445
istemeyenler niasse üzerinden eleştiriliyor.
çok ilginç.
ne acaip bir kafa yapısına sahibiz milletçe.
sen huntelaar'ı çok iyi olduğunu düşündüğün için istiyorsun.
adam huntelaar'ı galatasaray'a daha iyisini istediği için istemiyor.
sonra yetersiz bulduğun niasse'ye müstahak görüyosun adamı.
sebep sonuç ilişkisi yok yargılarda.
huntelaar'ı istemeyen adam muhtemelen damiao'yu istiyodur, seydou doumbia'yı istiyodur.
ama huntelaar olmazsa niasse gelecek korkusu adamı öyle bir sarmış ki, huntelaar'ı istemeyen adam eşittir niasse'yi isteyen adam diye kodlamış beyninde.
mesela benim kedim var. hayvan aşık bana. sürekli üzerimde. kafamda, kucağımda falan. geçenlerde vileda kovasının içine düştü salak. çıkamadı. 2,5 aylık çünkü. çıkarmak için elimi uzattığımda ona zarar vereceğimi sanıp ısırdı. tırnağımı delecek kadar hem de. neden? çünkü hayvan iç güdüleriyle hareket ediyor. kendini tehlikede hissettiği zaman çevredeki her gelişmeyi saldırı olarak algılıyor.
hah işte aynı huntelaar'ı istemeyen adam niasse'yi istiyor diyen arkadaşın yaklaşımı da bu olaya. kendini bir sezon hücum hattında acı çekeceği korkusuyla tehlikede hissediyor. bu tehlikeden kurtuluş için aklındaki tek yol aynı kedim gibi o bir türlü çıkamadığı vileda kovasından bir yolunu bulup çıkmak. o yol da haberlerini okuduğu huntelaar. galatasaray için başka çıkış yolu olmadığına karar vermiş iç güdüleri. diğer hiç bir faktörü değerlendirmeye bile almıyor zihni. bu refleksif ön kabul ile beyni diğer tüm çözüm önerilerini reddediyor. ve ondan sonra da huntelaar için çeşitli argümanlarla uygun değil diyen adama hiç bir fikir üretmeden niasse istiyorsun diyerek içgüdüsel bir saldırıda bulunuyor. aynı kurtarmaya çalıştığım kedimin ona zarar vereceğimi sanması gibi...
insanoğlu olarak sudan çıktık mı? evet çıktık. ağaçtan indik mi? evet indik. ama o kadar da inmedik henüz...
çok ilginç.
ne acaip bir kafa yapısına sahibiz milletçe.
sen huntelaar'ı çok iyi olduğunu düşündüğün için istiyorsun.
adam huntelaar'ı galatasaray'a daha iyisini istediği için istemiyor.
sonra yetersiz bulduğun niasse'ye müstahak görüyosun adamı.
sebep sonuç ilişkisi yok yargılarda.
huntelaar'ı istemeyen adam muhtemelen damiao'yu istiyodur, seydou doumbia'yı istiyodur.
ama huntelaar olmazsa niasse gelecek korkusu adamı öyle bir sarmış ki, huntelaar'ı istemeyen adam eşittir niasse'yi isteyen adam diye kodlamış beyninde.
mesela benim kedim var. hayvan aşık bana. sürekli üzerimde. kafamda, kucağımda falan. geçenlerde vileda kovasının içine düştü salak. çıkamadı. 2,5 aylık çünkü. çıkarmak için elimi uzattığımda ona zarar vereceğimi sanıp ısırdı. tırnağımı delecek kadar hem de. neden? çünkü hayvan iç güdüleriyle hareket ediyor. kendini tehlikede hissettiği zaman çevredeki her gelişmeyi saldırı olarak algılıyor.
hah işte aynı huntelaar'ı istemeyen adam niasse'yi istiyor diyen arkadaşın yaklaşımı da bu olaya. kendini bir sezon hücum hattında acı çekeceği korkusuyla tehlikede hissediyor. bu tehlikeden kurtuluş için aklındaki tek yol aynı kedim gibi o bir türlü çıkamadığı vileda kovasından bir yolunu bulup çıkmak. o yol da haberlerini okuduğu huntelaar. galatasaray için başka çıkış yolu olmadığına karar vermiş iç güdüleri. diğer hiç bir faktörü değerlendirmeye bile almıyor zihni. bu refleksif ön kabul ile beyni diğer tüm çözüm önerilerini reddediyor. ve ondan sonra da huntelaar için çeşitli argümanlarla uygun değil diyen adama hiç bir fikir üretmeden niasse istiyorsun diyerek içgüdüsel bir saldırıda bulunuyor. aynı kurtarmaya çalıştığım kedimin ona zarar vereceğimi sanması gibi...
insanoğlu olarak sudan çıktık mı? evet çıktık. ağaçtan indik mi? evet indik. ama o kadar da inmedik henüz...