343
maçla ilgili uğur meleke, ali ece, bağış erten ve demirkol'un köşe yazılarını okudum, saha içi ve dışı çok güzel noktalara, bizlerin de şikayetçi olduğu yerlere parmak basmışlar. ama spor medyasına görüşlerine değer verdiğimiz, yeri geldiğinde da gayet cesurca sallayabilen bu adamlar bile, burak ve umut bulut gibi oyunculara cesur şekilde kalitesiz diyemiyor, hamza hoca'nın da dediği gibi spor basını ve yorumcular bu adamlara asla ve asla bizim düşündüğümüz gözle bakmıyor, bu bana ilginç geliyor, acaba cidden biz mi anlamıyoruz bu işten, tezcanlı mıyız diye düşünüyorum, gayet de haklıyız gibi geliyor aslında ama bilemiyorum.
benim değinmek istediğim başka bir konu var aslında bu maç özelinde. maç bitince herkes atletico'ya saygısını dile getirdi, ne denli organize oldukları, uyumlu oldukları konuşuldu. resmen 2 gömlek kalite farkı var arada, bu çok net, ama niye böyle ve biz hala niye böyle kalmasına müsade ediyoruz sorguluyorum. yavaştan dillendirilmesi gereken şey, kalitesiz bir futbol ülkesi olmamız. yani yıllardır tek bir beklentim var, kupa mupayı çoktan geçtim, maç öncesi veya sonrası, herhangi bir hocadan oyuncudan bunu duymak. biz bu futbola karşılık veremiyoruz arkadaş, ve kabul etmiyoruz ısrarla. hala daha dünkü maçın ikinci devresinde kurduğumuz baskıyı önemsiyorlar, ben zerre önemsemiyorum, adamlar resmen rölantiye aldı maçı, istediği zaman da kesti gayet baskını. senlik hiç bir pay yok yani ortada.
futbol dışında hobisi olmayan ülkede, bu denli taraftar ilgisizliğini kimse tartışmıyor ama gözlerine sokma zamanımız geldi bence. alınan paralar inanılmaz ama inanılmaz fazla. oyuncu maaşından forma fiyatına, bilet fiyatından digiturk'e, bu denli karşılığı olmayan miktarlar kabul edilemez. lafa gelince biz avrupa deviyiz, eksiğimiz yok kimseden, sahaya gelince "zaten bizim rakibimiz madrid, barcelona,bayern değil" ama para almaya gelince çıtanı onlarla aynı tutuyorsun! ya da kura çekilince dayılanmayı biliyorsun, veya transfer döneminde gözünü sadece bu takımların eskilerine dikiyorsun! şu yalanlara kanmaktan bıktık artık, 3 kupalı takım laflarıyla falan güya gaz veriyorlar, sahaya çıktığın dakika bitiyor bütün havan. maç sonu hala daha realiteden uzak gazlamalara devam ediyorsun. çıkıp seviyesini kabul eden, taraftarından özür dileyebilen bir hoca/oyuncu istiyorum, yuhalayan taraftara laf eden değil. zaman zaman avrupa kulüplerinin pr çalışması videolarını izliyoruz, keşke biz de şöyle bir şey denesek, burak yılmaz'ı, hamza hoca'yı falan bir gün sıradan taraftar gibi stada maç izlemeye giderken kameraya çeksek. görmek istemiyorlar ama ciddi anlamda avrupa futboluyla aramızdaki makas açılıyor, ligde bizle anadolu takımları arasından çok daha büyük bir fark var bizle onlar arasında.
normal bir futbol ortamı olsa, biz de 4-5 yıllık oturmuş bir kadrosu olan bir futbol takımıyız. bu süre içinde 3 şampiyonluk, 4 yıl üstüste şampiyonlar ligi tecrübesi olan bir takımız. dün atleticoyla çok net başabaş oyun oynayabilecek görüntü kağıt üstünde. ama biz bu 4-5 yıllık süreçte malesef 4 farklı hoca, 3 farklı yönetim kurulu gördük ve inanılmaz kaoslar içindeyiz. çok basit bir sorum olacak, bunca yıldır selçuk ve sneijder'in yaptığı bir verkaç hatırlıyor muyuz? yani yıllardır beraber oynayan oyuncularımız arasında zerre bir alışkanlık, uyum görüntüsü var mı? normalde biz de hedefimizi çizerken, düzenli olarak şamp ligi oynayıp her sene üstüne koyarak gitmek istiyoruz. aysal-terim ortaklığının müthiş işlediği dönemki hislerimi hatırlıyorum, biz ilk yılda çeyrek final yaptık, şimdi türk mantığı seneye yarı final isteyeceğiz ve pek tabi kolay gelmeyeceği için eleştiriler olacak diye korkmuştum. meğerse bu hissiyat bile gurur duymam gereken bir şeymiş, biz her yıl geriye gittik şaka gibi. zirveyi ilk yıl gördük yani, biz işte böyle tersten giden inanılmaz saçma bir ülkeyiz.
benim değinmek istediğim başka bir konu var aslında bu maç özelinde. maç bitince herkes atletico'ya saygısını dile getirdi, ne denli organize oldukları, uyumlu oldukları konuşuldu. resmen 2 gömlek kalite farkı var arada, bu çok net, ama niye böyle ve biz hala niye böyle kalmasına müsade ediyoruz sorguluyorum. yavaştan dillendirilmesi gereken şey, kalitesiz bir futbol ülkesi olmamız. yani yıllardır tek bir beklentim var, kupa mupayı çoktan geçtim, maç öncesi veya sonrası, herhangi bir hocadan oyuncudan bunu duymak. biz bu futbola karşılık veremiyoruz arkadaş, ve kabul etmiyoruz ısrarla. hala daha dünkü maçın ikinci devresinde kurduğumuz baskıyı önemsiyorlar, ben zerre önemsemiyorum, adamlar resmen rölantiye aldı maçı, istediği zaman da kesti gayet baskını. senlik hiç bir pay yok yani ortada.
futbol dışında hobisi olmayan ülkede, bu denli taraftar ilgisizliğini kimse tartışmıyor ama gözlerine sokma zamanımız geldi bence. alınan paralar inanılmaz ama inanılmaz fazla. oyuncu maaşından forma fiyatına, bilet fiyatından digiturk'e, bu denli karşılığı olmayan miktarlar kabul edilemez. lafa gelince biz avrupa deviyiz, eksiğimiz yok kimseden, sahaya gelince "zaten bizim rakibimiz madrid, barcelona,bayern değil" ama para almaya gelince çıtanı onlarla aynı tutuyorsun! ya da kura çekilince dayılanmayı biliyorsun, veya transfer döneminde gözünü sadece bu takımların eskilerine dikiyorsun! şu yalanlara kanmaktan bıktık artık, 3 kupalı takım laflarıyla falan güya gaz veriyorlar, sahaya çıktığın dakika bitiyor bütün havan. maç sonu hala daha realiteden uzak gazlamalara devam ediyorsun. çıkıp seviyesini kabul eden, taraftarından özür dileyebilen bir hoca/oyuncu istiyorum, yuhalayan taraftara laf eden değil. zaman zaman avrupa kulüplerinin pr çalışması videolarını izliyoruz, keşke biz de şöyle bir şey denesek, burak yılmaz'ı, hamza hoca'yı falan bir gün sıradan taraftar gibi stada maç izlemeye giderken kameraya çeksek. görmek istemiyorlar ama ciddi anlamda avrupa futboluyla aramızdaki makas açılıyor, ligde bizle anadolu takımları arasından çok daha büyük bir fark var bizle onlar arasında.
normal bir futbol ortamı olsa, biz de 4-5 yıllık oturmuş bir kadrosu olan bir futbol takımıyız. bu süre içinde 3 şampiyonluk, 4 yıl üstüste şampiyonlar ligi tecrübesi olan bir takımız. dün atleticoyla çok net başabaş oyun oynayabilecek görüntü kağıt üstünde. ama biz bu 4-5 yıllık süreçte malesef 4 farklı hoca, 3 farklı yönetim kurulu gördük ve inanılmaz kaoslar içindeyiz. çok basit bir sorum olacak, bunca yıldır selçuk ve sneijder'in yaptığı bir verkaç hatırlıyor muyuz? yani yıllardır beraber oynayan oyuncularımız arasında zerre bir alışkanlık, uyum görüntüsü var mı? normalde biz de hedefimizi çizerken, düzenli olarak şamp ligi oynayıp her sene üstüne koyarak gitmek istiyoruz. aysal-terim ortaklığının müthiş işlediği dönemki hislerimi hatırlıyorum, biz ilk yılda çeyrek final yaptık, şimdi türk mantığı seneye yarı final isteyeceğiz ve pek tabi kolay gelmeyeceği için eleştiriler olacak diye korkmuştum. meğerse bu hissiyat bile gurur duymam gereken bir şeymiş, biz her yıl geriye gittik şaka gibi. zirveyi ilk yıl gördük yani, biz işte böyle tersten giden inanılmaz saçma bir ülkeyiz.