44
oldum olası anlayamadığım kavramdır. belki çok küçük yaştan beri bazen bireysel, bazen takım sporları yaptığımdan; belki yetiştiğim çevreden, belki de içgüdüsel olarak...
eski antrenörlerimden biri altan tetik'ti. yanlış hatırlamıyorsam 88-89 yıllarında a milli takımda tınaz tırpan'la beraber çalışmışlardı. meşhur bir sözü vardı onun: "insanlar 3 yerde eşittir; ibadethane, spor sahası ve mahkeme"... maç içinde yaşça büyük olanlara abi denmesini sevmezdi. takımın en küçüğü en büyük yaştaki takım arkadaşına maç içinde bağırabilirdi, kızabilirdi. bu çok alışagelmediğimiz bir şeydi, ancak beni etkilemişti. kaleci olmamdan dolayı da ihtiyacım olan bir rahatlığı vermişti bana mesela. o yüzden nuri şahin'in milli takımın gençleştirme döneminde:"hakan şükür ile beraber idman yapmak zordu, bir kez yanlışlıkla ayağına basarsanız, tüm kamp size zindan olabilirdi, çok korkordık gençler olarak, şu an çok daha rahat ve özgüvenli oynadığımızı söyleyebilirim." gibi bir açıklaması vardı, ki bence çok anlamlıydı. güzel veya çirkin demiyorum, sadece çok anlamlıydı.
sporun sadece amacı değil, doğası da insanları birleştirmektir. insanlar arasındaki sınırları kaldıran bu kadar evrensel ve müthiş olan başka çok az şey vardır. ancak paradoksal olarak rakip kavramını barındırır. rekabet olmazsa olmazıdır. dolayısıyla birinin üzüldüğü anda diğeri sevinecektir. bu kötü bir şey değil, aksine işin rengidir. sen bu sevinme olayına siyaset, din, ot, bok karıştırırsan kendinle çelişirsin. çünkü sporda püripak senin tüm değer yargılarına uyan bir spor takımı olamaz. kimseyi desteklememen gerekir. zaten destekleme de. uzak dur.
ha, çok okumuş, düşünmüş olabilirsin. yok israil veya rum takımı avrupa organizasyonunda yer alıyor çünkü siyasi olarak şöyle oyunlar dönüyor, çünkü oradan gelecek maddi gelirler cart curt, o ülkenin evrensel kamuoyundaki itibarı şu hale getiriliyor, falan filan... ben o paranoyalara da girmem. öyle düşünüp de spor gibi hayatımdaki en güzel anların teması olan bir kavrama leke sürecek herkesin, her şeyin allah cezasını versin. çocukluğunda 23 nisan'da dünyanın öbür ucundan hiç tanımadığı insanları evine çağırıp kaynaşan bir nesiliz lan biz. bir başka ülkeden gelen insanı, kim olduğuna bakmadan maça dahil edip onu aramıza dahil etmeyi çok severdik abi. çünkü içten içe bilirdik ki, hiç tanımadığın ve çekindiğin insanlar tarafından isminle hitap edilmek, onları sevindirmek veya onların seni sevindirmesi müthiş bir şeydir. tarifsizdir. tamamen yabancı olduğun bir yere alışmak profesyonel ilişkilerde atıyorum 2 aysa, sosyal ortamda 1 aysa, sporda 1 maçtır. 1 maç yaparsın, adam bir anda senden olur. bu etkiye sahip başka bir şey? varsa da ben bilmiyorum.
uluslararası platformda yapılan müsabakalarda ülke içinde rakibimiz olan bir takımın yabancı rakibini desteklemek de bu yüzden bence yanlış değildir. bunu yapan fenerlisi beşiktaşlısı falan da beni üzmez, kızdırmaz. schalke'yi tutsunlar abi. beni tutmasınlar zaten. ben galatasaraylı isem, galatasaraylı birine sarılıp sevinmek isterim. çünkü o an birleştirici duygunun adı galatasaray ve galatasaray'ın rakibi olan bir takımın maçını izlerken iki galatasaraylı'nın farklı fikirde olması da çok tuhaf geliyor bana. yanlış demiyorum yine, alışamadım sadece. ülke içindeki rakibim, ülke dışında başarılı olursa; bana daha büyük rakip olacağı için, elbette onun kazanmasını istemem. bunu nefretten beslenme veya başka bir milleti, ırkı destekleme olarak değerlendirmemek lazım. ülke puanı nedir mesela? o kadar saçma bir sistem de görmedim. ben puan alıyorsam benim haneme yazın.
not: bir şey itiraf edebilirim ki, galatasaray'ın özellikle avrupa maçları, milli maçlardan çok daha fazla heyecanlandırıyor beni.
eski antrenörlerimden biri altan tetik'ti. yanlış hatırlamıyorsam 88-89 yıllarında a milli takımda tınaz tırpan'la beraber çalışmışlardı. meşhur bir sözü vardı onun: "insanlar 3 yerde eşittir; ibadethane, spor sahası ve mahkeme"... maç içinde yaşça büyük olanlara abi denmesini sevmezdi. takımın en küçüğü en büyük yaştaki takım arkadaşına maç içinde bağırabilirdi, kızabilirdi. bu çok alışagelmediğimiz bir şeydi, ancak beni etkilemişti. kaleci olmamdan dolayı da ihtiyacım olan bir rahatlığı vermişti bana mesela. o yüzden nuri şahin'in milli takımın gençleştirme döneminde:"hakan şükür ile beraber idman yapmak zordu, bir kez yanlışlıkla ayağına basarsanız, tüm kamp size zindan olabilirdi, çok korkordık gençler olarak, şu an çok daha rahat ve özgüvenli oynadığımızı söyleyebilirim." gibi bir açıklaması vardı, ki bence çok anlamlıydı. güzel veya çirkin demiyorum, sadece çok anlamlıydı.
sporun sadece amacı değil, doğası da insanları birleştirmektir. insanlar arasındaki sınırları kaldıran bu kadar evrensel ve müthiş olan başka çok az şey vardır. ancak paradoksal olarak rakip kavramını barındırır. rekabet olmazsa olmazıdır. dolayısıyla birinin üzüldüğü anda diğeri sevinecektir. bu kötü bir şey değil, aksine işin rengidir. sen bu sevinme olayına siyaset, din, ot, bok karıştırırsan kendinle çelişirsin. çünkü sporda püripak senin tüm değer yargılarına uyan bir spor takımı olamaz. kimseyi desteklememen gerekir. zaten destekleme de. uzak dur.
ha, çok okumuş, düşünmüş olabilirsin. yok israil veya rum takımı avrupa organizasyonunda yer alıyor çünkü siyasi olarak şöyle oyunlar dönüyor, çünkü oradan gelecek maddi gelirler cart curt, o ülkenin evrensel kamuoyundaki itibarı şu hale getiriliyor, falan filan... ben o paranoyalara da girmem. öyle düşünüp de spor gibi hayatımdaki en güzel anların teması olan bir kavrama leke sürecek herkesin, her şeyin allah cezasını versin. çocukluğunda 23 nisan'da dünyanın öbür ucundan hiç tanımadığı insanları evine çağırıp kaynaşan bir nesiliz lan biz. bir başka ülkeden gelen insanı, kim olduğuna bakmadan maça dahil edip onu aramıza dahil etmeyi çok severdik abi. çünkü içten içe bilirdik ki, hiç tanımadığın ve çekindiğin insanlar tarafından isminle hitap edilmek, onları sevindirmek veya onların seni sevindirmesi müthiş bir şeydir. tarifsizdir. tamamen yabancı olduğun bir yere alışmak profesyonel ilişkilerde atıyorum 2 aysa, sosyal ortamda 1 aysa, sporda 1 maçtır. 1 maç yaparsın, adam bir anda senden olur. bu etkiye sahip başka bir şey? varsa da ben bilmiyorum.
uluslararası platformda yapılan müsabakalarda ülke içinde rakibimiz olan bir takımın yabancı rakibini desteklemek de bu yüzden bence yanlış değildir. bunu yapan fenerlisi beşiktaşlısı falan da beni üzmez, kızdırmaz. schalke'yi tutsunlar abi. beni tutmasınlar zaten. ben galatasaraylı isem, galatasaraylı birine sarılıp sevinmek isterim. çünkü o an birleştirici duygunun adı galatasaray ve galatasaray'ın rakibi olan bir takımın maçını izlerken iki galatasaraylı'nın farklı fikirde olması da çok tuhaf geliyor bana. yanlış demiyorum yine, alışamadım sadece. ülke içindeki rakibim, ülke dışında başarılı olursa; bana daha büyük rakip olacağı için, elbette onun kazanmasını istemem. bunu nefretten beslenme veya başka bir milleti, ırkı destekleme olarak değerlendirmemek lazım. ülke puanı nedir mesela? o kadar saçma bir sistem de görmedim. ben puan alıyorsam benim haneme yazın.
not: bir şey itiraf edebilirim ki, galatasaray'ın özellikle avrupa maçları, milli maçlardan çok daha fazla heyecanlandırıyor beni.