sabahın köründe bir yazı yazdım, hangi başlığa koyacağımı bilemedim
*---
alıntı ---
pencere önü çiçeği
pencere önünde arkadaştan ayrı
porselen saksıda bir süs çiçeği
evin hanımı her akşamüstü
su ve güneş sunar... entellektüel
pencere önü çiçeğine
ne ansızın yağmur ne gökkuşağı
ne dipdiri sabah, gözyaşı
ne şebnem görmüştür ne kırağı tanır
ama iyi konuşur, bir kitap gibi
rastgele çiçeklere arada bir bakar
cansız cam ardından, tül perdelerden
pencere önü çiçeğine
ne mecburen güneş ne karakış
ne dopdolu bahar ürpertisi
zorlu bir rüzgarla boynu hiç kıvrılmaz
haylaz çocuklarca hiç koparılmaz
gece çökünce açılır lambalar
öteki çiçekler ay ışığındalar
pencere önü çiçeğine
ne ansızın yağmur ne gökkuşağı
ne dipdiri sabah; gözyaşı
futbol yazılarının yer aldığı bir yerde (site deyince garipseyen tipler var) bülent ortaçgil’in ne işi var? yazan dilo olunca böyle atraksiyonlar normal. dilo ne demekse amk (gökmen özdemir yönetiminde yeni spor gazetesi lan, içiniz fesat amk)
bir elemanım var, bugün maçı var diye izin istedi. kızdım ama izni vermemem mümkün mü? hayatım patronlardan iş günü “saat 14:45 vefa stadında maçım var, benim 12:30’da çıkmam şart” diye izin istemekle geçti. izin vermeyen patronla da bir daha karşılaşamadık zaten, o patron arkadaşlarına hala beni anlatıyordur. salak topçu da olamadı diyordur. adam haklı beyler !
neyse, elemanın maç çantasını gördüm “ne var lan çantada” dedim. kramponlu, tekmelik. buraya kadar sorun yok. bir de tayt demez mi. adamın yaşı 23. ulan 23 yaşında adam tayt giyer mi? “suni çimde kayınca saha yakıyor” dedi adam. suni çim mi? ulan biz senelerce zımpara gibi toprak sahalarda oynadık lan. demek ki türk futbolu tesisleşme sorununu atlatıyor, futbolcu ve hocaların zihniyet sorununu aşarsa tutabilene aşk olsun. aşk tabii olsun !
eskiden top oynadığıma vurguyu bilerek ve gıcıklığına yaptım. yazımızın konusu bu nitekim. yazımızın konularından bir diğeri de tribüncü olmak. bu konuya girmeyeceğim, sonra alınıyorlar. şu kadar söyleyeyim “pencere önü çiçeği” olan bazıları tribüne gitmeyi aşağılayıcı bir tavır içindeler. allah akıl fikir versin diyeceğim ama ben olsam zaman saliselerimi harcamazdım.
futbol taraftarlığı açısında “pencere önü çiçeği” diye tabir ettiğim tipler kısaca şunlar : hayatında para verip halı sahada oynamak dışında oynamamış, tuttuğu takım yaşadığı şehirde olmasına rağmen maça nadiren gitmiş tipler. bu özellikler sağlam taraftarı negatif yaftalamak için yetmez tabii ki, bilmiyorum mu sandınız? sorun şu ki; bu tipler top oynamışları ve/veya tribüne giden adamları aşağılayan ve küçük görenler. derdim bunlarla.
çok net biliyorum, bazı lavuklar üstlerine alınacak. hep yaptıkları gibi sanmasınlar kendileri yalnız, bu tiplerin sayıları o kadar çok ki. merak edenler ekşi sözlük, galatasaray sözlük ve ismini bilemediğim diğer internet sitelerine baksın, bunların kilosunun yok pahasına gittiğini görecektir.
efendim futbolun pencere önü çiçeklerinin ağababası hıncal uluç’tur. şezlong taraftarı diyen haklıdır ama bu bile hıncal’a haksızlıktır. ne yazık ki hıncal’ın ne yapmak istediğini anlayamamışların hıncal’a bok atması normaldir. hıncal ilk defa basın tribününde sarı-kırmızı kaşkoluyla oturan adamdır. riyakarlığa karşı durmuş adamdır hıncal. türkiye’de artık sanatçı tayfası tuttuğu takımı rahatça söylüyosa hıncal yüzündendendir. fener stadınının salı pazarı tarafındaki açık tribüne gidip ağzından salyalar saçarak galatasaray’a küfür eden ercan saatçi sorulara “milli takımı tutuyorum” sahtekarlığından hıncal sayesinde kurtulmuştur. şişt ercan, amigo tevfik’i hatırlıyor musun?
yaptığı bunca şeye rağmen hıncal, pencere önü çiçeği olmaktan kurtulamaz. özellikle sahanın içine, tribünün koridorlarına girdiğinde. çünkü bilmez. hiç oralarda bulunmamıştır. hiç bir zaman kanat atkaya kadar ali sami yen kapalısının (sevabıyla, günahıyla) ne anlama geldiğini anlayamaz.
pencere önü çiçekleri için kendi açımdan vurucu cümle “hiç orada bulunmamıştır”. adsl yaygınlaştıktan sonra memlekette herkes genel (genel kelimesi önemli) bilgiye ulaşmaya başladı, kendi fikrini yazacak mecra bulmaya başladı. ekşi sözlük şahane bir örnektir. gelgelelim, uzmanlık gerektiren işlerde genel bilgi asla yetmez. bilgiye ulaşman için ya gerçekten uzman olman gerekir (metin tekin, rıdvan dilmen) ya da bilgiye ulaşman gerekir(mehmet demirkol, bilgin gökberk). örnek vermediğim diğerleri içinde erman toroğlu hariç kimseyi kaale almıyorum. bir de kemal bilgin var ki, bahsettiğim hiç birini kaale almaz. kemal bilgin, ustadır ve asla eğilmemiştir, saygı duymak gerekir.
pencere önü çiçeği tabir ettiklerim için orada burada klavye delikanlısı diyorlar. bu kadar sert olmaya gerek yok yahu, özellikle futbol gibi konularda.
pencere önü çiçeği dediğim adam ne yağmur altında çamur sahada, ne degajda topu göremeyeceği gibi bir güneşte, ne tekmeyi yiyince gidip rövanşını adam olmamıştır. 95 kiloluk stoperle kafaya çıktığında, topa sen vursan ve gol olsa bile o ayı üstüne düştüğünde ne olacağını düşünerek top oynadın mı hiç? mesela servet’in veya ujfalusi’nin üzerine düştüğünü düşün, sırf bu yüzden bile (ki çok daha fazlasını hak ediyor) skoda bacaklı pektemek’e saygı göster.
tribüne gelelim. hadi “cenk dönemi”ni geçelim. burayı okuyanların belki ancak babaları biliyordur. ama yavrum bloglar, forumlar falan her şeyi yazıyorlar. kitaplar bile çıktı yahu. bu ara ne popülerse o kitabın arasına koyup oku, ayıp değil lan. 20 sene sonra telepati grubunda gururla anlatırsın. cenk dönemi marifet değildi. ama zamanın şartları gereği yerine getirildi. peygamber hüseyin, yılmaz başkan, sebo reis, rahmetli optik, pepe metin efsaneleri varsa boşuna değil gençler. bu adamların hepsi önce taraftardır, gerisi hikaye. anlatılan her şeye inanmayın.
lafı çok dolandırdım farkındayım. ama mevzu şudur ki; bir dava için emek vermeyenlerin emek verenleri aşağılamaya çalışmaları büyük terbiyesizliktir yahu. tamam ulan, sen bir şey yapmadın (zaten isteyen yok) ama bari yapanlara bok atma. cem karaca’nın “yarım porsiyonluk aydınlık” şarkısını armağan ediyorum arkadaşlara.
topçu almayı fm’de transfer almak kadar kolay sananlar, 7.32-2.44’e gol atmayı kolay zannedenler, penaltıyı kalecinin kurtardığını düşünenler…siz hayat boyu o golü atamayacaksınız. sizi seviyorum ama ne yazık ki gerçek bu.
aklınızda bulunsun; ne düşünüyorsanız o’sunuz !
sakin ol, hayat senin…
---
alıntı ---
*