34
rezil yönetilen enfes şehirdir. rezil yönetilmesi yaklaşık 30 yıldır sürer. muhteşemliği ise yüzyıllardır... istanbul'a yazıldığı kadar şiir, kaç şehre yazılmıştır ki? paris'e, belki. moskova'ya olabilir, st.petersburg'a, bağdat'a ve venedik'e bir de... belki.
ancak istanbul hâlâ o muhteşem istanbul mudur, bilmem. berbat yönetilen bu şehirde muhteşemliğinden geriye ne tarihi, ne kültürü kalmıştır: serseri sokakları vardır sadece. kadıköy'de saatler takılmanın keyfini herhalde eskişehir'de alamazdım. eskişehir'i çok seviyorum. hatta bazen, "keşke orada yaşasam" diyorum. ama işte, sonra insanın aklına kadıköy geliyor, maç günleri beyoğlu'nun o curcunası geliyor... nasıl vazgeçer ki insan bu şehirden? kolay değil. belki bir gün giderim, sakin ve 'derli toplu' bir şehre yerleşirim. öyle bir şey olursa, kadıköy'ü ve beyoğlu'nu yüreğimde taşırım yine de. o ikisini yüreğime saklar, attilâ ilhan usta gibi sorarım: "ulan istanbul sen misin / senin ellerin mi bu eller / ulan bu gemiler senin gemilerin mi / minarelerini kürdan gibi dişlerinin arasında / liman liman götüren / ulan bu mazot tüküren bu dövmeli gemiler senin mi"
o da bana "benim" diyemez.
şu an her şeye rağmen diyebiliyor. bir gün diyemezse, ben de o gün giderim.
bir de, her şeyden öte, galatasaray'ımın şehridir. gerçi, türkiye'dir galatasaray ama sarı ile kırmızı ilk önce burada buluşmuştur. iki kıta gibi, iki harikulade renk de burada bir araya gelmiştir.
ancak istanbul hâlâ o muhteşem istanbul mudur, bilmem. berbat yönetilen bu şehirde muhteşemliğinden geriye ne tarihi, ne kültürü kalmıştır: serseri sokakları vardır sadece. kadıköy'de saatler takılmanın keyfini herhalde eskişehir'de alamazdım. eskişehir'i çok seviyorum. hatta bazen, "keşke orada yaşasam" diyorum. ama işte, sonra insanın aklına kadıköy geliyor, maç günleri beyoğlu'nun o curcunası geliyor... nasıl vazgeçer ki insan bu şehirden? kolay değil. belki bir gün giderim, sakin ve 'derli toplu' bir şehre yerleşirim. öyle bir şey olursa, kadıköy'ü ve beyoğlu'nu yüreğimde taşırım yine de. o ikisini yüreğime saklar, attilâ ilhan usta gibi sorarım: "ulan istanbul sen misin / senin ellerin mi bu eller / ulan bu gemiler senin gemilerin mi / minarelerini kürdan gibi dişlerinin arasında / liman liman götüren / ulan bu mazot tüküren bu dövmeli gemiler senin mi"
o da bana "benim" diyemez.
şu an her şeye rağmen diyebiliyor. bir gün diyemezse, ben de o gün giderim.
bir de, her şeyden öte, galatasaray'ımın şehridir. gerçi, türkiye'dir galatasaray ama sarı ile kırmızı ilk önce burada buluşmuştur. iki kıta gibi, iki harikulade renk de burada bir araya gelmiştir.