasin'e ise tek kelime söylemiyorsun. oyundan almıyorsun.
başta da söylediğim gibi, tudor adalet konusunda daha ilk baştan sınıfta kalmıştır. aldığı kararlar ne yazık ki kendisinin savunulduğu argümanları bir bir çürütüyor.
bu demek değil ki "tudor istifa". böyle bir saçmalık yok. ama yeni geldi diye eski teknik direktörün yaptıkları yaptığında savunursan kendinle ters düşersin. tudor ne yazık ki çok kötü sinyaller verdi. saha içi ve saha dışında öyle hamleler yaptı ki bunlar ilerleyen zamanda daha da canımızı sıkacak gibi. ben artık "umarım düzelir" demek istemiyorum. düzelmeyen adam kapının önüne konsun. bu kadar basit.