398
öyle bir inanmışlık, arzu, istek, tutku ve takım-taraftar bütünlüğü vardı ki dün akşam rakip strasbourg değil, kim olursa olsun kupanın gideceği yer belliydi. hem maçın başında rakibi korkutmuş olmamız, hem çok yüzdeli atışlar ile maçın hemen başında ağırlığımızı ve üstünlüğümüzü koymuş olmamız bence tamamen tribün etkisi. strasbourg'un ilk çeyrekte sayısız ve isabetsiz atışlarla geçtiği bölümde özellikle dikkat ettim, oyuncular top bir şekilde elimden çıksın düşüncesiyle potaya bile bakmadan atış yapıyorlardı. işte o an çok rahat kazanacağımızı düşündüm.
aslında maç hem rahattı hem de bıçak sırtı. mesela maçın başında yakaladığımız üstünlüğü hiç bırakmadık ve maç genelini de 6-8-10 sayı civarında farkla götürdük. 13-15'e çektiğimiz anlarda son darbeyi indiremediğimiz için de rakip her defasında maçın içinde kaldı ve son 1 dakikaya kadar bu böyle devam etti. özellikle sayısız geçen 2-3 dakikalık bölümde düşünmek bile istemediğimiz o şeyler olsaydı ne yapardık bilemiyorum. erick mccollum ise oyuna girdiğinde demiştim "mccollum maçı getirecek bize" diye. çünkü o girene kadar hücumda bariz zorlanıyorduk oyun kurmakta, bunun için de dış atışlara kalmıştı işimiz. ki mccollum maç sonlarını çok sever. neyse ki girer girmez de önce dışarıdan, sonra içeriden yapması gerekenleri yaptı.
abdi ipekçi cehennemi için ise şüphesiz ayrı bir paragraf açmamız lazım. türkiye'nin ve hatta avrupa'nın şu ana kadar görüp görebileceği en kusursuz, en muhteşem ve rakip için en boğucu atmosferini yaratmış olabiliriz. herkesin tek bir ağızdan, her defasında daha yüksek tempoyla "teker teker geçiyoruz turlarıııı" diye bağırmaya başladığı anda doruk noktasına çıktık zannedersem. o anlarda birkaç saniye de olsa susup çıkan ses dinlenmeli, bir mimarın yarattığı bir binayı veya yapıyı hayranlıkla izlemesi ve başardığıyla gurur duyması gibi bir his oluşuyor bünyede.
sözün özü ergin hocam'a, bütün oyunculara, takımı hem buraya getiren hem de son maçta yanında olan her bir taraftara ayrı ayrı helal olsun.
şüphesiz şampiyonluklar ve kupalar en çok bize yakışıyor.
aslında maç hem rahattı hem de bıçak sırtı. mesela maçın başında yakaladığımız üstünlüğü hiç bırakmadık ve maç genelini de 6-8-10 sayı civarında farkla götürdük. 13-15'e çektiğimiz anlarda son darbeyi indiremediğimiz için de rakip her defasında maçın içinde kaldı ve son 1 dakikaya kadar bu böyle devam etti. özellikle sayısız geçen 2-3 dakikalık bölümde düşünmek bile istemediğimiz o şeyler olsaydı ne yapardık bilemiyorum. erick mccollum ise oyuna girdiğinde demiştim "mccollum maçı getirecek bize" diye. çünkü o girene kadar hücumda bariz zorlanıyorduk oyun kurmakta, bunun için de dış atışlara kalmıştı işimiz. ki mccollum maç sonlarını çok sever. neyse ki girer girmez de önce dışarıdan, sonra içeriden yapması gerekenleri yaptı.
abdi ipekçi cehennemi için ise şüphesiz ayrı bir paragraf açmamız lazım. türkiye'nin ve hatta avrupa'nın şu ana kadar görüp görebileceği en kusursuz, en muhteşem ve rakip için en boğucu atmosferini yaratmış olabiliriz. herkesin tek bir ağızdan, her defasında daha yüksek tempoyla "teker teker geçiyoruz turlarıııı" diye bağırmaya başladığı anda doruk noktasına çıktık zannedersem. o anlarda birkaç saniye de olsa susup çıkan ses dinlenmeli, bir mimarın yarattığı bir binayı veya yapıyı hayranlıkla izlemesi ve başardığıyla gurur duyması gibi bir his oluşuyor bünyede.
sözün özü ergin hocam'a, bütün oyunculara, takımı hem buraya getiren hem de son maçta yanında olan her bir taraftara ayrı ayrı helal olsun.
şüphesiz şampiyonluklar ve kupalar en çok bize yakışıyor.