249
27 nisan gecesi 10 sıraları çıktık yola. otobüste herkesin suratında 'bir bok yedik ama hayırlısı' ifadesi vardı. bir durgunluk hakimdi içeride ama bu böyle gitmezdi. 20 saatlik yol uyuyarak geçmezdi. önce tezahüratlar yapıldı. tribün tabiriyle makaraydı bu. birbirlerine beste yapanlar,şoföre takılanlar ne ararsanız vardı. ardından bir cd çalındı. o çalma listesini hayatım boyunca unutamam. önce yalın ardından soner sarıkabadayı sonra bengü,tribüncülerin ortak sevdası sıla ve fettah can,ahmet kaya ile giden bir listeydi. ilk saatlerde iyi de geldi şarkılar. dalga geçtiklerimiz ve gerçekten beğendiklerimizle güzel bir müzik ziyafeti denilebilirdi ama nereye kadar? 20 saat yol gidiyosun ve tekrar tekrar dinlediğinde doğal olarak çok sevdiğin sıla bile sana itici gelmeye başlayabiliyor. kıç cebindeki cüzdan mayın etkisi yapabiliyor sana. zamanla yoruluyosun. kafanı yaslayıp uykuya dalmak istiyosun. ankara'da yasladığın kafanı kaldırdığında konya'da adana'da kaldırmayı diliyosun ama uyandığında yarım saat geçtiğini görüyosun. öğle vaktine gelindiğinde az kaldı diyerek bir daha sabır diyosun kendi kendine. hatta kendinin göstermediği sabrı başkalarının göstermesini istiyosun. zaten göstermesen ne olacak? geri dönecek halin yok. her neyse. sonunda gaziantep'e vardık. stadın yakınlarında bir yere park edip 1 saatlik bir gezinti izni aldık başkan rafet karanfil'den. kebapların baklavaların hayallerini kuruyoruz o anlarda ama nafile. antep'te de pazar günü açık yer bulmak yapılmamış sabri esprisi bulmak kadar zor. antep gibi yere gidip normal ev yemeği yiyebiliyoruz sadece.
maç saati yaklaşıyor. stadın etrafında sıraya giriyoruz. o sırada üstüne eski bir galatasaray forması,eline galatasaraylı eldiven giymiş bir çocuk görüyorum. belli ki sarı kırmızı ne varsa giymiş. paltosu olsa onu da giyecek antep sıcağında. soruyorum maça mı gireceksin. evet ama bilet yok diyor. günahı sevabı hesaplanmaya başlanmamış çocuğa bilet soracak olan zihniyete peşinen küfredip alıyorum çocuğu yanıma. gözümdeki en büyük galatasaraylı oymuş gibi geliyor o an. öylesine samimi öylesine saf. yaşı daha 11. adı eyüp. sonradan öğreniyorum. stadın turnike tarafına gidiyoruz tüm grupla ama tabi içeri girmek yok hemen. kalanların gelmesi beklenecek. bizim marmara 1 kişi eksik. şarjı bitmemiş olan bir tek ben varım bir de dışarıda kalan arkadaşımız. diğer arkadaşlar içeriye girecek ben kalan arkadaşı alacağım mecbur. eyüp de içeri girenlerle giriyor. ilk maçı ilk heyecanı ve belki hayatının en mutlu anları o dakikalar. ben hala arkadaşı bekliyorum. o sırada arkadan bağrışlar geliyor. sıranın en arkasına biber gazı sıkılmış. herkes can havliyle tellerden stad avlusuna atlıyor ama polis o atlayanlara jopla dalıyor. bir kaç yaşı büyük adamlarla gidiyoruz anlatıyoruz durumu. biber gazından haberim yok diyor polis yüzünde maskeyle...
kalabalığın arasında bir kadın görüyoruz çekiyoruz kenara,kadın ağlıyor geride kalan kocası için ama bilmiyor ki kapıyı kıran galatasaray taraftarı o andan sonra durdurulamaz.
tüm bu kargaşanın ardından stada girdik hep beraber. sonradan öğrendik içeride olanları sahaya girenleri falan. eyüp nerde diye sordum. sağolsun arkadaşlar tribünün başka yerine yollamışlar onu.
maç başlıyor. taraftar o kadar emin ki şampiyonluktan,direkt olarak şampiyonluk tezahüratları ile giriyorlar olaya. hele ki kayserispor'un gol haberinden sonra iyice havaya giriyorlar. öyle ki o anda bizim bu maçta top bile oynanmadığını devre arasında kavrayabiliyoruz. ikinci yarı başlıyor. bu kez takımda da hareketlilik var. tek kurşunla alıyoruz maçı. o an ne yorgunluk kalıyor ne başka bir şey. maç sonu makarasını yapıp otobüslere biniyoruz tekrardan ama bu kez ne çalınan şarkılar ne de yol o kadar da uzun gelmiyor. hele bir de şampiyon olsak kuş olup uçacağız ama erteleniyor hayaller. 20 saatte geldiğimiz antep'ten 14 saatte geri dönüyoruz. bu arada antep'te yiyemediğimiz baklava uçakla dönen bir abimiz tarafından izmit civarlarında bize hediye ediliyor.
gidiş dönüş 34 saat süren deplasman yolu bitiyor ama cimbom aşkı bitmiyor.
maç saati yaklaşıyor. stadın etrafında sıraya giriyoruz. o sırada üstüne eski bir galatasaray forması,eline galatasaraylı eldiven giymiş bir çocuk görüyorum. belli ki sarı kırmızı ne varsa giymiş. paltosu olsa onu da giyecek antep sıcağında. soruyorum maça mı gireceksin. evet ama bilet yok diyor. günahı sevabı hesaplanmaya başlanmamış çocuğa bilet soracak olan zihniyete peşinen küfredip alıyorum çocuğu yanıma. gözümdeki en büyük galatasaraylı oymuş gibi geliyor o an. öylesine samimi öylesine saf. yaşı daha 11. adı eyüp. sonradan öğreniyorum. stadın turnike tarafına gidiyoruz tüm grupla ama tabi içeri girmek yok hemen. kalanların gelmesi beklenecek. bizim marmara 1 kişi eksik. şarjı bitmemiş olan bir tek ben varım bir de dışarıda kalan arkadaşımız. diğer arkadaşlar içeriye girecek ben kalan arkadaşı alacağım mecbur. eyüp de içeri girenlerle giriyor. ilk maçı ilk heyecanı ve belki hayatının en mutlu anları o dakikalar. ben hala arkadaşı bekliyorum. o sırada arkadan bağrışlar geliyor. sıranın en arkasına biber gazı sıkılmış. herkes can havliyle tellerden stad avlusuna atlıyor ama polis o atlayanlara jopla dalıyor. bir kaç yaşı büyük adamlarla gidiyoruz anlatıyoruz durumu. biber gazından haberim yok diyor polis yüzünde maskeyle...
kalabalığın arasında bir kadın görüyoruz çekiyoruz kenara,kadın ağlıyor geride kalan kocası için ama bilmiyor ki kapıyı kıran galatasaray taraftarı o andan sonra durdurulamaz.
tüm bu kargaşanın ardından stada girdik hep beraber. sonradan öğrendik içeride olanları sahaya girenleri falan. eyüp nerde diye sordum. sağolsun arkadaşlar tribünün başka yerine yollamışlar onu.
maç başlıyor. taraftar o kadar emin ki şampiyonluktan,direkt olarak şampiyonluk tezahüratları ile giriyorlar olaya. hele ki kayserispor'un gol haberinden sonra iyice havaya giriyorlar. öyle ki o anda bizim bu maçta top bile oynanmadığını devre arasında kavrayabiliyoruz. ikinci yarı başlıyor. bu kez takımda da hareketlilik var. tek kurşunla alıyoruz maçı. o an ne yorgunluk kalıyor ne başka bir şey. maç sonu makarasını yapıp otobüslere biniyoruz tekrardan ama bu kez ne çalınan şarkılar ne de yol o kadar da uzun gelmiyor. hele bir de şampiyon olsak kuş olup uçacağız ama erteleniyor hayaller. 20 saatte geldiğimiz antep'ten 14 saatte geri dönüyoruz. bu arada antep'te yiyemediğimiz baklava uçakla dönen bir abimiz tarafından izmit civarlarında bize hediye ediliyor.
gidiş dönüş 34 saat süren deplasman yolu bitiyor ama cimbom aşkı bitmiyor.