947
"futbol menajerlerini yeni veya eski diye değerlendirmem. ben iyiye ve kötüye inanırım. başarıya ulaşanlar ve ulaşamayanlar... lütfen küstah olduğumu düşünmeyin ama ben avrupa şampiyonu’yum ve özel biriyim” demişti chelsea'nin mavi koltuğuna oturduğunda. kendisi her zaman yaptığı işi en iyilerle kıyasladığı için futbolculuk kariyerinden tatmin olmayınca teknik direktör olmaya karar vermişti zaten. onun teknik direktörlük kariyerinde bobby robson ve louis van gaal'ın rolü tartışılmazdır. öyle ki kendisi yakın tarihteki röpotajlarında bile van gaal'dan "boss" diye bahseder.
günümüzde mourinho'yu sevenler ile sevmeyenleri ayıran çizgi onun egosudur. kimilerine bu durum antipatik gelirken, kimilerine göre egosu onu özel biri yapmaktadır. kimileri mourinho "dünyanın en iyi teknik direktörü ben değilim ama benden daha iyi bir teknik direktör de yok" derken kendinden geçerken, kimileri ona egosu tavan yapmış yavşak demekte. aslında mourinho'nun başarısındaki en büyük etken onun bu bastırılamayan egosudur. mourinho sürekli kendisini en büyük, en popüler görmek istediği için başarılı olmak için bu kadar çabalamakta.
fakat kimsenin inkar edemeyeceği bir nokta var ki kendisi oldukça cesur bir adamdır. bunu zaten “eğer işimin kolay olmasını isteseydim, porto’da kalırdım. güzel mavi koltuk, uefa şampiyonlar ligi kupası, tanrı ve tanrı’dan sonra ben...” demecinden anlayabiliriz. bu durumun en yakın örneği inter'le yaşadığı onca başarıdan sonra "eğer bir antrenör real madrid'i yönetmezse kariyerinde bir eksik kalır" diyerek los galacticos'un başına geçmesidir. fakat şunu kabul etmeliyiz ki real madrid jose mourinho'nun porto, chelsea ve inter'de gösterdiği egosunun yüzde 10'unu bile kabul edemeyecek kadar büyük bir kulüptür*. gönül isterdi ki geçen sene şampiyon yaptıktan sonra madrid'i bıraksın. ancak o her zaman ki gibi bir adım öteyi istedi. geçen seneki o yorucu clasico sonrası oynanan bayern münih maçını kazansalardı, belki de şu an madrid sokaklarında onun geri dönmesi için sesler yankılanacaktı. guardiola'nın da barcelona'dan ayrılıp farklı karakterde bir takım çalıştırmayı istemesinin altında yatan sebep kesinlikle mourinho faktörüdür.
kendisinin teknik direktörlük hayatından daha fazla bahsetmeyeceğim. yalnızca şunu söylemek isterim ki bir futbol izleyicisi olarak bu adamın saha kenarında yaptıkları, basın demeçleri, kendi oyuncusu olsa bile birileriyle çatışması bana büyük bir zevk veriyor.
-kendisine takımın yorgun olup olmadığı sorulduğunda ; yorgun mu? günde 15 saat çalışıp ayda birkaç yüz euroyla evine dönen baba yorgun olur, biz değil... cevabıyla onu ve futbolu bir kez daha seviyorum.
-son dakikada atılan golden sonra onunla birlikte ben de halıda kayıyorum.
http://live.sporx.com/...nzetmesi-5618243.jpg
-hakemin inter'e art arda 2 kırmızı kart vermesi sonrası onun birlikte ben de kelepçe hareketi yapıyorum.
http://1.bp.blogspot.com/...urinho-575tfu784.jpg
-o kupaları kazandıkça, ona olan saygım her geçen gün daha da artıyor.
http://static.guim.co.uk/...-lifts-the-C-006.jpg
evet ben bu adamı seviyorum.
http://static.guim.co.uk/...os--Mourinho-006.jpg
http://www.futbolingo.com/...ih-terim-yemekte.jpg
futbol zaten robotların oynadığı bir oyun olsaydı ne zevki olurdu?
günümüzde mourinho'yu sevenler ile sevmeyenleri ayıran çizgi onun egosudur. kimilerine bu durum antipatik gelirken, kimilerine göre egosu onu özel biri yapmaktadır. kimileri mourinho "dünyanın en iyi teknik direktörü ben değilim ama benden daha iyi bir teknik direktör de yok" derken kendinden geçerken, kimileri ona egosu tavan yapmış yavşak demekte. aslında mourinho'nun başarısındaki en büyük etken onun bu bastırılamayan egosudur. mourinho sürekli kendisini en büyük, en popüler görmek istediği için başarılı olmak için bu kadar çabalamakta.
fakat kimsenin inkar edemeyeceği bir nokta var ki kendisi oldukça cesur bir adamdır. bunu zaten “eğer işimin kolay olmasını isteseydim, porto’da kalırdım. güzel mavi koltuk, uefa şampiyonlar ligi kupası, tanrı ve tanrı’dan sonra ben...” demecinden anlayabiliriz. bu durumun en yakın örneği inter'le yaşadığı onca başarıdan sonra "eğer bir antrenör real madrid'i yönetmezse kariyerinde bir eksik kalır" diyerek los galacticos'un başına geçmesidir. fakat şunu kabul etmeliyiz ki real madrid jose mourinho'nun porto, chelsea ve inter'de gösterdiği egosunun yüzde 10'unu bile kabul edemeyecek kadar büyük bir kulüptür*. gönül isterdi ki geçen sene şampiyon yaptıktan sonra madrid'i bıraksın. ancak o her zaman ki gibi bir adım öteyi istedi. geçen seneki o yorucu clasico sonrası oynanan bayern münih maçını kazansalardı, belki de şu an madrid sokaklarında onun geri dönmesi için sesler yankılanacaktı. guardiola'nın da barcelona'dan ayrılıp farklı karakterde bir takım çalıştırmayı istemesinin altında yatan sebep kesinlikle mourinho faktörüdür.
kendisinin teknik direktörlük hayatından daha fazla bahsetmeyeceğim. yalnızca şunu söylemek isterim ki bir futbol izleyicisi olarak bu adamın saha kenarında yaptıkları, basın demeçleri, kendi oyuncusu olsa bile birileriyle çatışması bana büyük bir zevk veriyor.
-kendisine takımın yorgun olup olmadığı sorulduğunda ; yorgun mu? günde 15 saat çalışıp ayda birkaç yüz euroyla evine dönen baba yorgun olur, biz değil... cevabıyla onu ve futbolu bir kez daha seviyorum.
-son dakikada atılan golden sonra onunla birlikte ben de halıda kayıyorum.
http://live.sporx.com/...nzetmesi-5618243.jpg
-hakemin inter'e art arda 2 kırmızı kart vermesi sonrası onun birlikte ben de kelepçe hareketi yapıyorum.
http://1.bp.blogspot.com/...urinho-575tfu784.jpg
-o kupaları kazandıkça, ona olan saygım her geçen gün daha da artıyor.
http://static.guim.co.uk/...-lifts-the-C-006.jpg
evet ben bu adamı seviyorum.
http://static.guim.co.uk/...os--Mourinho-006.jpg
http://www.futbolingo.com/...ih-terim-yemekte.jpg
futbol zaten robotların oynadığı bir oyun olsaydı ne zevki olurdu?