1144
"beni arda'yla 15 dakika görüştürün yeter"
"arda turan messi'den daha iyi"
marx, "louis bonaparte'in 18 brumaire'i" adlı eserinde "... bir yerde, şöyle bir gözlemde bulunur: bütün tarihsel büyük olaylar ve kişiler, hemen hemen iki kez yinelenir. hegel eklemeyi unutmuş: birinci kez trajedi olarak, ikinci kez komedi olarak." der. bugünlerde rijkaard'la beraber anıldığı transfer dedikoduları dışında pek görmüyor olsak da türk medyası, taraftar forumları hatta taraftarlar arası muhabbetler -özellikle galatasaray taraftarları arasındaki sohbetlerde- arda turan ismi sıkça geçmektedir. galatasaray taraftarı dışındakiler arda turan'ın -kaba tabirle- kıçının kalktığını, kendini dünya starı olarak gördüğünü vs. söylerken galatasaray taraftarlarının bir kısmı da arda'nın arkadaşlıklarının ya da izinden gittiği -en azından şu an için rol model olarak gördüğü- kişiler yüzünden şu andaki durumunda olduğunu dillendirmektedirler. bahsedilen "durumsa" kabaca arda'nın performansında bir düşme olduğu ve halet-i ruhiyesinde bir asabiyet ortaya çıktığıdır. buna örnek olarak da son birkaç maçlık performansı ve biraz ankaragücü maçındaki hareketleri, fazlaca da belçika maçındaki tavırları gösterilmektedir. elbette tüm bunlar ortaya konur ya da basit ifadeyle "iddia edilirken" değinilmeyen bir nokta vardır. medya manipülasyonu.
yavaş yavaş ilerleylelim. özellikle euro 2008 -bizler tarafından manisaspor'a kiralık verildikten sonraki sürece kadar uzatılabilecek olan- bir performansı vardır arda turan'ın. ve özellikle geçen sezon bu performansın zirveye çıkması ile transfer spekülasyonları ve "ezeli rakip"in ardanın forma rengini değiştirme isteği arka arkaya gelmiştir. transfer sezonu ile birlikte türk spor medyası aziz yıldırım'ın adnan polat'a söylediği "15 dakika yalnız konuşalım" söylemini haftalarca gündemde tutmuş, ardından arda turan-lionel messi karşılaştırması ve arda'ya messi yakıştırmaları belli kişilerin yorumlarıyla birleştirilerek medyada uzun süre yer almıştır. akabinde sezon açılmış, arda performansına kaldığı yerden - hatta ve hatta aldığı kaptan sorumluluğu ve kilit adam rolüyle fazlasıyla- devam etmiştir. işte tam bu noktadan sonra yaşananlar işin ikinci perdesini yani "komedya" bölümünü oluşturmaktadır. kaptanın istinye park'ta aziz yıldırım ile karşılaşıp tokalaşması türk medyası tarafından "bize 15 dakika verin" haberi kadar büyük bir ilgiyle karşılanmış, arda'nın kafasının karıştığı, buna bağlı olarak performansının düştüğü ve giderek agresifleştiği teması ile ince ince işlenmeye başlanmıştır. örnek olarak da başta söylediğim gibi son 2-3 maçlık performansı ve -özellikle- belçika maçında tribündeki tavırları gösterilmiştir.
tüm bunları söyleyerek, hatta ve hatta iddia ederek medyanın suçlu olduğunu kanıtlamaya çalışıyor değilim. bir kısım galatasaray taraftarı gibi "arda şunla arkadaşlık yapsın bunla yapmasın" gibi içten,samimi ancak -bana göre yanlış- bir söylem içine girecek de değilim. bana göre arda suçludur. evet arda suçludur, sadece bir futbolcu olmaktan daha fazlası olduğu, her maç sonu beylik cümleler içeren yorumlar yapmadığı, gencecik yaşında sosyal destek projelerinde -bazılarına göre boy gösterdiği- yer aldığı, medyanın değişebileceğini, en azından alternatif düşünebileceğini sanıp "ezeli rakibin" başkanı ile karşılaştığında saygısı gereği selamını esirgemediği, 22 yaşında, çoğu insanın cesaret edemeyeceği, etse de muhtemelen kaldıramayacağı bir yaşta türkiye'nin en büyük takımının kaptanı olma sorumluluğunu omuzlarına aldığı için suçludur.
ard suçludur, çünkü bu ülkede futbol medyası henüz ardanın yüklendiği sorumluluğu, bir futbolcudan daha fazlası olabilme, bir camiayı ya da takım arkadaşlarını veyahut hocasını sahiplenebilme güdüsünü ve kültürünü edinebilmiş değildir.
belçika maçındaki hareketlerine ve yukarıda da belirttiğim, bazı renktaşlarımın -bana göre- yanlış düşüncesine ilişkin de bir iki cümle söylemek istiyorum. elbette hiçbir taraftar takım kaptanını -ne olursa olsun- bir taraftar hatta belki de bir futbolcuyla bu şekild tartışırken ya da bazılarına göre "efelenirken" görmek istemez. ancak bu duygunun sahiplenmekten, biraz da kaybetmiş -sadece maça ilişkin bir yenilgi değil- olmaktan kaynaklandığını görmek lazım. ne olursa olsun duygusal insanlarız ve her ne kadar profesyonel olsak da bu tür duygu bakımınında "çöküntü" içinde olduğumuz dönemlerde kolayca duygusal patlamalar yaşayabiliyoruz. kaldı ki bu gözler -benden daha büyük olan abilerim daha iyi hatırlar- hagi'yi de gördü. o da haksızlığa, yanlışa karşı bu tip agresif tavırlar segilemiyor muydu? ona da yıllarca "çirkef" muamelisi yapılmadı mı? evet, belki arda'nın tavrı çok da tasvip edilecek bir tavır değildir ancak bunun "emre,acun vs." kişilerden değil sadece sahiplenme duygusundan kaynaklandığını düşünmekteyim. kaldı ki arda'nın çevresindekiler tarafından bozulabileceği savı -burada çevresindekilerin son derece olumsuz hareketleri olan insanlar olduğunu varsayıyorum- son kertede arda'nın kişiliğine bir hakarettir kanımca. çünkü yaşı 22 de olsa karşımızda galatasaray gibi bir takımın kaptanlığını yapan, sorumluluk alabilen, gördüğümüz -daha da önemlisi- inandığımız kadarıyla galatasaraylı kültürü ve kişiliğini oturtmuş genç bir adam durmaktadır. varsın formu geçici olarak düşsün, varsın medya "ilahi komedya"yı sergilesin...
"arda turan messi'den daha iyi"
marx, "louis bonaparte'in 18 brumaire'i" adlı eserinde "... bir yerde, şöyle bir gözlemde bulunur: bütün tarihsel büyük olaylar ve kişiler, hemen hemen iki kez yinelenir. hegel eklemeyi unutmuş: birinci kez trajedi olarak, ikinci kez komedi olarak." der. bugünlerde rijkaard'la beraber anıldığı transfer dedikoduları dışında pek görmüyor olsak da türk medyası, taraftar forumları hatta taraftarlar arası muhabbetler -özellikle galatasaray taraftarları arasındaki sohbetlerde- arda turan ismi sıkça geçmektedir. galatasaray taraftarı dışındakiler arda turan'ın -kaba tabirle- kıçının kalktığını, kendini dünya starı olarak gördüğünü vs. söylerken galatasaray taraftarlarının bir kısmı da arda'nın arkadaşlıklarının ya da izinden gittiği -en azından şu an için rol model olarak gördüğü- kişiler yüzünden şu andaki durumunda olduğunu dillendirmektedirler. bahsedilen "durumsa" kabaca arda'nın performansında bir düşme olduğu ve halet-i ruhiyesinde bir asabiyet ortaya çıktığıdır. buna örnek olarak da son birkaç maçlık performansı ve biraz ankaragücü maçındaki hareketleri, fazlaca da belçika maçındaki tavırları gösterilmektedir. elbette tüm bunlar ortaya konur ya da basit ifadeyle "iddia edilirken" değinilmeyen bir nokta vardır. medya manipülasyonu.
yavaş yavaş ilerleylelim. özellikle euro 2008 -bizler tarafından manisaspor'a kiralık verildikten sonraki sürece kadar uzatılabilecek olan- bir performansı vardır arda turan'ın. ve özellikle geçen sezon bu performansın zirveye çıkması ile transfer spekülasyonları ve "ezeli rakip"in ardanın forma rengini değiştirme isteği arka arkaya gelmiştir. transfer sezonu ile birlikte türk spor medyası aziz yıldırım'ın adnan polat'a söylediği "15 dakika yalnız konuşalım" söylemini haftalarca gündemde tutmuş, ardından arda turan-lionel messi karşılaştırması ve arda'ya messi yakıştırmaları belli kişilerin yorumlarıyla birleştirilerek medyada uzun süre yer almıştır. akabinde sezon açılmış, arda performansına kaldığı yerden - hatta ve hatta aldığı kaptan sorumluluğu ve kilit adam rolüyle fazlasıyla- devam etmiştir. işte tam bu noktadan sonra yaşananlar işin ikinci perdesini yani "komedya" bölümünü oluşturmaktadır. kaptanın istinye park'ta aziz yıldırım ile karşılaşıp tokalaşması türk medyası tarafından "bize 15 dakika verin" haberi kadar büyük bir ilgiyle karşılanmış, arda'nın kafasının karıştığı, buna bağlı olarak performansının düştüğü ve giderek agresifleştiği teması ile ince ince işlenmeye başlanmıştır. örnek olarak da başta söylediğim gibi son 2-3 maçlık performansı ve -özellikle- belçika maçında tribündeki tavırları gösterilmiştir.
tüm bunları söyleyerek, hatta ve hatta iddia ederek medyanın suçlu olduğunu kanıtlamaya çalışıyor değilim. bir kısım galatasaray taraftarı gibi "arda şunla arkadaşlık yapsın bunla yapmasın" gibi içten,samimi ancak -bana göre yanlış- bir söylem içine girecek de değilim. bana göre arda suçludur. evet arda suçludur, sadece bir futbolcu olmaktan daha fazlası olduğu, her maç sonu beylik cümleler içeren yorumlar yapmadığı, gencecik yaşında sosyal destek projelerinde -bazılarına göre boy gösterdiği- yer aldığı, medyanın değişebileceğini, en azından alternatif düşünebileceğini sanıp "ezeli rakibin" başkanı ile karşılaştığında saygısı gereği selamını esirgemediği, 22 yaşında, çoğu insanın cesaret edemeyeceği, etse de muhtemelen kaldıramayacağı bir yaşta türkiye'nin en büyük takımının kaptanı olma sorumluluğunu omuzlarına aldığı için suçludur.
ard suçludur, çünkü bu ülkede futbol medyası henüz ardanın yüklendiği sorumluluğu, bir futbolcudan daha fazlası olabilme, bir camiayı ya da takım arkadaşlarını veyahut hocasını sahiplenebilme güdüsünü ve kültürünü edinebilmiş değildir.
belçika maçındaki hareketlerine ve yukarıda da belirttiğim, bazı renktaşlarımın -bana göre- yanlış düşüncesine ilişkin de bir iki cümle söylemek istiyorum. elbette hiçbir taraftar takım kaptanını -ne olursa olsun- bir taraftar hatta belki de bir futbolcuyla bu şekild tartışırken ya da bazılarına göre "efelenirken" görmek istemez. ancak bu duygunun sahiplenmekten, biraz da kaybetmiş -sadece maça ilişkin bir yenilgi değil- olmaktan kaynaklandığını görmek lazım. ne olursa olsun duygusal insanlarız ve her ne kadar profesyonel olsak da bu tür duygu bakımınında "çöküntü" içinde olduğumuz dönemlerde kolayca duygusal patlamalar yaşayabiliyoruz. kaldı ki bu gözler -benden daha büyük olan abilerim daha iyi hatırlar- hagi'yi de gördü. o da haksızlığa, yanlışa karşı bu tip agresif tavırlar segilemiyor muydu? ona da yıllarca "çirkef" muamelisi yapılmadı mı? evet, belki arda'nın tavrı çok da tasvip edilecek bir tavır değildir ancak bunun "emre,acun vs." kişilerden değil sadece sahiplenme duygusundan kaynaklandığını düşünmekteyim. kaldı ki arda'nın çevresindekiler tarafından bozulabileceği savı -burada çevresindekilerin son derece olumsuz hareketleri olan insanlar olduğunu varsayıyorum- son kertede arda'nın kişiliğine bir hakarettir kanımca. çünkü yaşı 22 de olsa karşımızda galatasaray gibi bir takımın kaptanlığını yapan, sorumluluk alabilen, gördüğümüz -daha da önemlisi- inandığımız kadarıyla galatasaraylı kültürü ve kişiliğini oturtmuş genç bir adam durmaktadır. varsın formu geçici olarak düşsün, varsın medya "ilahi komedya"yı sergilesin...