• 25
    2006 şampiyonluğuna giden yolda en ağır darbeyi yediğimiz fakat neticeyi değiştirmeyen maç. o zamanlar 10 yaşındaydım ve ilk defa o sezon hatta o sezonun ikinci yarısında babam digitürk bağlatmıştı. galatasaray'ı ilk defa o sezon ligin ilk devresini radyodan, ikinci devresini televizyondan olmak üzere çok sıkı takip etmiştim. fenerbahçe'yle kıyasıya süren lig maratonunda sıra kadıköy'deki derbiye gelmişti. o sezonun siyah formasını almıştım zaten her maçı da o formayla izliyordum. arkasında kendi ismim olan formayı sırtıma geçirdim ve maçı izlemeye başladım. sonuç benim için hüsrandı tabii ki ama şampiyonluğa inancım yok olmamıştı. beni asıl kahreden maçtan hemen sonra aynı apartmanda birkaç kat altımızda oturan benim gibi 10 yaşındaki fenerli arkadaşım hüseyin'in ev telefonundan beni araması oldu. bana "noooooldu mehmet" dedi. ağzımda bir şeyler geveledim tam hatırlamıyorum ama hani sinirden ağlamak istersiniz de ağlayamazsınız o sırada suratınız da iğrenç bi ifade oluşur ya aynı ondan olmuştu. dediğim gibi şampiyon olacağımıza inanıyordum. hemen sonraki gün yine ben, birkaç arkadaşım ve hüseyin mahallede top oynamaya çıktık. bende yine siyah forma vardı. mahallede gelen geçen "lan utanmıyor musun hala o formayı giyiyorsun" diyordu ama aldırmıyordum tabii ki. nasıl olsa son gülen iyi gülerdi. aradan üç hafta geçti. takvimler bu sefer 14 mayıs 2006'yı gösteriyordu. ligdeki son maçımızda fırtına gibiydik. maçın sonlarına doğru bir şey oldu. stadda yapılan bir anons maçı izleyen binlerce kişiyi ayağa kaldırdı. yedek kulübesi yerinden fırladı. hasan şaş ağlamaya başladı ve spikerin sesi kısıldı. denizli'den gol haberi vardı. fenerli babam da arada o maça bakıyordu. o maçta her şey tam benim ve tüm galatasaraylıların istediği ama babamın ve tüm fenerlilerin istemediği gibi gidiyordu. bizim maç bitti ve o bitmek bilmeyen 16 dakika başladı. bitmek bilmeyen 16 dakika sonunda bittiğinde ise benden çıkan sevinç çığlıkları, adnan polat'ın saat kaç sorusuna bağıra bağıra verdiğim 20:45 cevabı, dört sene üst üste şampiyon olduk avrupa'nın kralı olduk tezahüratları sanırım mahallenin her bir köşesinden duyulmuştur. bu sevinç sarhoşluğu sırasında kafamı sola doğru çevirdiğimde kahverengi sehpanın üstünde duran büyük, krem rengi, kocaman tuşları olan ev telefonumuza gözlerim takıldı. ev telefonu... hüseyin... intikam...
App Store'dan indirin Google Play'den alın