17106
--- alıntı ---
böyle bir ilk 45 dakikayı yıllardır izlememiştik. sarı kırmızılı takım rakibini tam anlamıyla abondone etti. üstelik sözü edilmeğe değer bir pozisyon zenginliği filan da sözkonusu değildi. atılan 3 golün dışında rakip kaleyi vuran iki vuruşun biri sneijder’in kalecide kalan şutu, öteki de büyük şef’in 30 metreden kullandığı serbest atışın yine aynı akıbete uğramasıydı.
belki daha eğlenceli olan durum da şuydu: real madrid maçı öncesinde herkes galatasaray’ın kazanacağını söylüyordu. hatta ‘bundan niçin kuşku duyuyorsun ki’ diye şaşıranlar bile vardı. bu karşılaşma öncesinde ise aynı kişiler endişeyle baş sallayıp ‘zor maç!’ diye kahırlanıyordu. bir not daha: önceki maçlardaki olağanüstü tribün şovu sahaya pek yansımamıştı, bu kez tribünde fazla birşey yoktu ama saha içi muhteşemdi.
sarı kırmızılı takım ilk 10 dakika rakibine soluk aldırmadı ve o süreye bir de gol sıkıştırdı ki böyle bir maçta yapılması gereken buydu. burak’ın gol atmadan da takıma yararlı olanabileceğini öğrenmeye başlaması önemli bir gelişme. olağanüstü çabasıyla rakip savunmanın dengesini bozdu. gollerde görünür bir katkısı yok gibiydi ama bu çabası sanıldığından çok daha önemliydi.
ilk golde melo’nun topa hışım gibi gelişi, ikincide sneijder’in vuruş kalitesi görülmeye değer güzellikteydi. ikinci golde topu getiren eboue’nin akıllıca bırakışı da önemliydi. ilk yarının uzatma bölümünde gelen üçüncü gol ise yine sağ kanattan getirilen topun büyük şef tarafından ustaca değerlendirilmesiydi. bruma ile eboue o kanadı delik deşik etmediler belki ama daha fazlasını yaptılar.
bence cim bom’un gruptaki en önemli maçı buydu. bunda iyi bir sonuç almadan başka hiçbir iddiada bulunamazdınız. böyle bir galibiyetle en azından 3.lük ve uefa’da devam biletini cebinize koymuş olacaksınız. ondan sonra daha yüksek hedefi kovalamak daha akla ve gerçeklere uygun bir durum. ‘bu gruptan lider çıkarız’ palavralarıyla işe başlayıp sonra hüsrana uğramaktan bıkmadık mı?
rakibiyle cim bom arasındaki güç farkı çok açık ama bunu bir futbol gerçeğine dönüştürmek her zaman mümkün olmayabiliyor. açıkçası kopenhag takımı cim bom’un müthiş oyunu karşısında hiçbir varlık gösteremedi ama sürpriz baskınlarla her an gol bulup can sıkma işini becerebileceklerini birkaç kez gösterdiler. savunmadaki dikkat ve yardımlaşma onlara imkan vermedi.
ikinci yarıda g.saray oyunu kontrolünde tutmayı yeğledi. sneijder’in şutunu kalecinin son anda çıkarışı gibi pozisyonlar tribünleri keyiflendirmeye yetti. burak’ın kaçırdıklarını da artık kimse dert etmedi... bu parlak galibiyette mancini’nin payı ne kadar diye sorarsanız pek az diyemeyiz. riera’yı değil de dany’yi solbek oynatmak gibisinden tercihler, bruma ve sneijder’i daha etkili kullanması, melo ile selçuk’un nihayet hareketlenmesi gibi gelişmeler önemli; bunlarda elbette ki onun da payı var.
--- ahmet çakır ---
http://www.zaman.com.tr/...li-sovu_2156227.html
böyle bir ilk 45 dakikayı yıllardır izlememiştik. sarı kırmızılı takım rakibini tam anlamıyla abondone etti. üstelik sözü edilmeğe değer bir pozisyon zenginliği filan da sözkonusu değildi. atılan 3 golün dışında rakip kaleyi vuran iki vuruşun biri sneijder’in kalecide kalan şutu, öteki de büyük şef’in 30 metreden kullandığı serbest atışın yine aynı akıbete uğramasıydı.
belki daha eğlenceli olan durum da şuydu: real madrid maçı öncesinde herkes galatasaray’ın kazanacağını söylüyordu. hatta ‘bundan niçin kuşku duyuyorsun ki’ diye şaşıranlar bile vardı. bu karşılaşma öncesinde ise aynı kişiler endişeyle baş sallayıp ‘zor maç!’ diye kahırlanıyordu. bir not daha: önceki maçlardaki olağanüstü tribün şovu sahaya pek yansımamıştı, bu kez tribünde fazla birşey yoktu ama saha içi muhteşemdi.
sarı kırmızılı takım ilk 10 dakika rakibine soluk aldırmadı ve o süreye bir de gol sıkıştırdı ki böyle bir maçta yapılması gereken buydu. burak’ın gol atmadan da takıma yararlı olanabileceğini öğrenmeye başlaması önemli bir gelişme. olağanüstü çabasıyla rakip savunmanın dengesini bozdu. gollerde görünür bir katkısı yok gibiydi ama bu çabası sanıldığından çok daha önemliydi.
ilk golde melo’nun topa hışım gibi gelişi, ikincide sneijder’in vuruş kalitesi görülmeye değer güzellikteydi. ikinci golde topu getiren eboue’nin akıllıca bırakışı da önemliydi. ilk yarının uzatma bölümünde gelen üçüncü gol ise yine sağ kanattan getirilen topun büyük şef tarafından ustaca değerlendirilmesiydi. bruma ile eboue o kanadı delik deşik etmediler belki ama daha fazlasını yaptılar.
bence cim bom’un gruptaki en önemli maçı buydu. bunda iyi bir sonuç almadan başka hiçbir iddiada bulunamazdınız. böyle bir galibiyetle en azından 3.lük ve uefa’da devam biletini cebinize koymuş olacaksınız. ondan sonra daha yüksek hedefi kovalamak daha akla ve gerçeklere uygun bir durum. ‘bu gruptan lider çıkarız’ palavralarıyla işe başlayıp sonra hüsrana uğramaktan bıkmadık mı?
rakibiyle cim bom arasındaki güç farkı çok açık ama bunu bir futbol gerçeğine dönüştürmek her zaman mümkün olmayabiliyor. açıkçası kopenhag takımı cim bom’un müthiş oyunu karşısında hiçbir varlık gösteremedi ama sürpriz baskınlarla her an gol bulup can sıkma işini becerebileceklerini birkaç kez gösterdiler. savunmadaki dikkat ve yardımlaşma onlara imkan vermedi.
ikinci yarıda g.saray oyunu kontrolünde tutmayı yeğledi. sneijder’in şutunu kalecinin son anda çıkarışı gibi pozisyonlar tribünleri keyiflendirmeye yetti. burak’ın kaçırdıklarını da artık kimse dert etmedi... bu parlak galibiyette mancini’nin payı ne kadar diye sorarsanız pek az diyemeyiz. riera’yı değil de dany’yi solbek oynatmak gibisinden tercihler, bruma ve sneijder’i daha etkili kullanması, melo ile selçuk’un nihayet hareketlenmesi gibi gelişmeler önemli; bunlarda elbette ki onun da payı var.
--- ahmet çakır ---
http://www.zaman.com.tr/...li-sovu_2156227.html