576
(bkz: the fall)
çok çok ilginç bir film. ya çok seviyorsunuz, ya da saçma buluyorsunuz. ben de çok sevenlerdenim, eğer bir filmde olayların akışından ziyade karakterleri ve onların ruh hallerini, duygularını daha cezbedici buluyorsanız tam size göre. hoş saçma bulsanız dahi film öyle bir görsel şölen vadediyor ki izlediğinize asla pişman olmazsınız. iki saat boyunca tam 23 ülke geziyorsunuz, imgeler arasında kayboluyorsunuz. afişi için bile izlenir: (bkz: salvador dali) ki film de tıpkı onun tablolarına benziyor.
hikaye 1920 lerde los angeles'ta bir hastanede geçiyor. portakal toplarken ağaçtan düşüp kolunu kırmış beş yaşındaki dünyalar tatlısı alexandria ile sevgilisi tarafından terkedilmiş, intihar eğilimli, bir çekim sırasında düşüp bacaklarından sakatlanmış bir dublör olan roy'un ilişkisini anlatıyor. roy, alex'e önce ismini aldığı büyük iskender'i sonra da başka bir destanı anlatmaya başlıyor ve hikaye sizi içine çekiyor. güzel başlayan destan daha sonra bir çocuğun rengarenk masalıyla bir yetişkinin kapkara hayatının savaşına dönüşüyor.. hakkında uzun uzun konuşulacak filmler vardır hani her izlenildiğinde yeni bir ayrıntı keşfedilir, hiç eskimez, güzel sohbetlerin konusu olur işte öyle bir film.
not: alex'i canlandıran tombişimiz*, çekimler boyunca roy'a hayat veren lee pace'i gerçekten yürüyemiyor bilmiş. önceden planlanan bir olay da değilmiş bu, yönetmen durumu farketmiş ama daha inandırıcı olacağı için söylememiş kızcağıza :)
daha detaylı okumak isteyen olursa:
http://geceyarisielestirileri.blogspot.com.tr/...11/09/fall.html#more
http://ismisiz.blogspot.com.tr/2011/10/fall.html
çok çok ilginç bir film. ya çok seviyorsunuz, ya da saçma buluyorsunuz. ben de çok sevenlerdenim, eğer bir filmde olayların akışından ziyade karakterleri ve onların ruh hallerini, duygularını daha cezbedici buluyorsanız tam size göre. hoş saçma bulsanız dahi film öyle bir görsel şölen vadediyor ki izlediğinize asla pişman olmazsınız. iki saat boyunca tam 23 ülke geziyorsunuz, imgeler arasında kayboluyorsunuz. afişi için bile izlenir: (bkz: salvador dali) ki film de tıpkı onun tablolarına benziyor.
hikaye 1920 lerde los angeles'ta bir hastanede geçiyor. portakal toplarken ağaçtan düşüp kolunu kırmış beş yaşındaki dünyalar tatlısı alexandria ile sevgilisi tarafından terkedilmiş, intihar eğilimli, bir çekim sırasında düşüp bacaklarından sakatlanmış bir dublör olan roy'un ilişkisini anlatıyor. roy, alex'e önce ismini aldığı büyük iskender'i sonra da başka bir destanı anlatmaya başlıyor ve hikaye sizi içine çekiyor. güzel başlayan destan daha sonra bir çocuğun rengarenk masalıyla bir yetişkinin kapkara hayatının savaşına dönüşüyor.. hakkında uzun uzun konuşulacak filmler vardır hani her izlenildiğinde yeni bir ayrıntı keşfedilir, hiç eskimez, güzel sohbetlerin konusu olur işte öyle bir film.
not: alex'i canlandıran tombişimiz*, çekimler boyunca roy'a hayat veren lee pace'i gerçekten yürüyemiyor bilmiş. önceden planlanan bir olay da değilmiş bu, yönetmen durumu farketmiş ama daha inandırıcı olacağı için söylememiş kızcağıza :)
daha detaylı okumak isteyen olursa:
http://geceyarisielestirileri.blogspot.com.tr/...11/09/fall.html#more
http://ismisiz.blogspot.com.tr/2011/10/fall.html