194
avrupa'nın en kötü lideri olarak kapadığımız ligi, çok daha beter olarak açtığımız maç oldu. öküz vursa yıkılmayan, üfleseler yerden kalkmayan eboue ve kafası kopuk tavuk amrabat afrika'ya gidince bayağı umutlanmıştım. galatasaray kadrosunu yine yüce gök oluşturuyordu. hamit sağ beke geçecekti, alındıysa sınayder 10 numara oynayacak, beklenen sol bek transferi de olursa, riera sol açık oynayacaktı. bir hafta daha sabredelim elimize mi yapışırdı canım. alt tarafı taksim'den aşağı kasımpaşa'ya gidecektik.
bağıra çağıra ufuk'u tribüne yollayıp, eray işcan'ı kulübeye aldırdık. görevimiz bitmedi, hayırlısıyla muslera'da bir maç kenara gelirse hayatımın takımı kurulmuş olacak. bu muslera için çok şey söyledim, ama bir şey gözümden kaçmış. çocuklar haklıymış, dünya'nın en büyük kalecisiymiş. ben 43 senedir maç seyrederim, top çatala giderken böyle melun melun bakan, çaresiz seyreden, tüy gibi uçan kaleci seyretmedim. gerçekten giren topu seyretme de dünya'nın en büyük kalecisiymiş, kabul ediyorum. yediği golleri sıradan kaleciler çıkaramazdı. ben de aynı şeyleri söylüyorum zaten, köşeye giden topu çok güzel seyrediyor diye adamımıza 5 bavulla götüremeyeceği kadar para veriyoruz. neyse biz anlamıyoruz zaten futboldan, kaleciden, devam kardeşim, yanıma bir kişi daha alana kadar ye yiyebileceğin kadar. benim için kaleci falan değilsin, benim kalecim şimdilik sana ısınma antrenmanı veriyor, çok yakında sen ona vereceksin. umarım o gün çok geç kalmış olmayız.
18. lig maçını seyrettik. ilk yarı bittiği anda takım daha önce oynadığı 17 maçtan çok daha güzel oynuyordu. selçuk kendi iyi performansını yakalamış, melo orta sahayı tutmuş, riera aklıyla oynuyordu. sabri ise kendi ortalamasının çok üzerinde bir maç çıkarıyordu. klasik martı kovan şutlarını atmıyor, kale arkasına orta yapmıyor, son derece dikkatli oynuyordu. fakat biri vardı ki, taraftarın kanser hücresiydi. 30-40 sene önce olurdu böyle torpilli futbolcular. fosil, zengin yöneticinin kazma oğlu, hocanın akrabasının yeğeni, hocanın karısının komşusunun tanıdığı gibi her takımda fasulyeden oynayan biri bulunurdu. artık eminim emre çolak'ın torpili çok kuvvetli. bu torpil fatih terim'in bizzat kendisi değilse, bilin ki emre çolak, grande'nin mezar kazıcısıdır. mustafa sarp nasıl, reykart'ı tek başına yemişse, bu emre de eleman'ı yiyecektir. umarım yol yakınken biri müdahale eder de galatasaray'dan başka hiç bir takımda limon taşıyamayacak kabiliyette futbolcu olan emre'den kurtuluruz. iş terim'e kaldıysa, inadım inat der, sezon sonuna kadar oynatır, gerekirse galatasaray'ı yakar.
ikinci gol an meselesiydi, çok rahat alabileceği topu emre alamadı, o top gitti gol oldu. kaleye gelen ilk topun gol olma kuralı muslera'nın mukavelesinde yazıyordu anki. önemli değildi, nasıl olsa takım iyi oynuyordu. 2 kişi eksik bile oynasak fark etmezdi, %65 le kapandı ilk yarı. 1-0 önde kapasaydık sorun yoktu. aynı takım devam edecekti, ama 1-1 olmuştu durum. hoca müdahale edecekti oyuna. acaba attığımız gol de kimlerin payı vardı. hoca, tecrübeli hocaydı, daha önce defalarca yapmıştı. sıkıntılı girilen devrede mutlaka oyuncu değiştirmeliydi. oyun iyi olsa gol yer miydi canım.
bayern münih'in bankosu, real madrid'li hamit kasımpaşa'ya karşı beraberliğin sorumlusu ilan edildi. menagement, cinnet geçiriyordu kenarda. atılan golün hazırlayıcısı hamit çıkıp, 10 yıldır patlama yapması beklenen aydın oyuna girdi. kurtalan ekspresiydi sağ tarafımızın. şimdi topu ayağına alır, herkesi çalımlar golünü atar veya attırır, hocaya bir kere daha ben bilirim siz bilmezsiniz dedirtirdi. takımın futbol oynama aklı yarı yarıya düşmüştü ama, hocadan iyi mi bilecektik. 60. dakikaya kalmaz 2 farklı öne geçerdi. fakat beklenen gol bir türlü gelmiyordu. tay burak kötü günündeydi, umut kenarda, umuda yolculuk için hazırlanıyordu. böyle durumlarda umut oyunda, burak kenarda olsa iş kolaydı. gol atamamış, kötü oynayan umut çıkardı iş biterdi. ama bu sefer hocamız umut'u dışarıda bırakarak elmander tercihini kullanmıştı. elmander de gol atmasın mı? hay allah başına iş almıştı hoca. riera'nın kestiği topa mükemmel bir kafa atmıştı elmander. maçın galatasaray adına tek pozisyonuydu cinnet geçiren hoca, yakalamıştı işte elmander'i. o gol de kaçarmıydı? umut olsa atardı, hasan, umut'u hazırlasındı.
kel, ceyhun, sercan devre arasında yollanmış, galatasaray'ın bağırsakları biraz olsun rahatlamıştı. bana sorsalar sırada 10 kişi daha sayarım lağman için. ancak toplu bir lağmanla temizlenirdi galatasaray'ın yediği halt. snaydır'ı bekledik 10 gündür. gerçi gelse bile bu maçta oynamayacaktı. ancak önümüzde bir hamit gerçeği vardı, kasımpaşa'ya karşı oynayamıyordu. snaydır'ın da elazığ'a, karabük' karşı oynayabileceğini sanmıyorum. biz maçımıza dönelim. sol tarafımızdan çok güzel bir gol yemiştik, sıra sağ yanımıza geldi. futbol tanrısı en adaletli tanrıdır. o topu seyir mahalline doğru gönderdi, kalecimiz zaten baş seyirciydi, hepimiz seyrettik.
seyretmeyen hoca, travmayı atlamadı. bir hamle daha yapma ihtiyacı duyuldu . bırakın bu maçı, galatasaray'ı, uzak ara ligin en kötü futbolcusu emre çolak şimdi çıkar diyenler yanıldı. ben yanılmadım, çıkarmaz dedim. yekta oyuna girecekti, düşündüm acaba kim attığımız gole sebep olmuştu. iyi oynayan var mıydı acaba dedim? bana göre selçuk iyi oynuyordu, yanıldım, melo daha iyi oynamış anlaşılan. takımın en iyi 3 adamını çıkartıp, takımın futbol aklını bakırköy'lük yaptı. bu dakikadan sonra bizim kaleye evliyalar geçti. muhtemel bir hezimeti önlediler. bazı iyimser galatasaraylılar, sosyal medya dediğimiz platformda bari berabere kalsak diye fala yattılar. ben de ah bir kazayla galip gelsek diye bilmediğim duaları ettim. futbol tanrısı yutmadı benim yalan dualarımı. eğer yutsaydı da galip gelseydik fatih terim'e büyük saldıracaktım. yenildik de bu yüzden kusuyor demesinler diye elim kolum bağlı, hiç bir şey yazamadım.
büyük maç bir başka olur, bu maça benzemez. bu yüzden umutsuz falan değilim. galatasaray'ın ilk yarı oynadığı oyun bizi uzak ara şampiyon yapar. ancak bir taraftan da bu oyunu acaba şalke maçlarında da oynarmıyız diye de düşünmüyor değilim. korku filmi görür gibiyim. ne güzel devre arası vardı, maçlar yoktu. huzurumuzu cuma gününden kaçıran futbolcular rahat uyuyabilecek misiniz? ben uyuyamayacağım da. saygılar, çocuklar canınız sağ olsun.
bağıra çağıra ufuk'u tribüne yollayıp, eray işcan'ı kulübeye aldırdık. görevimiz bitmedi, hayırlısıyla muslera'da bir maç kenara gelirse hayatımın takımı kurulmuş olacak. bu muslera için çok şey söyledim, ama bir şey gözümden kaçmış. çocuklar haklıymış, dünya'nın en büyük kalecisiymiş. ben 43 senedir maç seyrederim, top çatala giderken böyle melun melun bakan, çaresiz seyreden, tüy gibi uçan kaleci seyretmedim. gerçekten giren topu seyretme de dünya'nın en büyük kalecisiymiş, kabul ediyorum. yediği golleri sıradan kaleciler çıkaramazdı. ben de aynı şeyleri söylüyorum zaten, köşeye giden topu çok güzel seyrediyor diye adamımıza 5 bavulla götüremeyeceği kadar para veriyoruz. neyse biz anlamıyoruz zaten futboldan, kaleciden, devam kardeşim, yanıma bir kişi daha alana kadar ye yiyebileceğin kadar. benim için kaleci falan değilsin, benim kalecim şimdilik sana ısınma antrenmanı veriyor, çok yakında sen ona vereceksin. umarım o gün çok geç kalmış olmayız.
18. lig maçını seyrettik. ilk yarı bittiği anda takım daha önce oynadığı 17 maçtan çok daha güzel oynuyordu. selçuk kendi iyi performansını yakalamış, melo orta sahayı tutmuş, riera aklıyla oynuyordu. sabri ise kendi ortalamasının çok üzerinde bir maç çıkarıyordu. klasik martı kovan şutlarını atmıyor, kale arkasına orta yapmıyor, son derece dikkatli oynuyordu. fakat biri vardı ki, taraftarın kanser hücresiydi. 30-40 sene önce olurdu böyle torpilli futbolcular. fosil, zengin yöneticinin kazma oğlu, hocanın akrabasının yeğeni, hocanın karısının komşusunun tanıdığı gibi her takımda fasulyeden oynayan biri bulunurdu. artık eminim emre çolak'ın torpili çok kuvvetli. bu torpil fatih terim'in bizzat kendisi değilse, bilin ki emre çolak, grande'nin mezar kazıcısıdır. mustafa sarp nasıl, reykart'ı tek başına yemişse, bu emre de eleman'ı yiyecektir. umarım yol yakınken biri müdahale eder de galatasaray'dan başka hiç bir takımda limon taşıyamayacak kabiliyette futbolcu olan emre'den kurtuluruz. iş terim'e kaldıysa, inadım inat der, sezon sonuna kadar oynatır, gerekirse galatasaray'ı yakar.
ikinci gol an meselesiydi, çok rahat alabileceği topu emre alamadı, o top gitti gol oldu. kaleye gelen ilk topun gol olma kuralı muslera'nın mukavelesinde yazıyordu anki. önemli değildi, nasıl olsa takım iyi oynuyordu. 2 kişi eksik bile oynasak fark etmezdi, %65 le kapandı ilk yarı. 1-0 önde kapasaydık sorun yoktu. aynı takım devam edecekti, ama 1-1 olmuştu durum. hoca müdahale edecekti oyuna. acaba attığımız gol de kimlerin payı vardı. hoca, tecrübeli hocaydı, daha önce defalarca yapmıştı. sıkıntılı girilen devrede mutlaka oyuncu değiştirmeliydi. oyun iyi olsa gol yer miydi canım.
bayern münih'in bankosu, real madrid'li hamit kasımpaşa'ya karşı beraberliğin sorumlusu ilan edildi. menagement, cinnet geçiriyordu kenarda. atılan golün hazırlayıcısı hamit çıkıp, 10 yıldır patlama yapması beklenen aydın oyuna girdi. kurtalan ekspresiydi sağ tarafımızın. şimdi topu ayağına alır, herkesi çalımlar golünü atar veya attırır, hocaya bir kere daha ben bilirim siz bilmezsiniz dedirtirdi. takımın futbol oynama aklı yarı yarıya düşmüştü ama, hocadan iyi mi bilecektik. 60. dakikaya kalmaz 2 farklı öne geçerdi. fakat beklenen gol bir türlü gelmiyordu. tay burak kötü günündeydi, umut kenarda, umuda yolculuk için hazırlanıyordu. böyle durumlarda umut oyunda, burak kenarda olsa iş kolaydı. gol atamamış, kötü oynayan umut çıkardı iş biterdi. ama bu sefer hocamız umut'u dışarıda bırakarak elmander tercihini kullanmıştı. elmander de gol atmasın mı? hay allah başına iş almıştı hoca. riera'nın kestiği topa mükemmel bir kafa atmıştı elmander. maçın galatasaray adına tek pozisyonuydu cinnet geçiren hoca, yakalamıştı işte elmander'i. o gol de kaçarmıydı? umut olsa atardı, hasan, umut'u hazırlasındı.
kel, ceyhun, sercan devre arasında yollanmış, galatasaray'ın bağırsakları biraz olsun rahatlamıştı. bana sorsalar sırada 10 kişi daha sayarım lağman için. ancak toplu bir lağmanla temizlenirdi galatasaray'ın yediği halt. snaydır'ı bekledik 10 gündür. gerçi gelse bile bu maçta oynamayacaktı. ancak önümüzde bir hamit gerçeği vardı, kasımpaşa'ya karşı oynayamıyordu. snaydır'ın da elazığ'a, karabük' karşı oynayabileceğini sanmıyorum. biz maçımıza dönelim. sol tarafımızdan çok güzel bir gol yemiştik, sıra sağ yanımıza geldi. futbol tanrısı en adaletli tanrıdır. o topu seyir mahalline doğru gönderdi, kalecimiz zaten baş seyirciydi, hepimiz seyrettik.
seyretmeyen hoca, travmayı atlamadı. bir hamle daha yapma ihtiyacı duyuldu . bırakın bu maçı, galatasaray'ı, uzak ara ligin en kötü futbolcusu emre çolak şimdi çıkar diyenler yanıldı. ben yanılmadım, çıkarmaz dedim. yekta oyuna girecekti, düşündüm acaba kim attığımız gole sebep olmuştu. iyi oynayan var mıydı acaba dedim? bana göre selçuk iyi oynuyordu, yanıldım, melo daha iyi oynamış anlaşılan. takımın en iyi 3 adamını çıkartıp, takımın futbol aklını bakırköy'lük yaptı. bu dakikadan sonra bizim kaleye evliyalar geçti. muhtemel bir hezimeti önlediler. bazı iyimser galatasaraylılar, sosyal medya dediğimiz platformda bari berabere kalsak diye fala yattılar. ben de ah bir kazayla galip gelsek diye bilmediğim duaları ettim. futbol tanrısı yutmadı benim yalan dualarımı. eğer yutsaydı da galip gelseydik fatih terim'e büyük saldıracaktım. yenildik de bu yüzden kusuyor demesinler diye elim kolum bağlı, hiç bir şey yazamadım.
büyük maç bir başka olur, bu maça benzemez. bu yüzden umutsuz falan değilim. galatasaray'ın ilk yarı oynadığı oyun bizi uzak ara şampiyon yapar. ancak bir taraftan da bu oyunu acaba şalke maçlarında da oynarmıyız diye de düşünmüyor değilim. korku filmi görür gibiyim. ne güzel devre arası vardı, maçlar yoktu. huzurumuzu cuma gününden kaçıran futbolcular rahat uyuyabilecek misiniz? ben uyuyamayacağım da. saygılar, çocuklar canınız sağ olsun.