579
whiplash hakkında söyleyemediğim, şimdi söylemek istediğim birkaç şey var:
* bu film için sinemayla müziğin dansı desek yanlış olmaz heralde. girişi övgülerimle yapmak istiyorum. genç yönetmen damien chazelle sinematografi açısından kariyer filmine imza atmış. ritmi kalbinizde hissedebiliyorsunuz filmde. bu çok önemli, akademi de bunu boş geçmemiş en iyi ses miksajı da olsa ufak bir ödülle taçlandırmış filmi.*
* etkileyici olmasından bahsetik. gelelim filmin alt metniyle ilgili söylemek istediklerime. filmden çıkarken aklıma tabiki de "siyah kuğu" geldi. orda vincent cassel abimizin çok güzel bir repliği vardı. "mükkemmellik aslında mükkemmel olmamaktır". bu bugüne kadar yapılabilecek en iyi tanım olabilir bu konuda**. sürekli ninadan gevşemesini, kendini sadece ritmin akışına bırakmasını istiyordu filmde. bu filmde ise mükkemmellik sınırları sürekli zorlamak olarak tanımlanmış ve paredros abimiz de burada bir noktaya değinmiş, obsesyona varan bir mükkemmeliyet anlayışı haline bürünüyor filmin ilerleyen kısımlarında. zaten insanoğlu hiçbir zaman kusursuz olamayacakken böyle bir kusursuzluk anlayışının sonu yok cidden.zaten film de devam edecekmiş gibi bitmiş...
* gelelim filmin özbeöz "asla pes etme" temasına. buradan bir eksiyi hakediyor cidden. yazdığım tema isminde bile halihazırda bir seri film bulunuyorken, üstüne üstlük 4 sene öncesinde "siyah kuğu" gibi olağanın dışında bir film çekilmişken bu seriyi devam ettirmek pek de hoş olmadı. artısı ise bu klişe temanın oldukça sinematik ve ultra gerçeklikle verilmesi.
* aslında yukarıda bahsettiğimiz sanat ve spor alanında sayısız filme insan iradesini anlatan kült filmleri de ekleyebiliriz. bunların en önemlisi sayılabilecek bir örneği ise tabiki de hayat güzeldir.
* film senaryosu içinde beğenmediğim bir nokta ise fletcher'ın jazz bardaki tiradında "jazz müziğin ölmesi"ne değinmesiydi. yukarda tanımlamalarla ilgili devam edeceğimi söylediğim yere geldik. evet bu adam insanlara sınırlarını zorlatıyor, insanları mükkemmele ulaştırmaya çalışıyor ama belli kalıplar içinde yapıyor bunu. ben belli kalıplar içinde yaşanılan bir hayata bile zor tahammül ederken* sanatta bunu gerçekleştirmeye çalışmak ve jazz müzikseveri damien chazelle'in alttan alta* bu mesajı vermiş olması benim hoşuma gitmedi açıkçası. terrance fletcher'ın geleneksel olarak izlemlediği "jazz müziği" kalıbına göre öğrencileri şekillendirme çabası, hatta bir müzik türü tanımlamasına göre sanatını şekillendirmeye çalışması benim asıl değinmek istediğim noktaydı işte. caz* müziğinin ölmesi gelenekçi zihniyet için bir kayıp olabiir ama özgür sanat anlayışı her türlü şekle evrilebilmeli, insanlar kendilerini farklı farklı ifede etme şekilleri yakalayabilmeli bana göre...
* terrance fletcher' ın mükkemmel performans için öğrencilerini yarıştırması etkili bir metot olabilir ama insanlık dışı olduğu da bir gerçek. damien chazelle'in müzik eğitimindeki bu yorumu bana kalırsa bir eleştiriyi hakediyor. filmdki görüldüğü gibi daha fazla hırs daha fazla egoyu getiriyor ve andrew karakteri gibi narsist kişilik bozuklukları ortaya çıkıyor.
söylemek istediklerim bunlardı. kısacası sinematik açıdan zengin ama alt metni biraz yavan bir film olduğunu söyleyebiliriz. yine de o hissiyatı yaşamaya değer diyelim, izleyeceklere iyi seyirler.
* bu film için sinemayla müziğin dansı desek yanlış olmaz heralde. girişi övgülerimle yapmak istiyorum. genç yönetmen damien chazelle sinematografi açısından kariyer filmine imza atmış. ritmi kalbinizde hissedebiliyorsunuz filmde. bu çok önemli, akademi de bunu boş geçmemiş en iyi ses miksajı da olsa ufak bir ödülle taçlandırmış filmi.*
* etkileyici olmasından bahsetik. gelelim filmin alt metniyle ilgili söylemek istediklerime. filmden çıkarken aklıma tabiki de "siyah kuğu" geldi. orda vincent cassel abimizin çok güzel bir repliği vardı. "mükkemmellik aslında mükkemmel olmamaktır". bu bugüne kadar yapılabilecek en iyi tanım olabilir bu konuda**. sürekli ninadan gevşemesini, kendini sadece ritmin akışına bırakmasını istiyordu filmde. bu filmde ise mükkemmellik sınırları sürekli zorlamak olarak tanımlanmış ve paredros abimiz de burada bir noktaya değinmiş, obsesyona varan bir mükkemmeliyet anlayışı haline bürünüyor filmin ilerleyen kısımlarında. zaten insanoğlu hiçbir zaman kusursuz olamayacakken böyle bir kusursuzluk anlayışının sonu yok cidden.zaten film de devam edecekmiş gibi bitmiş...
* gelelim filmin özbeöz "asla pes etme" temasına. buradan bir eksiyi hakediyor cidden. yazdığım tema isminde bile halihazırda bir seri film bulunuyorken, üstüne üstlük 4 sene öncesinde "siyah kuğu" gibi olağanın dışında bir film çekilmişken bu seriyi devam ettirmek pek de hoş olmadı. artısı ise bu klişe temanın oldukça sinematik ve ultra gerçeklikle verilmesi.
* aslında yukarıda bahsettiğimiz sanat ve spor alanında sayısız filme insan iradesini anlatan kült filmleri de ekleyebiliriz. bunların en önemlisi sayılabilecek bir örneği ise tabiki de hayat güzeldir.
* film senaryosu içinde beğenmediğim bir nokta ise fletcher'ın jazz bardaki tiradında "jazz müziğin ölmesi"ne değinmesiydi. yukarda tanımlamalarla ilgili devam edeceğimi söylediğim yere geldik. evet bu adam insanlara sınırlarını zorlatıyor, insanları mükkemmele ulaştırmaya çalışıyor ama belli kalıplar içinde yapıyor bunu. ben belli kalıplar içinde yaşanılan bir hayata bile zor tahammül ederken* sanatta bunu gerçekleştirmeye çalışmak ve jazz müzikseveri damien chazelle'in alttan alta* bu mesajı vermiş olması benim hoşuma gitmedi açıkçası. terrance fletcher'ın geleneksel olarak izlemlediği "jazz müziği" kalıbına göre öğrencileri şekillendirme çabası, hatta bir müzik türü tanımlamasına göre sanatını şekillendirmeye çalışması benim asıl değinmek istediğim noktaydı işte. caz* müziğinin ölmesi gelenekçi zihniyet için bir kayıp olabiir ama özgür sanat anlayışı her türlü şekle evrilebilmeli, insanlar kendilerini farklı farklı ifede etme şekilleri yakalayabilmeli bana göre...
* terrance fletcher' ın mükkemmel performans için öğrencilerini yarıştırması etkili bir metot olabilir ama insanlık dışı olduğu da bir gerçek. damien chazelle'in müzik eğitimindeki bu yorumu bana kalırsa bir eleştiriyi hakediyor. filmdki görüldüğü gibi daha fazla hırs daha fazla egoyu getiriyor ve andrew karakteri gibi narsist kişilik bozuklukları ortaya çıkıyor.
söylemek istediklerim bunlardı. kısacası sinematik açıdan zengin ama alt metni biraz yavan bir film olduğunu söyleyebiliriz. yine de o hissiyatı yaşamaya değer diyelim, izleyeceklere iyi seyirler.