derin galatasaray diye dillendirilen mevhumun en önemli odağı kendisidir. (bkz:
duayenler sandığı)'nın en önemli ismi kendisidir. pek bilinmese de inan kıraç değil kendisi galatasaray'ı idare eder. kardeşi can'ı vekil olarak kullanır. kendisi 1927 kardeşi inan ise 1937 doğumludur. kendisi rahmetli turgut özal beklenmedik bir şekilde 1993 yılında vefat etmese süleyman demirel'in cumhurbaşkanı adayıydı.
rahmi koç'un beşiktaş jimnastik kulübüne başkan olmasını 10 yıl boyunca eski mit istanbul daire başkanı rahmetli süleyman seba ile engellemiş son yıllarda ise ailenin küçük şımarık çocuğu ali koç'u, aziz yıldırım ile beraber fenerbahçe'ye başkan olmasını engellemeye devam etmektedir. dahası fenerbahçe'ye ciddi bir kaynak aktarımının önüne geçmektedirler.
aig sıkıntısını gidermek için şirketlerinde 70'li yıllarda getir götür işleri yapan ünal aysal'e emir vermiş bu birleşmeden sonra ise mükafat olarak galatasaray başkanlığının önünü açmıştır. ne var ki ünal aysal galatasaray'ı borca sokup almanya'ya taşımak isteyince ayağını kaydırmıştır. galatasaray ne zaman ciddi sıkıntıya girse ortaya çıkar el atar memleketi idare edenlerden olduğu için de pek ortalarda gözükmez.
kendi ağzından biyografisi şöyledir;
"1927 yılında ankara'nın etimesut'unda şimdiki adı "atatürk orman çiftliği" olan topraklar üstünde dünyaya geldim...babam ali numan kıraç ziraat mühendisiydi ve o yıllarda gazi mustafa kemal'in emrinde "gazi çiftliği"nde görev yapıyordu.
ben, böyle bir ortamda dünyaya gelmekten ötürü iki şekilde ödüllendirilmiş oldum! birincisi, ismimi "can" olarak mustafa kemal paşa vermiş. ikincisi, babamın eskişehir'deki "kuruziraat" çalışmalarından dolayı soyadımız da atatürk tarafından "kıraç" olarak bizlere onur kazandırmış. çocukluğum bütünüyle eskişehir'de çiftlik hayatı içinde geçtiği için "toprak"la kucak kucağa yaşadım! meslek olarak baba uğraşı olan ziraat eğitimini seçmem de bu yaşam şeklinden kaynaklandı. 1946 yılında galatasaray lisesi'ni, 1950 yılında da ankara üniversitesi ziraat fakültesi'ni bitirdim. aynı yıl ankara'da koç ticaret şirketi otomobilcilik şubesi'nde, bernar nahumun "çırağı" olarak çalışma hayatına atıldım.
1949-1950 yıllarında, üniversite öğrencisiyken, türkiye milli talebe federasyonu başkanlığı yaptım.
1952 yılında atatürk ilkelerine bağlı kalınması için yazdığım bir makaleden dolayı "türk halkını isyana teşvikten" sanık oldum... 1960'lı yıllarda izmir ticaret odası yönetim kurulu üyesi olarak "planlı karma ekonomiyi" savundum.
70'li yıllarda, basında ve panellerde "montaj sanayiinin" avukatlığını yaptım. tüsiad'ın kuruluş hazırlıklarını yürüten komitede çalıştım.
80'li yıllarda "koç'un can"ı oldum!
1991 yılında süleyman demirel'in politikaya girme davetini kabul etmeyerek "başkanlık tutkumu" söndürdüm ve 1991 yılı sonunda da kendi isteğim ile kırkbir yıllık "profesyonellik" hayatımı nokta-ladım...
41 yıl insan hayatının uzunca bir bölümünü kapsıyor!
bu yılların benim için önemli ve anlamlı yönü tamamının koç topluluğu'nda geçmiş olmasıdır! insan, bu kadar uzun süre aynı ortam içinde yaşayınca kendisini çevresi ile bütünleştiriyor. bunun içindir ki, zaman zaman, basında çıkan yazılarda beni "koç'un can"ı olarak tanıtmalarından büyük keyif duydum. arkadaşlarım, önümdeki yeni hayata nasıl uyum sağlayacağımı merak ediyorlardı. bazıları "emekli olmaktan vazgeç. köşene çekilip sakin bir hayat yaşamak senin tarzın olamaz!" uyarısı yapmışlardı. bugün, bu arkadaşlarımın, emeklilik hayatını severek, mutluluk içinde yaşadığımı bilmelerini istiyorum.
ben, yöneticilik yaşamımda hem iyi bir dinleyici olmuş hem de değişik fikirleri uzlaştırma becerisi kazanmıştım. böyle bir karakter, insanı, daima özverili olmaya zorluyor. işte, çalışma hayatımın beni en çok yoran tarafı da bu uzlaştırmacı özelliğim olmuştu. bu yüzden, özveriyle çalışmaktan bunaldığımı ve yavaş yavaş kişiliğimin derinliğini kaybettiğimi hissetmeye başlamıştım! artık, bir ömür boyu emek verdiğim, ekmeğini yediğim koç topluluğundan kopma kararımı, hak ettiğim "özgürlüğe kavuşma özlemi" olarak yorumluyordum!
ben, çocukluk ve gençlik yıllarımı, devlet memuru bir babanın sahip olduğu mütevazi şartlar içinde yaşadım. bunun içindir ki, galatasaray lisesi'nde okumuş olmayı "gençlik çağımın lüksü" olarak hatırlarım!
şimdi, kendimi, "sade vatandaşlığı" benimsemiş birisi olarak görüyorum ve koç topluluğu'nda geçen hayatımı "olgunluk çağımın görkemli dönemi" olarak değerlendiriyorum. bu vesileyle, sizin de benim şu duygumu bilmenizi istiyorum. koç ailesinin ve çalışma arkadaşlarımın güvenine sahip olarak ulaştığım makam ve elde ettiğim yetkiler sebebiyle asla büyüklük gururuna kapılmadım şımarıklığın çirkinliğini, kendime, eşime ve çocuklarıma bulaştırmadım. ikbâl yıllarımı böyle onurlu bir çizgide tamamladığım için büyük bir mutluluk duyuyorum.
hayâllerime gelince !
insanlarla ilişki kurmak bana hep heyecan ve keyif vermiştir. insanları anlamaya, onların düşünce dünyalarına ulaşabilmeye daima özlem duymuşumdur. hayatımın bundan sonraki bölümünde; yazarak, konuşarak, insan olmanın zevkini yaşıyorum, özgürlüğün coşkusu ile kucaklaşıyorum. bu duygularla "hayatın yeni sahilinden" sizlere sevgilerimi sunuyorum."
:) ya can bey sizin gibi biri emekli olur da sahillerden selam eder mi:) renktaşlar bilmediğiniz için değil de şu sıfattaki biri ölene kadar mücadeleden vazgeçer mi? takdir sizin...
http://www.martidergisi.com/...-K%C4%B1ra%C3%A7.jpg not: koç ailesini bilmeyenler için etkinlik seviyelerini büyükten küçüğe sıralarsak vefat edenler ve hastalananlar dahil şu şekildedir;
vehbi koç>can kıraç>semahat arsel>sevgi gönül>inan kıraç>rahmi koç>mustafa koç>ömer koç>ali koç şeklindedir...
http://www.cankirac.com/...inan_ve_cankirac.jpg ...ekibe bak amk...sen ne büyüksün galatasaray!