46
neredeyse bütün oyuncuları tarafından çok sevilen bir adam.
italyan futbolu ile az-çok ilgilenenler, riccardo montolivo, giampaolo pazzini gibi bugünün önemli oyuncularının "üretildiği" altyapı olan atalanta bc altyapısını bilir.
işte kendisi, 1990-1997 yılları arasında atalanta genç takımı'nın hocalığı ile teknik adamlık kariyerine başlamış.
2012 avrupa kupası'nda gerçekten sanki louvre'da geziyormuş hayranlığı veren bir futbol oynatmıştı gerçekten.
şahsen 2014 dünya kupası'nda ingiltere'yi 2-1 ile geçtikleri maçta da çok büyük keyif almıştım takımını izlemekten.
detaylarını (bkz: #1477289) nl giride belirttiğim üzere, italyan futbolunun -daha da doğrusu italya'nın ülke olarak- yaşadığı ekonomik sorunlara karşılık, eskilerin şaşalı kadrolarına da sahip olmayan ülke futbolu için bir tedaviydi prandelli.
fiorentina'da da önemli işler başarmıştı açıkçası.
prandelli'den bahsederken, "kurduğu takım" diyemezsiniz; "yarattığı takım" daha doğru, daha gerçeğe yakın bir betimleme olur.
herkesin her işten biraz yapmasını ister mutlaka prandelli takımında.
mesela bize gelse, eminim veysel sarı'yı çok sevecektir.
beni endişeye sevk eden tek şeyse, en çok yine 2014 dünya kupası'nda kaybettikleri kosta rika maçı ve yine her ne kadar hakemin yüksek bir çabası ve etkisiyle de olsa kaybettikleri uruguay maçlarında inanılmaz temposuz ve ilerde çoğalmakta aşırı zorlanan italya'ydı.
açıkçası italya kadrosu da hareketli bir hücum oynamaya uygun değildi de diyemeyiz.
mesela balotelli -ki çok çok severim zibidiyi- ısrarı gereksiz ve yanlıştı.
uruguay maçı'nda cassano'yu oyuna geç alması, önce parolo'yu tercih etmesi, genel olarak verratti'yi verimli kullanamaması falan ve italya'nın "oynayamadığı" futbol biraz düşündürdü açıkçası.
ama biraz.
birincisi montolivo, oyun planının çok önemli bir parçasıydı ve ondan mahrum kaldı,
ikincisi ise çünkü prandelli, "sürekli değişim"i şiar edinmiş bir abimiz.
melo, selçuk, yekta, veysel ve hatta umut gündoğan gibi orta alan oyuncularını,
alex telles gibi ve -gülmeyin lan-sabri gibi kanat beklerini sever.
ilerde bruma gibi adam eksiltebilen adamları da kullanmasını iyi bilir.
ama ünal aysal'ın ısrarla işaret ettiği ve erdal keser'le birlikte yürüttükleri "alman ekolü"yle uzaktan-yakından ilgisi yoktur.
disiplinsiz diyemem. mancini gibi her şeye aşırı profesyonel yaklaşan birisi de değildir.
ama amaçlanan alman disiplinine sahip değildir.
oyuncularını azarlamaz. trip yapmaz. kaybettiklerinde ve hata yaptıklarında dahi üzerlerine gitmez.
daha çok nasıl desem, anne-babalarını kaybetmiş kardeşlerden en büyük "abi" gibidir.
gönlüm çok ister ki gelsin ama işaret edilen adam değildir.
bir ihtimal, aysal "fırsat transferi" moduna geçerse, değerlendirmek ister.
keşke be gözüm.
italyan futbolu ile az-çok ilgilenenler, riccardo montolivo, giampaolo pazzini gibi bugünün önemli oyuncularının "üretildiği" altyapı olan atalanta bc altyapısını bilir.
işte kendisi, 1990-1997 yılları arasında atalanta genç takımı'nın hocalığı ile teknik adamlık kariyerine başlamış.
2012 avrupa kupası'nda gerçekten sanki louvre'da geziyormuş hayranlığı veren bir futbol oynatmıştı gerçekten.
şahsen 2014 dünya kupası'nda ingiltere'yi 2-1 ile geçtikleri maçta da çok büyük keyif almıştım takımını izlemekten.
detaylarını (bkz: #1477289) nl giride belirttiğim üzere, italyan futbolunun -daha da doğrusu italya'nın ülke olarak- yaşadığı ekonomik sorunlara karşılık, eskilerin şaşalı kadrolarına da sahip olmayan ülke futbolu için bir tedaviydi prandelli.
fiorentina'da da önemli işler başarmıştı açıkçası.
prandelli'den bahsederken, "kurduğu takım" diyemezsiniz; "yarattığı takım" daha doğru, daha gerçeğe yakın bir betimleme olur.
herkesin her işten biraz yapmasını ister mutlaka prandelli takımında.
mesela bize gelse, eminim veysel sarı'yı çok sevecektir.
beni endişeye sevk eden tek şeyse, en çok yine 2014 dünya kupası'nda kaybettikleri kosta rika maçı ve yine her ne kadar hakemin yüksek bir çabası ve etkisiyle de olsa kaybettikleri uruguay maçlarında inanılmaz temposuz ve ilerde çoğalmakta aşırı zorlanan italya'ydı.
açıkçası italya kadrosu da hareketli bir hücum oynamaya uygun değildi de diyemeyiz.
mesela balotelli -ki çok çok severim zibidiyi- ısrarı gereksiz ve yanlıştı.
uruguay maçı'nda cassano'yu oyuna geç alması, önce parolo'yu tercih etmesi, genel olarak verratti'yi verimli kullanamaması falan ve italya'nın "oynayamadığı" futbol biraz düşündürdü açıkçası.
ama biraz.
birincisi montolivo, oyun planının çok önemli bir parçasıydı ve ondan mahrum kaldı,
ikincisi ise çünkü prandelli, "sürekli değişim"i şiar edinmiş bir abimiz.
melo, selçuk, yekta, veysel ve hatta umut gündoğan gibi orta alan oyuncularını,
alex telles gibi ve -gülmeyin lan-sabri gibi kanat beklerini sever.
ilerde bruma gibi adam eksiltebilen adamları da kullanmasını iyi bilir.
ama ünal aysal'ın ısrarla işaret ettiği ve erdal keser'le birlikte yürüttükleri "alman ekolü"yle uzaktan-yakından ilgisi yoktur.
disiplinsiz diyemem. mancini gibi her şeye aşırı profesyonel yaklaşan birisi de değildir.
ama amaçlanan alman disiplinine sahip değildir.
oyuncularını azarlamaz. trip yapmaz. kaybettiklerinde ve hata yaptıklarında dahi üzerlerine gitmez.
daha çok nasıl desem, anne-babalarını kaybetmiş kardeşlerden en büyük "abi" gibidir.
gönlüm çok ister ki gelsin ama işaret edilen adam değildir.
bir ihtimal, aysal "fırsat transferi" moduna geçerse, değerlendirmek ister.
keşke be gözüm.