334
benim hem anne hem de baba tarafım fanatik fenerbahçelidir istinasız. rahmetli büyük babamın evi fenerbahçe stadına 5 dakika yürüme mesafesindeydi. hafta sonları kadıköy'de maç olduğunda o evde gürültüden durulmaz. büyük babamın ısrarla sarı-lacivert takkesini takarak cızırtılı radyodan fb maçlarını takip etmesi ve gelişen atağın gol olup olmadığını radyodan 3-5 saniye önce anlamamız hala dün gibi gözümün önünde. babam ve amcamlar lise- üniversite dönemlerinde yıllarca tribüne takılmışlar, evlerinin stadyuma çok yakın olmasını fırsat bilerek. kendimi ilk hatırladığım zamanlar, fenerbahçe'nin 100 bilmem kaç golle rekor kırarak şampiyon olduğu döneme denk geliyor. unutmam, babam ile birlikte moda'dan başlayarak çok uzun bir mesafe yürümüştük çok büyük bi' kalabalıkla beraber, şampiyonluk kutlaması için. herhalde 4-5 yaşlarında olmalıyım o zamanlar. babamın da hakkını teslim etmeliyim, çok uğraştı beni fenerbahçeli yapabilmek için; defalarca dere ağzına antrenmana,stadyuma maça götürdü sayısını hatırlayamam. kulüp içinden tanıdıkları sayesinde futbolcuların imzaladığı forma, top hepsini sağladı. o zamanlarda bunlar çok büyük şeyler. hatta bir keresinde antrenman sonrası o zamanki futbolcularla 3-5 dakika top oynamışlığım bile var. kısaca, aklınıza ne gelirse denedi adam, yukarıda allah var.
ama ben kalktım galatasaraylı olmaya karar verdim. hem de galatasaray'ın xamax'a isviçre'de 3-0 yenildiği gece. hırsımdan o gece uyuyamadım. maçı seyrederken fenerbahçe maçlarında bir türlü hissedemediğim o heyecanı hissettim. fenerbahçe'nin maçlarını kazanmasını sadece babam üzülmesin diye istediğimi galatasaray'ın kazanmasını ise yürekten dilediğimi o küçük yaşta anlamış olmalıyım. kendi kendimi kandırmanın alemi olmadığını anlayınca açıklama yapma zorunluluğu da oldu haliyle. adam inanılmaz bir hayal kırıklığına uğradı. benimle yıllarca konuşmadı. sonunda barıştık ama aramızda zımni bir anlaşma var. bir araya geldik mi futboldan hiç bahsetmeyiz. gs-fb maçları oldu mu ben evden giderim maçı dışarıda izlerim. skor ne olursa olsun eve babamın uyuduğuna emin olduktan sonra dönerim. ve ertesi gün sonuç ne olursa olsun ne ufak bi' ima bile olmadan devam ederiz.
galatasaray'ın uefa kupasını kazandığı sene, bologna maçlarından sonra dortmund deplasmanı 0-2 bitmiş. maçı beraber seyrettiğim arkadaşlarla konuşurken , ki aralarında benden daha fanatikleri vardır, ''olm böyle oynarsak uefa'yı alırız.'' minvalinde şeyler dediğimde istinasız hepsi benimle taşak geçtiydi. belki de sırf onlara inat olarak ''kopenhag'' için para biriktirme dönemi başladı benim için. gs turları atladıkça ben de bu para biriktirme olayını abartmaya başladım. üniversiteye giderken aldığım harçlıklardan sadece yol masrafı gibi zorunlu olanları harcıyordum. aylarca aç dolandım. sonunda ben haklı çıktım takımım finale çıktı. ama yine de kopenhag 'a gidebilmek için olması gerekenin ancak yarısını toparlayabilmiştim. artık final maçına gidebilmek için başvuru,vize için son günler . ben kara kara düşünüyorum ne yapabilirim diye ama o kadar büyük bir parayı kimseden borç almama, temin etmeme imkan da yok. ben bu duygularla, düşüncelerle boğuşurken ertesi gün sabah uyandığımda bizimkilerin yazlığa gitmiş olacağını biliyordum. uyku sersemi dolanırken salondaki sehpanın üstünde 1 tane zarf gördüm. zarfı açtığımda ilk önce babamın el yazısıyla yazılmış bir not daha sonra da kopenhag için gerekli parayı gördüm . notta şöyle yazıyordu; ''kupa türkiye'ye gelmezse bu sefer seni evlatlıktan kesinlikle reddederim.'' baba olmanın nasıl bi' şey olduğunu ilk o gün anlamıştım.
hayatımın en mutlu günüydü...
ama ben kalktım galatasaraylı olmaya karar verdim. hem de galatasaray'ın xamax'a isviçre'de 3-0 yenildiği gece. hırsımdan o gece uyuyamadım. maçı seyrederken fenerbahçe maçlarında bir türlü hissedemediğim o heyecanı hissettim. fenerbahçe'nin maçlarını kazanmasını sadece babam üzülmesin diye istediğimi galatasaray'ın kazanmasını ise yürekten dilediğimi o küçük yaşta anlamış olmalıyım. kendi kendimi kandırmanın alemi olmadığını anlayınca açıklama yapma zorunluluğu da oldu haliyle. adam inanılmaz bir hayal kırıklığına uğradı. benimle yıllarca konuşmadı. sonunda barıştık ama aramızda zımni bir anlaşma var. bir araya geldik mi futboldan hiç bahsetmeyiz. gs-fb maçları oldu mu ben evden giderim maçı dışarıda izlerim. skor ne olursa olsun eve babamın uyuduğuna emin olduktan sonra dönerim. ve ertesi gün sonuç ne olursa olsun ne ufak bi' ima bile olmadan devam ederiz.
galatasaray'ın uefa kupasını kazandığı sene, bologna maçlarından sonra dortmund deplasmanı 0-2 bitmiş. maçı beraber seyrettiğim arkadaşlarla konuşurken , ki aralarında benden daha fanatikleri vardır, ''olm böyle oynarsak uefa'yı alırız.'' minvalinde şeyler dediğimde istinasız hepsi benimle taşak geçtiydi. belki de sırf onlara inat olarak ''kopenhag'' için para biriktirme dönemi başladı benim için. gs turları atladıkça ben de bu para biriktirme olayını abartmaya başladım. üniversiteye giderken aldığım harçlıklardan sadece yol masrafı gibi zorunlu olanları harcıyordum. aylarca aç dolandım. sonunda ben haklı çıktım takımım finale çıktı. ama yine de kopenhag 'a gidebilmek için olması gerekenin ancak yarısını toparlayabilmiştim. artık final maçına gidebilmek için başvuru,vize için son günler . ben kara kara düşünüyorum ne yapabilirim diye ama o kadar büyük bir parayı kimseden borç almama, temin etmeme imkan da yok. ben bu duygularla, düşüncelerle boğuşurken ertesi gün sabah uyandığımda bizimkilerin yazlığa gitmiş olacağını biliyordum. uyku sersemi dolanırken salondaki sehpanın üstünde 1 tane zarf gördüm. zarfı açtığımda ilk önce babamın el yazısıyla yazılmış bir not daha sonra da kopenhag için gerekli parayı gördüm . notta şöyle yazıyordu; ''kupa türkiye'ye gelmezse bu sefer seni evlatlıktan kesinlikle reddederim.'' baba olmanın nasıl bi' şey olduğunu ilk o gün anlamıştım.
hayatımın en mutlu günüydü...