9
15 haziran 1925 günü memlekete güneş gibi doğmuş olan ve aynı zamanda galatasaray taraftarı şairlerin şairi. roman, hikaye, deneme, köşe yazısı, eleştiri, senaryo, tiyatro ve tabii ki şiir alanlarında edebiyatımıza hizmet vermiş, modern türk edebiyatı'nın belki de en önemli parçası. izmir'li aynı zamanda, menemen doğumlu, atatük lisesi'nde okumuş ve burada birinci sınıfa devam ederken sevdiği kıza nazım hikmet şiirleri mektuplarken yakalanınca 1941 şubat'ında, 16 yaşındayken tutuklanmış ve okuldan uzaklaştırılmıştır. üç hafta gözaltında kalıp iki ay hapiste yatmış, türkiye'nin hiçbir yerinde okuyamayacağına dair bir belge verilince, eğitim hayatına ara vermek zorunda kalmıştır. danıştay kararıyla, 1944 yılında okuma hakkını tekrar kazanır ve istanbul işık lisesi'ne yazılır.
lise son sınıftayken önemli bir şiir yarışmasını önemli şairleri geride bırakarak ikinciliği kazanır ve türkiye tarihinde bırakacağı izlerin ilk adımı bu olur. 1948 yılında nazım hikmet'ikurtarma hareketi için paris'e yerleşir. burada önemli tasvir yetenekleri, insan profilleri, batı kültürü gibi edinimler kazanır. türkiye'ye döndüğünde tanınmış bir şairdir, başı sık sık polisle derde girer. 1950'li yılları izmir- paris- istanbul arasında geçer. 1970'lerde istanbul'a yerleşir. burada istanbul'a aşık olacaktır. bu aşk ise 10 ekim 2005 tarihinde ebediyete taşındı. arkada acıklı hikayeler, kalp acıtan şiirler bırakarak...
karşıyaka spor kulübü ve galatasaray üzerine de iki kelam etmiştir, aynen aktarıyorum:
--- alıntı ---
niye öteki taraftarlar, altay lı, ya da altınordu lu oluyor da; biz, karşıyakalı taraftarlar, kaf sin kaf lı oluyoruz? bunu bir türlü anlayamıyordum. çocukluğumun, bulmacalarından biri: karşıyaka'dayız (izmir); o semtin takımı, ksk ; o yıllarda kimse karşıyaka demiyor, adını anmak için; ille kaf sin kaf diyeceksin: âdet bu!.
1930 lu yıllar. yıldırımspor'un asım'lı, kör hikmet'li, göbek hidâyet'li zamanı. bu takım federe değil, karşıyaka'nın genç takımı gibi, bir mektepli takımı; başlıca rakibi alaybeydir ki, o naldöken palamut fabrikasındaki, bazı işçilerin de oynadığını sandığım, bir halk takımıydı. duvarların tepesine çıkıp, yıldırımspor/alaybey maçlarını seyrettiğimiz; eski mahfel'deki, uyduruk (toprak) sahada; ağabeylerden birisi, muammayı benim için, yarı yarıya çözmüştü:
kulübün adı karşıyaka spor kulübü, baş harfleri ksk , eski alfabeyle okudun mu, kaf sin kaf! işte o kadar!
golden ya da galibiyetten sonra, taraftarların coşturucu bağırışı da, zaten bunun üzerine kurulmamış mı? kafkafkaf sinsinsin kafsin kafsin kaf ! o yıllarda öteki izmir takımlarının böyle özel bir bağırış biçimleri yoktu; ya ya ya, şa şa şa diye bir ağızdan bağırıp, futbolcularını yüreklendiriyorlar; doğrusu, bizim farklı bağırış tarzımız, hoşuma gidiyor ama; sebebini de merak etmiyor değilim: meğerse, neymiş!
batı özentisi olmak ya da olmamak!
bunu galatasaray taraftarı olunca anladım. ne yâni döneklik mi yapıyoruz? hayır, o zaman türkiye ligi
oynanmıyor, çünkü imkânsız; ne ulaştırma var, ne ulaşım, yollar berbat, deplasman, akla ziyan bir iş!
o yüzden büyük şehirlerin, kendi ligleri oynanıyor: izmir, ankara, istanbul vs. her şehrin çocuğu, kendi
liginden bir takıma sahip çıkıyor ama; ülkeye istanbul basını hâkim olduğundan, istanbul ligini de izlemeye
adeta mecbur; öyle ki, aramızda, izmir'dekinden başka, bir de istanbul takımını desteklemek âdet
oluyor.
ben galatasaray'ı seçmiştim, neden seçmiştim, bunun ayrı ve duygusal bir nedeni vardır; ama seçtiğim anda,
şaşırdım; bu takım taraftarı da oyuncusunu, -aynen ksk gibi- özel bir tekerlemeyi bir ağızdan tekrarlayarak coşturuyordu;
üstelik, tuhaftı da bu tekerleme: "re re re, ra ra ra, gas'saray, gas'saray cim bombom"! ne yalan söylemeli, öğrendiğimde bunu, türkçeden çok frenkçe sanmıştım. istanbul'da uzun bir gençlik yaşantısı olan babama söylediğim zaman, bana hak verdi: "- ...benzer" dedi, "- ...mekteb-i sultani'nin takımıdır o, tedrisâtı fransızca olan bir mektep, şehzadeler için açıldığı rivâyet edilirdi, hâlâ da memleketin en iyi mektebidir!"
futbol tarihimizi kurcaladıkça, muammayı büsbütün çözer gibi oldum. galatasaray, türkiye'nin en eski
futbol kulübüdür.
--- alıntı ---
birkaç şiirini de bu yazıma eklemek isterim:
nasıl bir sevdaysa
ay çok mu gecikti neredeyse çıkar
sen yalnızlığıma varır varmaz
az sonra yağmuru durduracaklar
rüzgârı değiştirdim
ustura ağzı poyraz
yok canım yıldızları unutmadık
mutlaka yerlerinde bulunacaklar
kenarı yaldızlı mavi bir karanlık
sütlü çıplaklığını örtecek kadar
senin için olduğu asla bilinmeyecek
yapraklarını birden dökecek dutlar
şafak sökerken sekiz on kadar şimşek
balkonda işlemeli müstesna bulutlar
ayak bastığın an şehir de değişebilir
yoksa moskova mı
belki berlin belki dakar
belki 30’lardan mehtap yorgunu izmir
körfez’de şerefine donatılmış vapurlar
nerede ne zaman kaç kere yaşadık
nasıl bir sevdaysa eskitememiş yıllar
bitirdiğimiz her şeye yeniden başladık
dudaklarımızda birbirimizden mısralar
an gelir
an gelir
paldır küldür yıkılır bulutlar
gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet
o eski heyecan ölür
an gelir biter muhabbet
çalgılar susar heves kalmaz
şatârâbân ölür
şarabın gazabından kork
çünkü fena kırmızıdır
kan tutar / tutan ölür
sokaklar kuşatılmış
karakollar taranır
yağmurda bir militan ölür
an gelir
ömrünün hırsızıdır
her ölen pişman ölür
hep yanlış anlaşılmıştır
hayalleri yasaklanmış
an gelir şimşek yalar
masmavi dehşetiyle siyaset meydanını
direkler çatırdar yalnızlıktan
sehpada pir sultan ölür
son umut kırılmıştır
kaf dağı'nın ardındaki
ne selam artık ne sabah
kimseler bilmez nerdeler
namlı masal sevdalıları
evvel zaman içinde
kalbur saman ölür
kubbelerde uğuldar bâkî
çeşmelerden akar sinan
an gelir
lâ ilâhe illallah
kanunî süleyman ölür
görünmez bir mezarlıktır zaman
şairler dolaşır saf saf
tenhalarında şiir söyleyerek
kim duysa / korkudan ölür
tahrip gücü yüksek
saatlı bir bombadır patlar
an gelir
attilâ ilhan ölür
ve bu da kendi sesinden ''üçüncü şahsın şiiri'':https://www.youtube.com/watch?v=uPTUDMaxDPI
gerçek aydın, gerçek insan! senin gibiler ölmez üstadım senin gibiler ölmez. ruhun şad olsun...
lise son sınıftayken önemli bir şiir yarışmasını önemli şairleri geride bırakarak ikinciliği kazanır ve türkiye tarihinde bırakacağı izlerin ilk adımı bu olur. 1948 yılında nazım hikmet'ikurtarma hareketi için paris'e yerleşir. burada önemli tasvir yetenekleri, insan profilleri, batı kültürü gibi edinimler kazanır. türkiye'ye döndüğünde tanınmış bir şairdir, başı sık sık polisle derde girer. 1950'li yılları izmir- paris- istanbul arasında geçer. 1970'lerde istanbul'a yerleşir. burada istanbul'a aşık olacaktır. bu aşk ise 10 ekim 2005 tarihinde ebediyete taşındı. arkada acıklı hikayeler, kalp acıtan şiirler bırakarak...
karşıyaka spor kulübü ve galatasaray üzerine de iki kelam etmiştir, aynen aktarıyorum:
--- alıntı ---
niye öteki taraftarlar, altay lı, ya da altınordu lu oluyor da; biz, karşıyakalı taraftarlar, kaf sin kaf lı oluyoruz? bunu bir türlü anlayamıyordum. çocukluğumun, bulmacalarından biri: karşıyaka'dayız (izmir); o semtin takımı, ksk ; o yıllarda kimse karşıyaka demiyor, adını anmak için; ille kaf sin kaf diyeceksin: âdet bu!.
1930 lu yıllar. yıldırımspor'un asım'lı, kör hikmet'li, göbek hidâyet'li zamanı. bu takım federe değil, karşıyaka'nın genç takımı gibi, bir mektepli takımı; başlıca rakibi alaybeydir ki, o naldöken palamut fabrikasındaki, bazı işçilerin de oynadığını sandığım, bir halk takımıydı. duvarların tepesine çıkıp, yıldırımspor/alaybey maçlarını seyrettiğimiz; eski mahfel'deki, uyduruk (toprak) sahada; ağabeylerden birisi, muammayı benim için, yarı yarıya çözmüştü:
kulübün adı karşıyaka spor kulübü, baş harfleri ksk , eski alfabeyle okudun mu, kaf sin kaf! işte o kadar!
golden ya da galibiyetten sonra, taraftarların coşturucu bağırışı da, zaten bunun üzerine kurulmamış mı? kafkafkaf sinsinsin kafsin kafsin kaf ! o yıllarda öteki izmir takımlarının böyle özel bir bağırış biçimleri yoktu; ya ya ya, şa şa şa diye bir ağızdan bağırıp, futbolcularını yüreklendiriyorlar; doğrusu, bizim farklı bağırış tarzımız, hoşuma gidiyor ama; sebebini de merak etmiyor değilim: meğerse, neymiş!
batı özentisi olmak ya da olmamak!
bunu galatasaray taraftarı olunca anladım. ne yâni döneklik mi yapıyoruz? hayır, o zaman türkiye ligi
oynanmıyor, çünkü imkânsız; ne ulaştırma var, ne ulaşım, yollar berbat, deplasman, akla ziyan bir iş!
o yüzden büyük şehirlerin, kendi ligleri oynanıyor: izmir, ankara, istanbul vs. her şehrin çocuğu, kendi
liginden bir takıma sahip çıkıyor ama; ülkeye istanbul basını hâkim olduğundan, istanbul ligini de izlemeye
adeta mecbur; öyle ki, aramızda, izmir'dekinden başka, bir de istanbul takımını desteklemek âdet
oluyor.
ben galatasaray'ı seçmiştim, neden seçmiştim, bunun ayrı ve duygusal bir nedeni vardır; ama seçtiğim anda,
şaşırdım; bu takım taraftarı da oyuncusunu, -aynen ksk gibi- özel bir tekerlemeyi bir ağızdan tekrarlayarak coşturuyordu;
üstelik, tuhaftı da bu tekerleme: "re re re, ra ra ra, gas'saray, gas'saray cim bombom"! ne yalan söylemeli, öğrendiğimde bunu, türkçeden çok frenkçe sanmıştım. istanbul'da uzun bir gençlik yaşantısı olan babama söylediğim zaman, bana hak verdi: "- ...benzer" dedi, "- ...mekteb-i sultani'nin takımıdır o, tedrisâtı fransızca olan bir mektep, şehzadeler için açıldığı rivâyet edilirdi, hâlâ da memleketin en iyi mektebidir!"
futbol tarihimizi kurcaladıkça, muammayı büsbütün çözer gibi oldum. galatasaray, türkiye'nin en eski
futbol kulübüdür.
--- alıntı ---
birkaç şiirini de bu yazıma eklemek isterim:
nasıl bir sevdaysa
ay çok mu gecikti neredeyse çıkar
sen yalnızlığıma varır varmaz
az sonra yağmuru durduracaklar
rüzgârı değiştirdim
ustura ağzı poyraz
yok canım yıldızları unutmadık
mutlaka yerlerinde bulunacaklar
kenarı yaldızlı mavi bir karanlık
sütlü çıplaklığını örtecek kadar
senin için olduğu asla bilinmeyecek
yapraklarını birden dökecek dutlar
şafak sökerken sekiz on kadar şimşek
balkonda işlemeli müstesna bulutlar
ayak bastığın an şehir de değişebilir
yoksa moskova mı
belki berlin belki dakar
belki 30’lardan mehtap yorgunu izmir
körfez’de şerefine donatılmış vapurlar
nerede ne zaman kaç kere yaşadık
nasıl bir sevdaysa eskitememiş yıllar
bitirdiğimiz her şeye yeniden başladık
dudaklarımızda birbirimizden mısralar
an gelir
an gelir
paldır küldür yıkılır bulutlar
gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet
o eski heyecan ölür
an gelir biter muhabbet
çalgılar susar heves kalmaz
şatârâbân ölür
şarabın gazabından kork
çünkü fena kırmızıdır
kan tutar / tutan ölür
sokaklar kuşatılmış
karakollar taranır
yağmurda bir militan ölür
an gelir
ömrünün hırsızıdır
her ölen pişman ölür
hep yanlış anlaşılmıştır
hayalleri yasaklanmış
an gelir şimşek yalar
masmavi dehşetiyle siyaset meydanını
direkler çatırdar yalnızlıktan
sehpada pir sultan ölür
son umut kırılmıştır
kaf dağı'nın ardındaki
ne selam artık ne sabah
kimseler bilmez nerdeler
namlı masal sevdalıları
evvel zaman içinde
kalbur saman ölür
kubbelerde uğuldar bâkî
çeşmelerden akar sinan
an gelir
lâ ilâhe illallah
kanunî süleyman ölür
görünmez bir mezarlıktır zaman
şairler dolaşır saf saf
tenhalarında şiir söyleyerek
kim duysa / korkudan ölür
tahrip gücü yüksek
saatlı bir bombadır patlar
an gelir
attilâ ilhan ölür
ve bu da kendi sesinden ''üçüncü şahsın şiiri'':https://www.youtube.com/watch?v=uPTUDMaxDPI
gerçek aydın, gerçek insan! senin gibiler ölmez üstadım senin gibiler ölmez. ruhun şad olsun...