169
başlığı görünce bile içinin "cız" etmesidir.
hayatın getirdikleri ve götürdükleri ayrı kefeye koyulduğunda, muhakkak götürdükleri daha ağır basan tarafta yer alırız. çünkü hayatın genel kuralıdır bu. yazısız anayasa misali. bir şeyden ya da bir olgudan soğumak illaki vardır, ki olması da gerekir. işten soğursun, hayattan soğursun, sevgiliden soğursun, eşinden soğursun ve dahi anadan/babadan bile soğursun zaman zaman. hayat böyle bir şey işte. gerekli-gereksiz bir ton olay yaşarsın kısacık ömründe. bazen mutlu olursun bazen mutsuz. ama iyi-kötü bir şekilde yaşarsın. bazen düşersin, tökezlersin bu boktan hayatta. o zaman bir ele ya da omuza ihtiyaç duyarsın, seni düştüğün yerden kaldırması için. bizler için de galatasaray birazcık böyle işte.
senelerdir can hıraş şekilde takip etmeyi bıraktım galatasaray'ı ama asla ve asla soğumadım. galatasaray'dan soğumak bence namümkün. böyle bir olgu ya da düşünceyi ne tanrı yarattı ne de insan böyle bir duyguyu buldu. çok defa kızdığım, arada siktiri çektiğim oldu ama bunu arma'ya değil de o'nu taşıyanlara yaptım. hani metin oktay'ın meşhur ama bir o kadar da güzel bir sözü var ya; "bence galatasaraylılık din gibi, mezhep gibi yerleşmiş, köklü bir inançtır. galatasaray'ı işte bunun için tercih eder ve galatasaraylılığımla her zaman gurur duyarım" şeklinde, bizim için de durum aynen böyle. zaman zaman kızar, sinirleniriz. takip etmeyi bırakırız, küfür de ederiz ama asla galatasaray'dan soğumayız. soğuyan varsa da zaten hiç bir zaman galatasaray'ı istenildiği gibi taşımamış demektir. o kişiye de söz söylemeye gerek yok. her şeyden soğuyan soğusun lakin galatasaray'dan soğumayın dostlar. üzmeyin ali sami bey'i, üzmeyin baba gündüz'ü, üzmeyin coşkun özarı'yı, üzmeyin turgay şeren'i, üzmeyin metin oktay'ı...
edit: imlâ
hayatın getirdikleri ve götürdükleri ayrı kefeye koyulduğunda, muhakkak götürdükleri daha ağır basan tarafta yer alırız. çünkü hayatın genel kuralıdır bu. yazısız anayasa misali. bir şeyden ya da bir olgudan soğumak illaki vardır, ki olması da gerekir. işten soğursun, hayattan soğursun, sevgiliden soğursun, eşinden soğursun ve dahi anadan/babadan bile soğursun zaman zaman. hayat böyle bir şey işte. gerekli-gereksiz bir ton olay yaşarsın kısacık ömründe. bazen mutlu olursun bazen mutsuz. ama iyi-kötü bir şekilde yaşarsın. bazen düşersin, tökezlersin bu boktan hayatta. o zaman bir ele ya da omuza ihtiyaç duyarsın, seni düştüğün yerden kaldırması için. bizler için de galatasaray birazcık böyle işte.
senelerdir can hıraş şekilde takip etmeyi bıraktım galatasaray'ı ama asla ve asla soğumadım. galatasaray'dan soğumak bence namümkün. böyle bir olgu ya da düşünceyi ne tanrı yarattı ne de insan böyle bir duyguyu buldu. çok defa kızdığım, arada siktiri çektiğim oldu ama bunu arma'ya değil de o'nu taşıyanlara yaptım. hani metin oktay'ın meşhur ama bir o kadar da güzel bir sözü var ya; "bence galatasaraylılık din gibi, mezhep gibi yerleşmiş, köklü bir inançtır. galatasaray'ı işte bunun için tercih eder ve galatasaraylılığımla her zaman gurur duyarım" şeklinde, bizim için de durum aynen böyle. zaman zaman kızar, sinirleniriz. takip etmeyi bırakırız, küfür de ederiz ama asla galatasaray'dan soğumayız. soğuyan varsa da zaten hiç bir zaman galatasaray'ı istenildiği gibi taşımamış demektir. o kişiye de söz söylemeye gerek yok. her şeyden soğuyan soğusun lakin galatasaray'dan soğumayın dostlar. üzmeyin ali sami bey'i, üzmeyin baba gündüz'ü, üzmeyin coşkun özarı'yı, üzmeyin turgay şeren'i, üzmeyin metin oktay'ı...
edit: imlâ