186
galatasaray lisesi vizyonsuzlukla suçlanabilecek en son kurumdur. neden diye sorarsanız bunun cevabı çok basit. osmanlı hilafet içinde, şeyhülislamlar eşliğinde yönetilirken, galatasaray lisesi dünyada ilk kez din eğitiminin esas olarak alınmadığı, laik eğitim sistemini kurmuştur. bunun için dönemin papası, patriği, hahambaşı ve şeyhülislamı itirazlar ve tehditlerde bulunsalar da, mektep açılmıştır. şimdi insanların kullandığı vizyon kelimesini onların hayatlarına katan yerdir galatasaray lisesi.
okula atıp tutmak ile yönetimi eleştirmek arasında fark vardır. sabri'nin kontratı için gidin cüneyt tanman'a, hamza hamzaoğlu'na sövün, lise ile alakalı değildir. çok istediğiniz ama alınamayan futbolcular için mevcut yönetim sövün ama liseye değil. ekonomik olarak düzlüğe çıkamadığımız için liseye değil yönetimlere sövün. suyun öte yakasındakiler keşkeler çekerken böyle bir lisemiz olsa, böyle bir tarihimiz olsa diye; biz elimizdekine bok atmaktan öteye gidemiyoruz.
yönetimsel hatalara ise ben de katılmaktayım ancak riva ve çeşitli yerlerdeki araziler satılıp borçlar ödensin düzlüğe çıkalım sözüne katılmıyorum. zengin babanın hayırsız evladı gibi elde ne var ne yok satmak çok riskli bir durumdur. sattığınızı yer ve yediğinizle kalırsınız. mevcut arazilerin değerlendirilmesi sadece buna benzer yeni arazilerin kulüp bünyesine katılması ile, ve ancak çok zorda kalınırsa son çare olarak yapılacaktır. yoksa o araziyi satıp parasını yemek kadar da rahat birşey yoktur. ekonomik anlamda gelir ile giderin birbirine denk düşürülmesi için çalışmalar yapılmakta, her gelen yönetim de bu iki kalem arasındaki uçurumdan söz etmektedir.
bizim kültürümüz ferdi zenginlikler ile kulübü ayakta tutmak değil, profesyonel şekilde yönetilip, gelir-gider dengesini korumaktır. bundan dolayıdır ki diğer kulüplerde şahıslar verdikleri borçlar sayesinde halen kulüp başkanlığı yapıyor.
liseli-liseli değil ayrımı olmadan bu işlere bakabilsek keşke, bu ön yargıları kırabilsek, araya nifak tohumları ekmeden elimizdeki değeri koruyabilsek keşke. işte o zaman özlenen günler geri gelir. nefret söylemleri ile 13 yıldır birbirine düşmeyen grup kalmadı şu ülkede; artık en azından bizler kendi aramızda bölüşmek yerine bir olmayı başarmalıyız.
okula atıp tutmak ile yönetimi eleştirmek arasında fark vardır. sabri'nin kontratı için gidin cüneyt tanman'a, hamza hamzaoğlu'na sövün, lise ile alakalı değildir. çok istediğiniz ama alınamayan futbolcular için mevcut yönetim sövün ama liseye değil. ekonomik olarak düzlüğe çıkamadığımız için liseye değil yönetimlere sövün. suyun öte yakasındakiler keşkeler çekerken böyle bir lisemiz olsa, böyle bir tarihimiz olsa diye; biz elimizdekine bok atmaktan öteye gidemiyoruz.
yönetimsel hatalara ise ben de katılmaktayım ancak riva ve çeşitli yerlerdeki araziler satılıp borçlar ödensin düzlüğe çıkalım sözüne katılmıyorum. zengin babanın hayırsız evladı gibi elde ne var ne yok satmak çok riskli bir durumdur. sattığınızı yer ve yediğinizle kalırsınız. mevcut arazilerin değerlendirilmesi sadece buna benzer yeni arazilerin kulüp bünyesine katılması ile, ve ancak çok zorda kalınırsa son çare olarak yapılacaktır. yoksa o araziyi satıp parasını yemek kadar da rahat birşey yoktur. ekonomik anlamda gelir ile giderin birbirine denk düşürülmesi için çalışmalar yapılmakta, her gelen yönetim de bu iki kalem arasındaki uçurumdan söz etmektedir.
bizim kültürümüz ferdi zenginlikler ile kulübü ayakta tutmak değil, profesyonel şekilde yönetilip, gelir-gider dengesini korumaktır. bundan dolayıdır ki diğer kulüplerde şahıslar verdikleri borçlar sayesinde halen kulüp başkanlığı yapıyor.
liseli-liseli değil ayrımı olmadan bu işlere bakabilsek keşke, bu ön yargıları kırabilsek, araya nifak tohumları ekmeden elimizdeki değeri koruyabilsek keşke. işte o zaman özlenen günler geri gelir. nefret söylemleri ile 13 yıldır birbirine düşmeyen grup kalmadı şu ülkede; artık en azından bizler kendi aramızda bölüşmek yerine bir olmayı başarmalıyız.