95
özünde kendi halinde takılan semt çocuklarıdır; hayatları beşiktaş maçlarında geçen, içinden geçenleri pankartlarla/tezahüratlarla ifade eden. kendine özgü, nevi şahsına münasır... 2000'li yılların başında bir dernekleşme furyası başladı, beşiktaş taraftarı için de kaçınılmazdı dernek kurmak. forza beşiktaş ismiyle kurdular derneklerini. forza, zamanında çarşı'nın çocuklarının çıkardığı bir dergi idi. bu durum çarşı'nın gfb ve ultraslan'la karıştırılmasına sebep oldu; sevgili basın ve "yeni nesil" tarafından. hatta şimdi o kadar gündemde olmasa da asya kartalları vardı, o dönemler her maç gerginlik olurdu aralarında. bir semtin çocuklarından ibaret olan çarşı, hesapta olmayan bir şekilde genişledi belki de. berlin'deki adamlar bile kendilerine çarşı demeye başladı.
tabi bir diğer şanssızlık da "yükselen yeni nesil"di. kendim de dahil olduğundan rahatça söyleyebilirim sanırım, abuk sabuk bir nesil olarak gümbür gümbür geliyorduk o dönemler. eskilerin terbiyesinden biraz daha uzakta, marjinal olarak kendini ifade edebileceğini düşünen, ahlaksızlığı "çağdaşlık" zanneden... ve canavar gibi bir medya, bir gecede meşhur olup unutulan şarkıcılar filan türemeye başladı. az biraz farklı olan herşeye bir etiket koyuldu, içi boşalana kadar deli gibi tüketildi. sonra internet girdi evlere. msn, facebook, twitter, blog, o, şu, bu.. iyice çığrından çıktık. en olmadık yerde abuk sabuk pozlarla fotoğraf çektiren arkadaş grupları, dudaklarını büzüp kafasını eğerek poz veren kızlar çıktı ortaya. ve hepimizin bildiği, belki dahil olarak belki yakınen şahit olduğumuz daha bir sürü şey...
mevcut ortamda çarşı'nın da sırası gelecekti elbette. maç boyu susmayan, yeri geldiğinde kendi kendine eğlenen, belli bir görüşü olan, yeşil sahanın dışındaki olaylara karşı da duyarlılık gösteren. üstelik kendi tribününde belli bir saygınlık edinip iktidar sağlamış bir topluluk. kaçınılmaz son onlar için de geldi. bu kesinlikle onları küçümsemek değil. ama olduğundan fazla ünvanlar yüklendi çarşı'ya, belki kendileri de rahatsız olmuşlardır tüm bu ünvanlardan. 3 yapmışlarsa 5 olarak gösterildi bir dönem. üstelik a harfi olayı vardı bir de. yüzü gözü kapkara, siyah kıyafetler içinde gezen gençlerin dikkatini çekmeye başladılar tabi, biraz da medya yönlendirmesiyle. çarşı beşiktaş'ın, beşiktaşlılığın önüne geçti bu gençler için.
hayatımızın her yerini saran internet futbol ve taraftar alemini de es geçmemişti tabi. zaten milletin seviyesiyle birlikte seviyesi yerlere doğru giden rekabetler, internetin de de yardımıyla seviye kavramını kaybetti iyice. tribünler de değişmişti, yanına üç kişi alan reis oluyor; gerektiğinde babası yaşında adama fırça atmaktan geri kalmıyordu. yukarda anlattığım gibi, "çarşılı" olmak trend bir olaydı. ve bu durum o ruhtan uzak kalabalıkları da sürükledi çarşı'yla birlikte. yıllar yılı o tribünlerde omuz omuza duran, 7/24 semtlerinde birlikte yaşayan insanların arasına karışmak, kendini kabul ettirmek yarışına girdi insanlar. küfürün bini bir paraydı zaten, sevgisizlik ve nefret de değişmezlerimizden olmuştu ne yazık ki millet olarak. bir şeye taraf olmayı diğerlerini kötülemek olarak algılayan bir nesil vardı. ve kendilerini kabul ettirmek için akıllarına gelen tek şey küfür/hakaret etmekti. bu kendini bir yere monte edebilme, marjinal olabilme hırsı insanların gözünü döndürüyordu çoğu zaman. mübarek ramazan günü rahmetli ali sami yen'e küfür edecek kadar...
tabi bir diğer şanssızlık da "yükselen yeni nesil"di. kendim de dahil olduğundan rahatça söyleyebilirim sanırım, abuk sabuk bir nesil olarak gümbür gümbür geliyorduk o dönemler. eskilerin terbiyesinden biraz daha uzakta, marjinal olarak kendini ifade edebileceğini düşünen, ahlaksızlığı "çağdaşlık" zanneden... ve canavar gibi bir medya, bir gecede meşhur olup unutulan şarkıcılar filan türemeye başladı. az biraz farklı olan herşeye bir etiket koyuldu, içi boşalana kadar deli gibi tüketildi. sonra internet girdi evlere. msn, facebook, twitter, blog, o, şu, bu.. iyice çığrından çıktık. en olmadık yerde abuk sabuk pozlarla fotoğraf çektiren arkadaş grupları, dudaklarını büzüp kafasını eğerek poz veren kızlar çıktı ortaya. ve hepimizin bildiği, belki dahil olarak belki yakınen şahit olduğumuz daha bir sürü şey...
mevcut ortamda çarşı'nın da sırası gelecekti elbette. maç boyu susmayan, yeri geldiğinde kendi kendine eğlenen, belli bir görüşü olan, yeşil sahanın dışındaki olaylara karşı da duyarlılık gösteren. üstelik kendi tribününde belli bir saygınlık edinip iktidar sağlamış bir topluluk. kaçınılmaz son onlar için de geldi. bu kesinlikle onları küçümsemek değil. ama olduğundan fazla ünvanlar yüklendi çarşı'ya, belki kendileri de rahatsız olmuşlardır tüm bu ünvanlardan. 3 yapmışlarsa 5 olarak gösterildi bir dönem. üstelik a harfi olayı vardı bir de. yüzü gözü kapkara, siyah kıyafetler içinde gezen gençlerin dikkatini çekmeye başladılar tabi, biraz da medya yönlendirmesiyle. çarşı beşiktaş'ın, beşiktaşlılığın önüne geçti bu gençler için.
hayatımızın her yerini saran internet futbol ve taraftar alemini de es geçmemişti tabi. zaten milletin seviyesiyle birlikte seviyesi yerlere doğru giden rekabetler, internetin de de yardımıyla seviye kavramını kaybetti iyice. tribünler de değişmişti, yanına üç kişi alan reis oluyor; gerektiğinde babası yaşında adama fırça atmaktan geri kalmıyordu. yukarda anlattığım gibi, "çarşılı" olmak trend bir olaydı. ve bu durum o ruhtan uzak kalabalıkları da sürükledi çarşı'yla birlikte. yıllar yılı o tribünlerde omuz omuza duran, 7/24 semtlerinde birlikte yaşayan insanların arasına karışmak, kendini kabul ettirmek yarışına girdi insanlar. küfürün bini bir paraydı zaten, sevgisizlik ve nefret de değişmezlerimizden olmuştu ne yazık ki millet olarak. bir şeye taraf olmayı diğerlerini kötülemek olarak algılayan bir nesil vardı. ve kendilerini kabul ettirmek için akıllarına gelen tek şey küfür/hakaret etmekti. bu kendini bir yere monte edebilme, marjinal olabilme hırsı insanların gözünü döndürüyordu çoğu zaman. mübarek ramazan günü rahmetli ali sami yen'e küfür edecek kadar...