22
o günümü anlatmaya çalışacağım.
güzel bir pazar sabahı her zamanki gibi kalktım. bilgisayar falan oynadım, kahvaltı yaptım. daha sonra biraz yürümek istedim. dışarı çıktım. her yer sarı lacivertti. balkonlar, sokaklar, insanlar. herkes bu akşam 20.45 i bekliyordu. galatasaraylılarda umut yoktu. en yakın arkadaşımı aradım. umudu olup olmadığını sordum. bitik haldeydi. artık seneye bakacaz diyordu. bende öyleydim. ama bu sene bana gösterdikleri bir şey vardı. yıllar önceki galatasarayı izledim bu sene. o çok özlenen galatasarayı. kendi kendime bu sezon neler olduğunu düşündüm.
sezonun ilk galatasaray dergisinde kapak eric gerets di. beyaz bir sayfa yazıyordu. hakkaten öyleydi. gerets geldi, takımda beyaz bir sayfa açıldı. ilk maçlar olan malatyaspor, ankaragücü vs. maçları güzel kazanılmıştı. hatta ilk iki hafta fenerbahçe berabere kalmıştı. daha sonra futbolculara alışmıştım. o gol yağdıran bulut forveti gözlerimde canlandırdım. hakan şükür, ümit karan, necati ateş. yağdırdıkça yağdırıyorlardı. altın yedek hasan kabzeyi düşündüm. ama hasan kabze derken içimde bir şampiyonluk ışığı yandı. o golü boşuna atmış olamazdı. umudumuzu son haftaya boşuna taşımamıştı. mondragon düşündüm. uçtukça uçuyordu. her topu kurtarıyor ama bazen elinden gelen bir şey olmuyordu. şampiyonluk kutlamak onun hakkıydı. rüştü nün değil. song ve tomas. song vestele attığı o müthiş golden sonra nasılda aslan yürüyüşü yapmıştı. ikisi ne güzel uyum sağlıyordu. galatasaray defansı hiç böyle kale gibi olmamıştı. fenerbahçe maçlarını düşündüm. 34. haftaya kadar 3 mağlubiyet 5 beraberlik almıştı cimbomum. 3 mağlubiyetin 2 si fenerbahçeye karşı... insanın içini burkan bir durum.
derken öğlen geçmişti. basketbol antremanına gitmem lazımdı. mutsuz bir şekilde gittim. antremanda koç bu akşamki maçı soruyordu. kim şampiyon olur muhabbeti yapıyordu milletle. antreman yapıldı bitti. bir arkadaşımla evin yolunu tuttum. yolda cd satan bir dükkana uğradım. çok merak ettiğim ve izlemek için can attığım transporter 2 filmini aldım. eve geldim taktım cdyi. başladım izlemeye. bir saat kadar sonra içerden televizyona baktım. galatasaray öndeydi. fener maçından ses yoktu. içimden gelen seslerden birisi acaba diyordu diğeri yok canım atarlar diyordu. biraz daha izledikten sonra filmi bende bir heyecan başladı. maçların son 10 dakikaları falan oynanıyordu. kapattım o aylardır izlemek istediğim filmi. radyoyu açtım. spiker fenerbahçe maçını anlatıyordu. sesi heyecanlıydı. kısa bir süre sonra denizlisporun golü geldi. gole sevinmedim. dakika 90 demesine sevindim. o an kendimden geçmiştim. en fazla 5 dakika uzasa maç fener 5 dakikada 2 gol hayatta atamaz diyordum. o anda 16 denen uğursuz sayıyı duydum. o 16 dakika geçmek bilmeyen 16 sene oldu. fenerbahçe bastırdıkça bastırıyordu. savunmadan dönüyor, direkten dönüyor, kaleci kurtarıyor, dışarı gidiyor derken beklenen gol geldi ve beraberliği yakaladı fenerbahçe. artık son dakikalara giriliyordu. saat 9 olmuştu. bir anda spiker appiah diye bağırdı. bağırması önemsizdi. öncesinde kaleciyle karşı karşıya demesi bana şok olmuştu. spiker aut diyince ve maçtaki son düdük gelince öyle bir bağırdımki ev inledi. sokaktan anında bağırışmalar gelmeye başladı, silahlar patladı, korna sesleri, cimbom sesleri yükselmeye başladı. arada sırada küfürler duyuluyordu. açtım trt 1 i. o gece maç özetlerini, ali sami yendeki 16 dakikayı, şehir meydanlarındaki coşkuyu, bağdat caddesindeki hüzünü, adnan polatın tribünlere sorduğu saat kaç sorusunu ve aldığı 20.45 cevabını, denizlideki futbolcuların yüzlerini kapatmasını, ağlamasını ve şampiyonluk gösterimizi izledim.
pazartesi sabahı okulda büyük bir coşku vardı. herkes inanılmaz bir şekilde seviniyordu. fenerlilerle dalga geçiyordu. sınıfta fenerbahçeli erkek olmadığı için dalga geçecek kimse de yoktu. derken ilk ders kimyaydı. cuma günü bizle dalga geçen fenerli kimyacıdan intikam alma zamanı gelmişti. bizi oyalamak için test dağıttı. bir süre sessizce bize çözdürdükten sonra ilk sorunun cevabı ne diye sordu. işte o anda sınıftaki galatasaraylı erkekler hep bir ağızdan denizli diye bağırdı. ikiye geçti. denizliiiiiii. üç? denizliiiiiii....
17 mayıstan sonra unutamayacağım ikinci gece.
güzel bir pazar sabahı her zamanki gibi kalktım. bilgisayar falan oynadım, kahvaltı yaptım. daha sonra biraz yürümek istedim. dışarı çıktım. her yer sarı lacivertti. balkonlar, sokaklar, insanlar. herkes bu akşam 20.45 i bekliyordu. galatasaraylılarda umut yoktu. en yakın arkadaşımı aradım. umudu olup olmadığını sordum. bitik haldeydi. artık seneye bakacaz diyordu. bende öyleydim. ama bu sene bana gösterdikleri bir şey vardı. yıllar önceki galatasarayı izledim bu sene. o çok özlenen galatasarayı. kendi kendime bu sezon neler olduğunu düşündüm.
sezonun ilk galatasaray dergisinde kapak eric gerets di. beyaz bir sayfa yazıyordu. hakkaten öyleydi. gerets geldi, takımda beyaz bir sayfa açıldı. ilk maçlar olan malatyaspor, ankaragücü vs. maçları güzel kazanılmıştı. hatta ilk iki hafta fenerbahçe berabere kalmıştı. daha sonra futbolculara alışmıştım. o gol yağdıran bulut forveti gözlerimde canlandırdım. hakan şükür, ümit karan, necati ateş. yağdırdıkça yağdırıyorlardı. altın yedek hasan kabzeyi düşündüm. ama hasan kabze derken içimde bir şampiyonluk ışığı yandı. o golü boşuna atmış olamazdı. umudumuzu son haftaya boşuna taşımamıştı. mondragon düşündüm. uçtukça uçuyordu. her topu kurtarıyor ama bazen elinden gelen bir şey olmuyordu. şampiyonluk kutlamak onun hakkıydı. rüştü nün değil. song ve tomas. song vestele attığı o müthiş golden sonra nasılda aslan yürüyüşü yapmıştı. ikisi ne güzel uyum sağlıyordu. galatasaray defansı hiç böyle kale gibi olmamıştı. fenerbahçe maçlarını düşündüm. 34. haftaya kadar 3 mağlubiyet 5 beraberlik almıştı cimbomum. 3 mağlubiyetin 2 si fenerbahçeye karşı... insanın içini burkan bir durum.
derken öğlen geçmişti. basketbol antremanına gitmem lazımdı. mutsuz bir şekilde gittim. antremanda koç bu akşamki maçı soruyordu. kim şampiyon olur muhabbeti yapıyordu milletle. antreman yapıldı bitti. bir arkadaşımla evin yolunu tuttum. yolda cd satan bir dükkana uğradım. çok merak ettiğim ve izlemek için can attığım transporter 2 filmini aldım. eve geldim taktım cdyi. başladım izlemeye. bir saat kadar sonra içerden televizyona baktım. galatasaray öndeydi. fener maçından ses yoktu. içimden gelen seslerden birisi acaba diyordu diğeri yok canım atarlar diyordu. biraz daha izledikten sonra filmi bende bir heyecan başladı. maçların son 10 dakikaları falan oynanıyordu. kapattım o aylardır izlemek istediğim filmi. radyoyu açtım. spiker fenerbahçe maçını anlatıyordu. sesi heyecanlıydı. kısa bir süre sonra denizlisporun golü geldi. gole sevinmedim. dakika 90 demesine sevindim. o an kendimden geçmiştim. en fazla 5 dakika uzasa maç fener 5 dakikada 2 gol hayatta atamaz diyordum. o anda 16 denen uğursuz sayıyı duydum. o 16 dakika geçmek bilmeyen 16 sene oldu. fenerbahçe bastırdıkça bastırıyordu. savunmadan dönüyor, direkten dönüyor, kaleci kurtarıyor, dışarı gidiyor derken beklenen gol geldi ve beraberliği yakaladı fenerbahçe. artık son dakikalara giriliyordu. saat 9 olmuştu. bir anda spiker appiah diye bağırdı. bağırması önemsizdi. öncesinde kaleciyle karşı karşıya demesi bana şok olmuştu. spiker aut diyince ve maçtaki son düdük gelince öyle bir bağırdımki ev inledi. sokaktan anında bağırışmalar gelmeye başladı, silahlar patladı, korna sesleri, cimbom sesleri yükselmeye başladı. arada sırada küfürler duyuluyordu. açtım trt 1 i. o gece maç özetlerini, ali sami yendeki 16 dakikayı, şehir meydanlarındaki coşkuyu, bağdat caddesindeki hüzünü, adnan polatın tribünlere sorduğu saat kaç sorusunu ve aldığı 20.45 cevabını, denizlideki futbolcuların yüzlerini kapatmasını, ağlamasını ve şampiyonluk gösterimizi izledim.
pazartesi sabahı okulda büyük bir coşku vardı. herkes inanılmaz bir şekilde seviniyordu. fenerlilerle dalga geçiyordu. sınıfta fenerbahçeli erkek olmadığı için dalga geçecek kimse de yoktu. derken ilk ders kimyaydı. cuma günü bizle dalga geçen fenerli kimyacıdan intikam alma zamanı gelmişti. bizi oyalamak için test dağıttı. bir süre sessizce bize çözdürdükten sonra ilk sorunun cevabı ne diye sordu. işte o anda sınıftaki galatasaraylı erkekler hep bir ağızdan denizli diye bağırdı. ikiye geçti. denizliiiiiii. üç? denizliiiiiii....
17 mayıstan sonra unutamayacağım ikinci gece.