3 numaramız, kaptanımız.
kendisinin formamızla uzun bir kariyeri var, fakat ben sizleri 1999-2000 sezonunun öncesine götüreceğim. hikayenin kahramanı durumundaki bülent korkmaz, bahsedeceğim dönemde henüz 30 yaşında ve 11 yıldır galatasaray a takımı forması giyiyor. bu 11 senenin dört buçuk senesini kaptan olarak geçirmiş. 1999-2000 sezonu öncesine kadar 6 türkiye ligi şampiyonluğu, 4 türkiye kupası şampiyonluğu yaşamış. yine bu dönem içerisinde defalarca milli olmuş. yani son derece parlak bir cv'ye sahip.
bu dönem, kulübümüzün yine maddi açıdan sıkıntılar yaşadığı bir dönem. son derece önemli avrupa maçlarının olduğu 1997-1998 ve 1998-1999 sezonlarında futbolcuların alacaklarını tahsil edemedikleri için idmanlara çıkmadığı bile oluyor. bu süreçte, takım arkadaşlarınının sıkıntılarını dile getiren kaptan bülent'in hem teknik ekiple hem de yönetimle arası açılıyor ve bülent'e uzunca bir süre forma verilmiyor. hatta bosman kurallarının henüz devreye girmediği 1999-2000 sezonu öncesi, o dönemki yönetimimiz kendisi için öyle bir bonservis bedeli belirliyor ki, gitmesi için kapıyı gösterseler bu kadar açık olmaz.
peki bu bonservis bedeli neydi? öncesinde, o dönem anlaşamadığımız diğer oyuncularımızın rakamlarına bakalım.
okan buruk ve
fatih akyel için belirlenen tutar: 2 trilyon 400 milyar.
arif erdem için 1 trilyon 700 milyarlık bedel belirlenmiş. doğru dürüst hiçbir şey vermemiş
ufuk talay için 400 milyarlık bonservis koymuşuz. yani bu rakamları veren kulüpler, kendilerini de ikna ederse futbolcuları kadrosuna katacak. bülent korkmaz için yönetimimizin belirlediği bedelse 300 milyar. bu rakam, o kariyere sahip bir futbolcu için son derece düşük bir rakam. örneğin; yetenek, kariyer ve karizma olarak abisinin çok çok altında olan
mert korkmaz, aynı transfer döneminde kulübü kocaelispor tarafından 500 milyar bedelle satış listesine koyulmuştu. bülent korkmaz gibi savunmada oynayan oyuncular üzerinden devam edecek olursak; beşiktaş;
alpay özalan için 2 trilyon 600 milyar,
ali eren beşerler içinse 1 trilyon 500 milyar bonservis bedeli belirlemişti. fenerbahçe; ayağı kırıldığı için uzuca bir süre oynayamayacak olan, hatta dönüp dönmeyeceği bile belli olmayan
uche okechukwu için 600 milyarlık tutar koymuştu. istanbulspor savunmadaki oyuncularından
sead halilagic dost için 2 trilyon,
emre aşık için 1 trilyon; gençlerbirliği ise
tolga doğantez için 750 milyar bonservis belirlemişti. bahsi geçen isimler hiçbir takımla anlaşamazsa, belirlenen bonservis bedelinin beşte birine takımında kalacaktı.
bu arada şunu belirteyim. siirt jetpaspor'un futbolculara trilyonları basıp transfer ettiği dönemden bahsediyoruz.
sergen yalçın'ı,
alpay özalan'ı,
hamza hamzaoğlu'nu kadrosuna katan fadıl akgündüz'ün siirt jetpaspor'u, bülent korkmaz'ı da kadrosuna katmak istemişti elbette. ankaragücü ve bursaspor'da bülent'i transfer etmek istemiş, hatta bu konuda yönetimimizle de anlaşmıştı. lakin bülent hiçbir takımla anlaşmadı ve galatasaray'da kaldı. bosman kuralları öncesine göre, kendisi için belirlenen bonservisin beşte birini yani 60 milyarı alarak bizde devam etti. yani futbol dünyası için nerdeyse bedavaya oynadı. oynadı diyorum ama fatih terim belli bir noktaya kadar kendisine nerdeyse hiç forma vermedi.
peki ne oldu da bülent korkmaz formayı kaptı?
20 ekim 1999 galatasaray chelsea maçı nasıl galatasaray için dönüm noktasıysa, bülent korkmaz için de aynen öyledir. bu maçın oynandığı tarihe kadar 9 türkiye ligi maçı oynanmış, bülent korkmaz bu maçlardan sadece ikisinde maç kadrosuna girebilmiş, toplamda da 115 dakika oynamıştı. şampiyonlar ligi'ndeki 4 maçın hiçbirinde de maç kadrosunda yer almamıştı. fatih terim; üçlü savunmanın solunda, dörtlü savunma oynatırsa göbekte ve zaman zaman orta sahada
ahmet yıldırım'a forma veriyordu. ahmet yıldırım da gayet iyi topçuydu, lakin fazlasıyla ağırdı. savunmada sıkça beraber oynadığı isimlerden
gheorghe popescu da bu durumdan muzdarip olup chelsea maçından sonra terim'e bunu ve bülent korkmaz'la oynamak istediğini iletince (ki bunu popescu da bülent de çeşitli röportajlarında dile getirmiştir) terim ahmet'i tamamen orta sahaya çekip savunma için devreye bülent'i sokmuş, önce kupa maçlarında, sonra yavaş yavaş lig maçlarında ve nihayetinde de avrupa maçlarında bülent'i takıma yerleştirmiştir. ahmet yıldırım da bu duruma biraz alınmış ve popescu'ya bir dönem mesafeli kalmıştır. sonrasında lucescu da kendisini oynatmayınca beşiktaş'ın yolunu tutmuş ve beşiktaş'a gider gitmez lucescu'yu "adını dahi anmak istemediğim adam" tanımlamasıyla eleştirmiştir. fakat kader ağlarını örünce ahmet yıldırım - mircea lucescu ikilisi beşiktaş'ta yeniden bir araya gelmiş ve bir dönem beraber de çalışmışlardır. ama hala birbirlerini sevmezler, konu çok uzadığı için merak edenlere google'a "lucescu ahmet yıldırım" yazarak aramalarını öneririm. :) dediğim gibi, konu çok uzadı ama bülent korkmaz da öyle kısaca anlatılacak bir adam değil. :)