22050
çeyrek yüzyıl sonra ilk kez aralık sonu-ocak başında lig oynanıyor. yıllarca hristiyan sporcu kardeşlerimizin noel tatilinde ailelerine kavuşmalarına anlayış gösterdik, 25 aralık’tan önce ilk yarıyı bitirdik. ben bu hoşgörülülüğümüzle övünürken, hatta keşke müslümanların bayramlarında da lig tatil olsa derken, bir geri adım attık! ligi ancak bugün, 5 ocak’ta bitiriyoruz...
artık bu tarihlerde lig oynanmasına alışık olmadığımızdan mı, yoksa olimpiyat stadı’nın feci koşullarından mıdır nedir; sezonun en düşük vitesli ilk yarılarından biri oynandı dün gece. yabancısı yerlisi, ruhlar maaile tatile çıkmıştı sanki, sadece bedenler olimpiyat’taydı. oyun zaten akmıyor, bir de ilk 45 dakikaya 19 faul, 5 de ofsayt düdüğü sığınca başka bir şey sığmadı zaten!
böyle bir maçın kaderini ancak bir duran top golü değiştirebilirdi, öyle de oldu... galatasaray, tam bir deneyim golü attı, kornerlerle 2-3 dakika rakip yarı alana yığdığı oyundan bir skor çıkarıp fişi çekti. ve bu sezon defalarca olduğu gibi beşiktaş’ın genç takımı, baskıya karşı yine direnç gösteremedi: siyah-beyazlı futbolcular bu sezon üçüncü kez, mağlup durumdayken kırmızı kart görüyorlar: olcay (fenerbahçe), gökhan (erciyes) ve veli (galatasaray)... genç ve tecrübesiz bir takım olmanın bedellerinden biri de bu galiba. işler kötü gittiğinde sakin olmayı beceremiyorlar, henüz maçın bitmediğini unutuyorlar.
beşiktaş’ın 1-0, hatta 2-0 öne geçtiği maçlarda yaşadığı krizleri de hesaba katınca sanırım siyah-beyazlıların problemi şöyle özetlenebilir: 0-0’ı harika oynuyorlar. maç berabere giderken futbol anlamında olumlu ne varsa sahaya onlar yansıtıyorlar. ama skor değiştiğinde ritim kayboluyor. mağlubiyet hırçınlaştırıyor, galibiyet ayakları dolaştırıyor. galiba bilic’e skorun değiştiğini söylememek gerek, çünkü baskı altındayken aynı işleri yaptıramıyor takımına.
hamzaoğlu’nun farkı
galatasaray, hamzaoğlu yönetiminde 5 lig maçından 13 puan çıkardı ve zirveye ortak... hamza hoca’nın elinde şüphesiz sihirli değnek yok, kimsenin düşünmediği fantastik bir fikir de koymadı ortaya. ama hem mancini’den hem de prandelli’den farkını bir detayda ortaya koydu: ligde yönettiği 5 maçın 3’ünde aynı 11, birinde de (cezalı melo dışında) aynı 10 kişi... sözleşme imzalamak için florya’ya doğru yola çıktığında, aracının kontağını çevirdiğinde 11’ini belirlemişti hamza hoca... 25 değil 11 oyuncuyla bitirecekti ilk yarıyı. a planı belliydi, b’yi c’yi d’yi düşünmeye zaman yoktu. ve o tek bir a planı ile başarıyla bitirdi ilk yarıyı. sabri-emre-umut’u 11’e monte etti. burak’ı 3 adım geriye kaydırdı, hepsi bu. mancini ve prandelli, 25 oyuncunun hepsini eşit düzeyde tutmak ve 3-4 planla yürümek istediler. hamza hoca ise tek bir planla. hamza hoca’nın sırrı basit düşünmekti yalnızca. bravo hamzaoğlu. bu kadar kısa sürede kazanan planı bulduğun ve uygulayabildiğin için.
uğur meleke
artık bu tarihlerde lig oynanmasına alışık olmadığımızdan mı, yoksa olimpiyat stadı’nın feci koşullarından mıdır nedir; sezonun en düşük vitesli ilk yarılarından biri oynandı dün gece. yabancısı yerlisi, ruhlar maaile tatile çıkmıştı sanki, sadece bedenler olimpiyat’taydı. oyun zaten akmıyor, bir de ilk 45 dakikaya 19 faul, 5 de ofsayt düdüğü sığınca başka bir şey sığmadı zaten!
böyle bir maçın kaderini ancak bir duran top golü değiştirebilirdi, öyle de oldu... galatasaray, tam bir deneyim golü attı, kornerlerle 2-3 dakika rakip yarı alana yığdığı oyundan bir skor çıkarıp fişi çekti. ve bu sezon defalarca olduğu gibi beşiktaş’ın genç takımı, baskıya karşı yine direnç gösteremedi: siyah-beyazlı futbolcular bu sezon üçüncü kez, mağlup durumdayken kırmızı kart görüyorlar: olcay (fenerbahçe), gökhan (erciyes) ve veli (galatasaray)... genç ve tecrübesiz bir takım olmanın bedellerinden biri de bu galiba. işler kötü gittiğinde sakin olmayı beceremiyorlar, henüz maçın bitmediğini unutuyorlar.
beşiktaş’ın 1-0, hatta 2-0 öne geçtiği maçlarda yaşadığı krizleri de hesaba katınca sanırım siyah-beyazlıların problemi şöyle özetlenebilir: 0-0’ı harika oynuyorlar. maç berabere giderken futbol anlamında olumlu ne varsa sahaya onlar yansıtıyorlar. ama skor değiştiğinde ritim kayboluyor. mağlubiyet hırçınlaştırıyor, galibiyet ayakları dolaştırıyor. galiba bilic’e skorun değiştiğini söylememek gerek, çünkü baskı altındayken aynı işleri yaptıramıyor takımına.
hamzaoğlu’nun farkı
galatasaray, hamzaoğlu yönetiminde 5 lig maçından 13 puan çıkardı ve zirveye ortak... hamza hoca’nın elinde şüphesiz sihirli değnek yok, kimsenin düşünmediği fantastik bir fikir de koymadı ortaya. ama hem mancini’den hem de prandelli’den farkını bir detayda ortaya koydu: ligde yönettiği 5 maçın 3’ünde aynı 11, birinde de (cezalı melo dışında) aynı 10 kişi... sözleşme imzalamak için florya’ya doğru yola çıktığında, aracının kontağını çevirdiğinde 11’ini belirlemişti hamza hoca... 25 değil 11 oyuncuyla bitirecekti ilk yarıyı. a planı belliydi, b’yi c’yi d’yi düşünmeye zaman yoktu. ve o tek bir a planı ile başarıyla bitirdi ilk yarıyı. sabri-emre-umut’u 11’e monte etti. burak’ı 3 adım geriye kaydırdı, hepsi bu. mancini ve prandelli, 25 oyuncunun hepsini eşit düzeyde tutmak ve 3-4 planla yürümek istediler. hamza hoca ise tek bir planla. hamza hoca’nın sırrı basit düşünmekti yalnızca. bravo hamzaoğlu. bu kadar kısa sürede kazanan planı bulduğun ve uygulayabildiğin için.
uğur meleke