327
galatasaray – atletico madrid : 0-2 yakışmadı
galatasaray, türkiye’nin avrupada iyi yönleriyle tanınan tek futbol markası olduğu için yakışmadı. yoksa perşembenin gelişi çarşambadan belliydi.
takımın güçlendirilememesi göreceli bir kavram. evet hala aynı fikirdeyim. takımın en önemli sorunu transfer sezonu boyunca alınamayan oyuncular değil, geçen sezondan beri takımda olanların formsuzluğu. bu listeye hamza hamzaoğlu’nu da ekliyorum. gerçi işin burasında “barut bitti komutanım” hikayesi gibi yazıyı bitirmek gerekir belki de. karışmasın en önemli sorun transfer başarısızlığı değil diyorum, yoksa eksiklerin yabancı sınırı kalkmışken tamamlanması açıklanamaz.
yeniler içinde de ilk maçına çıkan denayer dışında formda olan yok.
geçen sezondan bahsetmemin sebebi sadece 3 kupa aldık, daha ne istiyorsunuz basitliğinde değil. büyük baskıyla baş ederek şampiyon oldu takım. rahat kazanacağı maçlarda yaşadıkları strese rağmen hedefe yürüyebilmişti. takımın kaybettiği oyunculardan kim var ki bu sezon arayalım allah aşkına. bruma? dzemaili? sezon biter bitmez inter’e gitmek istiyorum diye tutturan melo? bu adamlar içinde sadece melo’nun katkısı vardı adam son gün inter’e gitti. ben transfer işlerini iyi bilmem ama akıl var mantık var, gideceği hesap edilip yerine adam hazırlanmalıydı? nasıl? arda turan atletico’ya gittiğinde küfür edenler şimdi melo için yönetime küfür ediyor. azıcık izan rica ediyorum.
galatasaray takımının iki temel sorunu var. birincisi, güvenilen oyuncuların form durumları, ikincisi ilk 11 oyuncu tercihleri. ikisi de teknik direktörün sorumluluğunda. oyuncuları forma sokmak ve ideal kadroyu seçmek. bunu yazmak bile abes ama hatırlatmak gerekiyor. mesela kime hatırlatmak gerekiyor? istisnasız bütün takım dökülürken muslera’nın, sneijder’in kredisi var deyip hamza hocaya kredi vermeyenlere hatırlatmak gerekiyor.
bir oyuncuyu seversin, sevmezsin bilmem. sebepleri bambaşka olabilir çünkü, kimseye neden seviyorsun, neden sevmiyorsun demem. ama iş galatasaray açısından çifte standarda girmemeli. muslera’nın, sneijder’in kredisi varsa hamza hamzaoğlu’nun da kredisi var. itiraz edecek arkadaşlara bir egzersiz vereyim: gözlerinizi kapatın ve geçen sezon prandelli’nin takımdan gönderilmediğini ve sezonu tamamladığını hayal edin. teşekkürler.
futbolda kredi olmaz canım kardeşim. hata tabii ki olur. bir maçın bir anında hata olur. ama ligde 4 maç oynamışsın, şampiyonlar ligine gelmişsin hala form tutamamışsan sorun var demektir.
gelin anlaşalım, doğrusunu yapalım. sezon bittikten sonra kredileri de sıfırlayalım. totemler için de geçerlidir bu. sezon biter geçen seneki totemlerin etkisi de biter. krediler de bitsin. ya ayrıca sanki bu adamlar bize avrupa kupası kazandırdı, neyin kredisi yahu.
hakan balta orada oynar mı? oynayabilir, bunda çok tuhaf bir şey yok. ama balta’nın yanındaki emre çolak o kadar kötü oynadı ki, bütün planı alt üst etti. buna benzer bir dolu detaylı analizler, yorumlar okuyacaksınız zaten. bunların önemi yok ki.
galatasaray kompakt bir takım olamadı bir türlü. ligde önde dörtlü hücum hattını takım taşıyamazken atletico karşısında üçlü hücum hattını taşıyamadı. ligde hiç gelmedikleri kadar savunmaya yardıma gelen şino ve podolski’ye rağmen.
şino ve podolski bu takımın en önemli silahlarından, bu yüzden özellikle değineceğim. ikisi de çok etkisiz, formsuz. podolski’yi takımın taşıyabilmesi için bir jardel, bir hagi ve hatta bir sneijder katkısı sağlaması lazım. yoksa takımın sırtında bir yük olacak. sneijder de formsuz. hala kilolu. ne oldu? olcan kilolu olunca sorun oluyor da sneijder kilolu olunca ses çıkartmayacak mıyız? şino hiçbir zaman kilosuz olmadı ki zaten, adamın vücut formu böyle, performansını etkilemediği sürece sorun olmaz ama sezon başından etkiliyor. hamza hoca mı öyle istedi yoksa kendisi inisiyatif kullanarak orta sahaya gelip top çıkarmaya çalıştı bilmem. 2-0 gerideyken gereksizdi. şino en iyi olduğu işi yapmalıydı. ceza sahası civarında topla buluşup kaleyi bombalamalıydı. gol olur, kaleciden, direkten döner biri tamamlar yine gol olur, en kötü korner olur.
muslera’nın dengesi neden bozuldu acaba? bugün yediği ilk gol eyvallah ama ikinci golde ne yaptı hakikaten? inanılır gibi değil. hatta ilk golü bile geçen sezonun muslera’sı yemezdi.
ikinci yarının ilk 25 dakikasi ile mersin maçının ikinci yarısında takım büyük bir iştah gösterdi. nasıl olabiliyor ki bu? ilk devre uyuyup ikinci devre coşmak da neyin nesi? kardeşim o zaman sorun taktik falan filan değil. sorun mental. hadi atletico maçında ateşleyici olarak yasin girdi, mersin maçında ne oldu? golü yiyince takımın aklı başına geldi sanırım. takım aynı takım, hoca aynı hoca, rakip aynı rakip. 1 dakikada her şey değişiyorsa burada sorun başkadır.
eğer, bütün maçları ikinci yarının ilk 25 dakikası ve miy maçının ikinci devresi gibi oynayacaklarsa takımın canı sağolsun. bunu söylemek kolay, çünkü herkes biliyor ki takım öyle oynarsa hem ligde hem şampiyonlar liginde tutulmaz.
ben öyle komplo teorilerinden anlamam. o ona pas vermiyormuş, o onu sevmiyormuş falan filan. bütün sene yalan haber yapıyor diye küfür ettiği muhabirin sevmediği topçu hakkındaki habere anında inanıp gaza gelenler var. onlardan olmayın. insanlara bahşedilmiş muhakeme yeteneği diye bir şey var, onu kullanın.
bir yerde kompakt takım dedim ya, hah o takım atletico işte. blok olarak gidip geliyorlar. kapandıklarında da orta sahada iyi top taşıyan ve forvette de hızlı adamlarıyla başarılı kontralar yapıyorlar. bu bütün avrupanın bildiği (daha doğrusu sandığı) korkutucu galatasaray deplasmanında oynadıkları futbol. içerde ve diğer deplasmanlarda başka oynayacaklardır.
hamza hocaya bir hatırlatma: rijkaard da çok iyi niyetli, çok düzgün, çok kaliteli bir insandı. rijkaard da son zamanlarında hamza hoca gibi mutsuz bir tablo çiziyordu. allah sonunu benzetmesin.
son söz: basketbolda “hedef maçımız değildi” oluyor da futbolda neden olmuyor? atletico bu gruptaki bütün maçları kazanabilir, sürpriz olmaz. o zaman biz benfica ve astana maçlarına bakalım.
o kadar salladım yine geldim pollyanna taraftar profiline, karamsarlığı beceremiyorum ne yapayım.
*
galatasaray, türkiye’nin avrupada iyi yönleriyle tanınan tek futbol markası olduğu için yakışmadı. yoksa perşembenin gelişi çarşambadan belliydi.
takımın güçlendirilememesi göreceli bir kavram. evet hala aynı fikirdeyim. takımın en önemli sorunu transfer sezonu boyunca alınamayan oyuncular değil, geçen sezondan beri takımda olanların formsuzluğu. bu listeye hamza hamzaoğlu’nu da ekliyorum. gerçi işin burasında “barut bitti komutanım” hikayesi gibi yazıyı bitirmek gerekir belki de. karışmasın en önemli sorun transfer başarısızlığı değil diyorum, yoksa eksiklerin yabancı sınırı kalkmışken tamamlanması açıklanamaz.
yeniler içinde de ilk maçına çıkan denayer dışında formda olan yok.
geçen sezondan bahsetmemin sebebi sadece 3 kupa aldık, daha ne istiyorsunuz basitliğinde değil. büyük baskıyla baş ederek şampiyon oldu takım. rahat kazanacağı maçlarda yaşadıkları strese rağmen hedefe yürüyebilmişti. takımın kaybettiği oyunculardan kim var ki bu sezon arayalım allah aşkına. bruma? dzemaili? sezon biter bitmez inter’e gitmek istiyorum diye tutturan melo? bu adamlar içinde sadece melo’nun katkısı vardı adam son gün inter’e gitti. ben transfer işlerini iyi bilmem ama akıl var mantık var, gideceği hesap edilip yerine adam hazırlanmalıydı? nasıl? arda turan atletico’ya gittiğinde küfür edenler şimdi melo için yönetime küfür ediyor. azıcık izan rica ediyorum.
galatasaray takımının iki temel sorunu var. birincisi, güvenilen oyuncuların form durumları, ikincisi ilk 11 oyuncu tercihleri. ikisi de teknik direktörün sorumluluğunda. oyuncuları forma sokmak ve ideal kadroyu seçmek. bunu yazmak bile abes ama hatırlatmak gerekiyor. mesela kime hatırlatmak gerekiyor? istisnasız bütün takım dökülürken muslera’nın, sneijder’in kredisi var deyip hamza hocaya kredi vermeyenlere hatırlatmak gerekiyor.
bir oyuncuyu seversin, sevmezsin bilmem. sebepleri bambaşka olabilir çünkü, kimseye neden seviyorsun, neden sevmiyorsun demem. ama iş galatasaray açısından çifte standarda girmemeli. muslera’nın, sneijder’in kredisi varsa hamza hamzaoğlu’nun da kredisi var. itiraz edecek arkadaşlara bir egzersiz vereyim: gözlerinizi kapatın ve geçen sezon prandelli’nin takımdan gönderilmediğini ve sezonu tamamladığını hayal edin. teşekkürler.
futbolda kredi olmaz canım kardeşim. hata tabii ki olur. bir maçın bir anında hata olur. ama ligde 4 maç oynamışsın, şampiyonlar ligine gelmişsin hala form tutamamışsan sorun var demektir.
gelin anlaşalım, doğrusunu yapalım. sezon bittikten sonra kredileri de sıfırlayalım. totemler için de geçerlidir bu. sezon biter geçen seneki totemlerin etkisi de biter. krediler de bitsin. ya ayrıca sanki bu adamlar bize avrupa kupası kazandırdı, neyin kredisi yahu.
hakan balta orada oynar mı? oynayabilir, bunda çok tuhaf bir şey yok. ama balta’nın yanındaki emre çolak o kadar kötü oynadı ki, bütün planı alt üst etti. buna benzer bir dolu detaylı analizler, yorumlar okuyacaksınız zaten. bunların önemi yok ki.
galatasaray kompakt bir takım olamadı bir türlü. ligde önde dörtlü hücum hattını takım taşıyamazken atletico karşısında üçlü hücum hattını taşıyamadı. ligde hiç gelmedikleri kadar savunmaya yardıma gelen şino ve podolski’ye rağmen.
şino ve podolski bu takımın en önemli silahlarından, bu yüzden özellikle değineceğim. ikisi de çok etkisiz, formsuz. podolski’yi takımın taşıyabilmesi için bir jardel, bir hagi ve hatta bir sneijder katkısı sağlaması lazım. yoksa takımın sırtında bir yük olacak. sneijder de formsuz. hala kilolu. ne oldu? olcan kilolu olunca sorun oluyor da sneijder kilolu olunca ses çıkartmayacak mıyız? şino hiçbir zaman kilosuz olmadı ki zaten, adamın vücut formu böyle, performansını etkilemediği sürece sorun olmaz ama sezon başından etkiliyor. hamza hoca mı öyle istedi yoksa kendisi inisiyatif kullanarak orta sahaya gelip top çıkarmaya çalıştı bilmem. 2-0 gerideyken gereksizdi. şino en iyi olduğu işi yapmalıydı. ceza sahası civarında topla buluşup kaleyi bombalamalıydı. gol olur, kaleciden, direkten döner biri tamamlar yine gol olur, en kötü korner olur.
muslera’nın dengesi neden bozuldu acaba? bugün yediği ilk gol eyvallah ama ikinci golde ne yaptı hakikaten? inanılır gibi değil. hatta ilk golü bile geçen sezonun muslera’sı yemezdi.
ikinci yarının ilk 25 dakikasi ile mersin maçının ikinci yarısında takım büyük bir iştah gösterdi. nasıl olabiliyor ki bu? ilk devre uyuyup ikinci devre coşmak da neyin nesi? kardeşim o zaman sorun taktik falan filan değil. sorun mental. hadi atletico maçında ateşleyici olarak yasin girdi, mersin maçında ne oldu? golü yiyince takımın aklı başına geldi sanırım. takım aynı takım, hoca aynı hoca, rakip aynı rakip. 1 dakikada her şey değişiyorsa burada sorun başkadır.
eğer, bütün maçları ikinci yarının ilk 25 dakikası ve miy maçının ikinci devresi gibi oynayacaklarsa takımın canı sağolsun. bunu söylemek kolay, çünkü herkes biliyor ki takım öyle oynarsa hem ligde hem şampiyonlar liginde tutulmaz.
ben öyle komplo teorilerinden anlamam. o ona pas vermiyormuş, o onu sevmiyormuş falan filan. bütün sene yalan haber yapıyor diye küfür ettiği muhabirin sevmediği topçu hakkındaki habere anında inanıp gaza gelenler var. onlardan olmayın. insanlara bahşedilmiş muhakeme yeteneği diye bir şey var, onu kullanın.
bir yerde kompakt takım dedim ya, hah o takım atletico işte. blok olarak gidip geliyorlar. kapandıklarında da orta sahada iyi top taşıyan ve forvette de hızlı adamlarıyla başarılı kontralar yapıyorlar. bu bütün avrupanın bildiği (daha doğrusu sandığı) korkutucu galatasaray deplasmanında oynadıkları futbol. içerde ve diğer deplasmanlarda başka oynayacaklardır.
hamza hocaya bir hatırlatma: rijkaard da çok iyi niyetli, çok düzgün, çok kaliteli bir insandı. rijkaard da son zamanlarında hamza hoca gibi mutsuz bir tablo çiziyordu. allah sonunu benzetmesin.
son söz: basketbolda “hedef maçımız değildi” oluyor da futbolda neden olmuyor? atletico bu gruptaki bütün maçları kazanabilir, sürpriz olmaz. o zaman biz benfica ve astana maçlarına bakalım.
o kadar salladım yine geldim pollyanna taraftar profiline, karamsarlığı beceremiyorum ne yapayım.
*