43
iki gündür gerçekten zor tutuyorum kendimi.
dün, yani 4 kasım 2014 tarihinde dortmund'a kaybetmemiz bile bu kadar üzmedi beni şu başlıkta okuduğum bazı yazılar kadar.
bakın arkadaşlar, bu saldırıyı bilerek veya bilmeyerek haklı ve hatta gerekli gösteren arkadaşlarım.
1936 yılında atatürk, cumhuriyet halk fırkası kâtib-i umumiliği görevini yürütmekte olan recep peker'i, faşizmi araştırıp bir rapor yazsın diye italya'ya göndermişti.
zaten totaliter rejimlere fikir olarak yakın olan recep peker, dönüşte tbmm'nin de üzerinde bir faşist konsey kurulmasını öneren raporunu hazırladı, başbakan ismet inönü'nün de onayıyla bu öneri, cumhurbaşkanı mustafa kemal'in önüne geldi.
bu olayların devamında, konudan çok sapmamak adına olabildiğince kısa anlatmaya çalışacağım;
mustafa kemal paşa "başvekil hazretleri anlaşılan yorgunluktan, önüne gelen raporları okumadan imzalıyor" diyerek açıkça ismet inönü'yü azarlamış, daha sonrasında bu işler 37'de dersim isyanı'nda yaşanan fikir ayrılıkları sebebiyle ismet inönü'nün görevden azledilmesi ile son bulmuştur. mustafa kemal atatürk ile ismet inönü'nün aralarının açılmalarının mihenk taşı olarak görülür bu olay.
bununla ilgili daha detaylı bilgi isteyenlere seve seve yardımcı olmaya çalışırım.
dönelim konumuza.
bu faşist raporun üzerine, atatürk, cumhurbaşkanlığı genel sekreteri hasan rıza soyak'a ne demiş biliyor musunuz?
“görülüyor ki varmak istediğimiz hedef henüz, en yakın arkadaşlar tarafından bile zerre kadar anlaşılmış değildir. biz öyle bir idare, öyle bir rejim istiyoruz ki; bu memlekette bir gün... padişahlığa taraftar olanlar dahi bir fırka kurabilsinler.”
bakın arkadaşlar bunu, tüm hayatı direnişle, kavgayla, savaşla geçmiş, devrimlerinin temeli bu toprakların insanlarını başta padişahlık (iç emperyalizm) ve işgalcilerden (dış emperyalizm) kurtarmaya dayanan, düşünsel yapısını ve algoritmalarını okursanız en büyük düşmanı padişahlık olan mustafa kemal atatürk söylüyor.
koltuklarını korumak pahasına bu ülkeyi işgalcilere peşkeş çekmiş işbirlikçi padişahlık için.
padişahlığın doğası budur çünkü.
bunu en iyi kendisi biliyor.
bu rağmen diyor ki padişahlığa taraftar olanlar dahi bir fırka kurabilsinler.
o'nun kafasında bu varken, en yakınındaki beni affedin ama kafasızlar, tek parti rejimi gideceği yere kadar götürmek gibi bir planla geliyorlar.
sonradan atatürk de bu geçici dünyayı çok çok erken terketmek zorunda kaldığında zaten ilk işleri o programları olduğu gibi geçirmek.
adlarına paralar bastırmak.
yeni ve totatiler bir rejim yaratmak ve bunu da utanmadan atatürkçülük adı altında yapmak ilk işleri.
neyse.
deniz naki bir oyuncu.
bir insan.
bir dünya görüşü var.
beğenirsiniz, beğenmezsiniz ayrı mesele.
dünya görüşleri sizinkilere paralel olur zıt olur ayrı mesele.
deniz naki iki fotoğraf paylaştığında, iki açıklama yaptığında yıkılmasından korktuğunuz bir düzenin taraftarıysanız, kusura bakmayın da yıkılsın o düzen zaten.
zaten bitmiştir o düzen.
ve o düzeni korumak için, "kendisine saldırılması yanlış ama" diye tümceler kurmak durumunda kalıyorsanız, gerçekten yazık.
asıl korkmanız gereken deniz naki değil efendiler.
asıl korkmanız gereken ipteki ırkçılıkla bizi oyalarken, bizleri birbirimize x-y diye kırdırırken kendi arkadan malı götürenlerdir.
söylenecek şüphesiz çok söz var, ışık tutulması gereken çok karanlık var ama önce zihin olarak buna hazır hale getirmeliyiz kendimizi.
güya akan kandan şikayet edip herhangi bir biçimde başka bir şiddeti meşrulaştırmaya çalışmak sakattır.
önce yapılanın ırkçılık-ayrımcılık olduğunu algılamak, sonra bunun her türlüsünün kötü olduğunu kabul etmek ve buna zemin vermemek gerekiyor.
açıkça veya dolaylı olarak "iyi olmuş" diyebilenlerden son ricam da şu videoyu bir izlesinler lütfen;
http://alkislarlayasiyorum.com/...riya-ugrarsa-ne-olur
dün, yani 4 kasım 2014 tarihinde dortmund'a kaybetmemiz bile bu kadar üzmedi beni şu başlıkta okuduğum bazı yazılar kadar.
bakın arkadaşlar, bu saldırıyı bilerek veya bilmeyerek haklı ve hatta gerekli gösteren arkadaşlarım.
1936 yılında atatürk, cumhuriyet halk fırkası kâtib-i umumiliği görevini yürütmekte olan recep peker'i, faşizmi araştırıp bir rapor yazsın diye italya'ya göndermişti.
zaten totaliter rejimlere fikir olarak yakın olan recep peker, dönüşte tbmm'nin de üzerinde bir faşist konsey kurulmasını öneren raporunu hazırladı, başbakan ismet inönü'nün de onayıyla bu öneri, cumhurbaşkanı mustafa kemal'in önüne geldi.
bu olayların devamında, konudan çok sapmamak adına olabildiğince kısa anlatmaya çalışacağım;
mustafa kemal paşa "başvekil hazretleri anlaşılan yorgunluktan, önüne gelen raporları okumadan imzalıyor" diyerek açıkça ismet inönü'yü azarlamış, daha sonrasında bu işler 37'de dersim isyanı'nda yaşanan fikir ayrılıkları sebebiyle ismet inönü'nün görevden azledilmesi ile son bulmuştur. mustafa kemal atatürk ile ismet inönü'nün aralarının açılmalarının mihenk taşı olarak görülür bu olay.
bununla ilgili daha detaylı bilgi isteyenlere seve seve yardımcı olmaya çalışırım.
dönelim konumuza.
bu faşist raporun üzerine, atatürk, cumhurbaşkanlığı genel sekreteri hasan rıza soyak'a ne demiş biliyor musunuz?
“görülüyor ki varmak istediğimiz hedef henüz, en yakın arkadaşlar tarafından bile zerre kadar anlaşılmış değildir. biz öyle bir idare, öyle bir rejim istiyoruz ki; bu memlekette bir gün... padişahlığa taraftar olanlar dahi bir fırka kurabilsinler.”
bakın arkadaşlar bunu, tüm hayatı direnişle, kavgayla, savaşla geçmiş, devrimlerinin temeli bu toprakların insanlarını başta padişahlık (iç emperyalizm) ve işgalcilerden (dış emperyalizm) kurtarmaya dayanan, düşünsel yapısını ve algoritmalarını okursanız en büyük düşmanı padişahlık olan mustafa kemal atatürk söylüyor.
koltuklarını korumak pahasına bu ülkeyi işgalcilere peşkeş çekmiş işbirlikçi padişahlık için.
padişahlığın doğası budur çünkü.
bunu en iyi kendisi biliyor.
bu rağmen diyor ki padişahlığa taraftar olanlar dahi bir fırka kurabilsinler.
o'nun kafasında bu varken, en yakınındaki beni affedin ama kafasızlar, tek parti rejimi gideceği yere kadar götürmek gibi bir planla geliyorlar.
sonradan atatürk de bu geçici dünyayı çok çok erken terketmek zorunda kaldığında zaten ilk işleri o programları olduğu gibi geçirmek.
adlarına paralar bastırmak.
yeni ve totatiler bir rejim yaratmak ve bunu da utanmadan atatürkçülük adı altında yapmak ilk işleri.
neyse.
deniz naki bir oyuncu.
bir insan.
bir dünya görüşü var.
beğenirsiniz, beğenmezsiniz ayrı mesele.
dünya görüşleri sizinkilere paralel olur zıt olur ayrı mesele.
deniz naki iki fotoğraf paylaştığında, iki açıklama yaptığında yıkılmasından korktuğunuz bir düzenin taraftarıysanız, kusura bakmayın da yıkılsın o düzen zaten.
zaten bitmiştir o düzen.
ve o düzeni korumak için, "kendisine saldırılması yanlış ama" diye tümceler kurmak durumunda kalıyorsanız, gerçekten yazık.
asıl korkmanız gereken deniz naki değil efendiler.
asıl korkmanız gereken ipteki ırkçılıkla bizi oyalarken, bizleri birbirimize x-y diye kırdırırken kendi arkadan malı götürenlerdir.
söylenecek şüphesiz çok söz var, ışık tutulması gereken çok karanlık var ama önce zihin olarak buna hazır hale getirmeliyiz kendimizi.
güya akan kandan şikayet edip herhangi bir biçimde başka bir şiddeti meşrulaştırmaya çalışmak sakattır.
önce yapılanın ırkçılık-ayrımcılık olduğunu algılamak, sonra bunun her türlüsünün kötü olduğunu kabul etmek ve buna zemin vermemek gerekiyor.
açıkça veya dolaylı olarak "iyi olmuş" diyebilenlerden son ricam da şu videoyu bir izlesinler lütfen;
http://alkislarlayasiyorum.com/...riya-ugrarsa-ne-olur