89
--- alıntı ---
galatasaray bayan basketbol takımı avrupadan bir kupa daha getirdi ya ülkeye. şimdi herkes o zafer fotoğrafını yaratan kızların peşinde. unutuldu hemen dört yıl önce dökülen gözyaşları, acılar. tıpkı şairin dediği gibi: sevda bir ateş buldu sende / eğilip öptü seni / artık kimse denizi bilmiyor.
oysa ki fiba eurocupı türkiyeye getiren galatasaray bayan basketbol takımının bu başarısının ardında büyük bir dram var. o kupa için bugün sevinç gözyaşı dökenler, çok değil bundan tam 4 yıl önce de ağlıyorlardı, ama sevinçten değil üzüntüden.
kalem yazmaz, teselli bulmaz derin bir acıydı galatasaraylı kızların yaşadıkları. anlamak için bu üzüntünün ne kadar derin olduğunu, eskiye eskilere uzanmak gerek, ta 1985lere.
galatasaray 1970lerin ikinci yarısıyla 80lerin ilk yarısını birçok spor branşında zirvenin oldukça uzağında geçirmişti. klişedir ya üç büyükler lafı, işte o üç büyüklerin üçüncüsü sonuncusu olarak da okunmalı bu- konumundaydı galatasaray. futbolda jupp derwallle yeniden yapılanmanın yolu tutuldu, basketbolda ise yeniden yapılanmanını başında ise yönetici faruk süren vardı. transfer ağırlıklı bir politikayla erkeklerde 1985i şampiyon olarak tamamladı galatasaray. 1986yı da. kız basketbolunun temeli ise 1986da atıldı.
sarı kırmızı armayla 1986da tanıştı bayan basketbolü ve hemen iki yıl sonra, şampiyonluk kürsüsünde gördü ligin bu yeni meleklerini. galatasaray bayan takımı 1988de elde ettiği ilk şampiyonluğa bir yıl ara verdikten sonra 1989-1990 sezonundan başlamak üzere üst üste şampiyon oldu tam 9 sezon. hem de bu şampiyonluklarından yedisine hiç kaybetmeden ulaştı. yıllar yıllar öncesinin sarı-kırmızı yenilmez armadası artık onlardı.
düşmüş melekler
sonra? sonrası bir hâzin öykü. her çıkışın bir inişi olduğu klişesine uygun onlar da 1999-2000 sezonundaki son şampiyonluktan sonra inanılmaz sert bir düşüşle aşağı yuvarlanmaya başladılar. düştüler, düştüler hiç durmadan. güçsüzlüklerinden değil ama, kulübün içine yuvarlandığı mali ve idari krizden dolayı. düşmüş melekti onlar.
artık endüstriyel futbol vardı ya. galatasaray spor kulübünün futboldan elde edilen gelirin amatör şubelere aktarılmayacağı açıklamasıyla kanatları birer birer söküldü o takımın. birkaç yıl sonra da küme düştüler. artık düşmüş melekti onlar.
ne zaman oldu bu? ne zaman kaybettiler kanatlarını melekler? formalarında armasını taşıdıkları galatasaray spor kulübünün doğumunun yüzüncü yılında tam. 2004-2005 sezonunda. ağlaya, ağlaya düştüler, ağlata ağlata.
spordur başarı kadar başarısızlık da olabilir klişesiyle geçiştirilebilirdi, bu bir zamanların yenilmez armadasının küme düşmesi. hatta üç büyüklerden bir takımın ligden düşmesi öyküye inanılmaz bir sahicilik tadı da katardı katmasına. ama keşke sadece bununla sınırlı olsaydı yaşadıkları dram.
kümeye düştükleri bir önceki sezon, paftan devşirilmiş galatasaray bayan basketbol takımı ligin ilk maçına, eşofmansız çıkmıştı, parasızlıktan elbette. formaları olmadığı için -yine parasızlıktan elbette- yıldız takımın formasını giyiyorlardı.
bir yerden para bulunup bir forma yaptırıldı bu kanatsız meleklere. bu formayla çıktılar bir sonraki maça. sonra görüldü ki rakip de benzer bir formayla çıkmış salona. hakem galatasarayın formasını değiştirmesini isteyince türkiye spor tarihinin belki de en dramatik öyküsü sahnelendi salonda. galatasarayın kızları yedek ve başka bir renk formaları olmadığı için beş yıl önce erkeklerin giydiği formayla sahaya çıkmak zorunda kaldılar. sırtlarında hüseyin, mehmet, aptullah gibi erkek isimleri yazıyordu. o koca formaların içinde bir yandan basketbol oynamaya çalıştılar, bir yandan da mahrem yerlerinin görünmemesine uğraştılar.
elbette sadece parasızlık değildi bellerini büken. onlara en çok koyan basiretsizlikti. küme düştükleri sezonun ortasında takıma yabancı oyuncu alınmaya karar verildi. soruldu onlara, size para veremiyoruz, yabancı oyuncu alınca sorun olur mu diye. hepsi bir ağızdan yanıtladı bu soruyu: küme düşeceğiz, bize para vermeyin yabancı alın. biz sesimizi çıkarmayız. yani hepsi için kendileri değil, armaları önemliydi.
yabancı oyuncular alındı, ama en yeteneksizleri elbette. bu yüzden o kötü sondan kaçamadılar. son maçlarında fenerbahçeye yenilerek türkiye bayan basketbol ligine veda ettiler. bir avuç dolar onlardan esirgenip, bütün para futbol takımına yatırıldığı için.
sonra? öldürmedi elbette bu yara galatasarayı. hatta daha da güçlendirdi. düştükleri yerden kalktı melekler. bir alt kümede hiç yenilmeden şampiyon olup yeniden daha önce 11 kez kazandıkları türkiye bayan basketbol ligine döndüler 2005-2006 sezonunda. çok değil üç yıl sonra da bir avrupa kupasını getirdiler ülkeye.
işte bu yüzden daha değerli fiba eurocup için dökülen sevinç gözyaşları. çünkü bugünkü zaferin sevincinin arkasında, dört yıl önce çekilen onca çile, dökülen gözyaşı var. tıpkı tezahüratlarda söylendiği gibi: boşuna çekilmedi onca çile.
--- alıntı ---
galatasaray bayan basketbol takımı avrupadan bir kupa daha getirdi ya ülkeye. şimdi herkes o zafer fotoğrafını yaratan kızların peşinde. unutuldu hemen dört yıl önce dökülen gözyaşları, acılar. tıpkı şairin dediği gibi: sevda bir ateş buldu sende / eğilip öptü seni / artık kimse denizi bilmiyor.
oysa ki fiba eurocupı türkiyeye getiren galatasaray bayan basketbol takımının bu başarısının ardında büyük bir dram var. o kupa için bugün sevinç gözyaşı dökenler, çok değil bundan tam 4 yıl önce de ağlıyorlardı, ama sevinçten değil üzüntüden.
kalem yazmaz, teselli bulmaz derin bir acıydı galatasaraylı kızların yaşadıkları. anlamak için bu üzüntünün ne kadar derin olduğunu, eskiye eskilere uzanmak gerek, ta 1985lere.
galatasaray 1970lerin ikinci yarısıyla 80lerin ilk yarısını birçok spor branşında zirvenin oldukça uzağında geçirmişti. klişedir ya üç büyükler lafı, işte o üç büyüklerin üçüncüsü sonuncusu olarak da okunmalı bu- konumundaydı galatasaray. futbolda jupp derwallle yeniden yapılanmanın yolu tutuldu, basketbolda ise yeniden yapılanmanını başında ise yönetici faruk süren vardı. transfer ağırlıklı bir politikayla erkeklerde 1985i şampiyon olarak tamamladı galatasaray. 1986yı da. kız basketbolunun temeli ise 1986da atıldı.
sarı kırmızı armayla 1986da tanıştı bayan basketbolü ve hemen iki yıl sonra, şampiyonluk kürsüsünde gördü ligin bu yeni meleklerini. galatasaray bayan takımı 1988de elde ettiği ilk şampiyonluğa bir yıl ara verdikten sonra 1989-1990 sezonundan başlamak üzere üst üste şampiyon oldu tam 9 sezon. hem de bu şampiyonluklarından yedisine hiç kaybetmeden ulaştı. yıllar yıllar öncesinin sarı-kırmızı yenilmez armadası artık onlardı.
düşmüş melekler
sonra? sonrası bir hâzin öykü. her çıkışın bir inişi olduğu klişesine uygun onlar da 1999-2000 sezonundaki son şampiyonluktan sonra inanılmaz sert bir düşüşle aşağı yuvarlanmaya başladılar. düştüler, düştüler hiç durmadan. güçsüzlüklerinden değil ama, kulübün içine yuvarlandığı mali ve idari krizden dolayı. düşmüş melekti onlar.
artık endüstriyel futbol vardı ya. galatasaray spor kulübünün futboldan elde edilen gelirin amatör şubelere aktarılmayacağı açıklamasıyla kanatları birer birer söküldü o takımın. birkaç yıl sonra da küme düştüler. artık düşmüş melekti onlar.
ne zaman oldu bu? ne zaman kaybettiler kanatlarını melekler? formalarında armasını taşıdıkları galatasaray spor kulübünün doğumunun yüzüncü yılında tam. 2004-2005 sezonunda. ağlaya, ağlaya düştüler, ağlata ağlata.
spordur başarı kadar başarısızlık da olabilir klişesiyle geçiştirilebilirdi, bu bir zamanların yenilmez armadasının küme düşmesi. hatta üç büyüklerden bir takımın ligden düşmesi öyküye inanılmaz bir sahicilik tadı da katardı katmasına. ama keşke sadece bununla sınırlı olsaydı yaşadıkları dram.
kümeye düştükleri bir önceki sezon, paftan devşirilmiş galatasaray bayan basketbol takımı ligin ilk maçına, eşofmansız çıkmıştı, parasızlıktan elbette. formaları olmadığı için -yine parasızlıktan elbette- yıldız takımın formasını giyiyorlardı.
bir yerden para bulunup bir forma yaptırıldı bu kanatsız meleklere. bu formayla çıktılar bir sonraki maça. sonra görüldü ki rakip de benzer bir formayla çıkmış salona. hakem galatasarayın formasını değiştirmesini isteyince türkiye spor tarihinin belki de en dramatik öyküsü sahnelendi salonda. galatasarayın kızları yedek ve başka bir renk formaları olmadığı için beş yıl önce erkeklerin giydiği formayla sahaya çıkmak zorunda kaldılar. sırtlarında hüseyin, mehmet, aptullah gibi erkek isimleri yazıyordu. o koca formaların içinde bir yandan basketbol oynamaya çalıştılar, bir yandan da mahrem yerlerinin görünmemesine uğraştılar.
elbette sadece parasızlık değildi bellerini büken. onlara en çok koyan basiretsizlikti. küme düştükleri sezonun ortasında takıma yabancı oyuncu alınmaya karar verildi. soruldu onlara, size para veremiyoruz, yabancı oyuncu alınca sorun olur mu diye. hepsi bir ağızdan yanıtladı bu soruyu: küme düşeceğiz, bize para vermeyin yabancı alın. biz sesimizi çıkarmayız. yani hepsi için kendileri değil, armaları önemliydi.
yabancı oyuncular alındı, ama en yeteneksizleri elbette. bu yüzden o kötü sondan kaçamadılar. son maçlarında fenerbahçeye yenilerek türkiye bayan basketbol ligine veda ettiler. bir avuç dolar onlardan esirgenip, bütün para futbol takımına yatırıldığı için.
sonra? öldürmedi elbette bu yara galatasarayı. hatta daha da güçlendirdi. düştükleri yerden kalktı melekler. bir alt kümede hiç yenilmeden şampiyon olup yeniden daha önce 11 kez kazandıkları türkiye bayan basketbol ligine döndüler 2005-2006 sezonunda. çok değil üç yıl sonra da bir avrupa kupasını getirdiler ülkeye.
işte bu yüzden daha değerli fiba eurocup için dökülen sevinç gözyaşları. çünkü bugünkü zaferin sevincinin arkasında, dört yıl önce çekilen onca çile, dökülen gözyaşı var. tıpkı tezahüratlarda söylendiği gibi: boşuna çekilmedi onca çile.
--- alıntı ---