1
yeni farkettiğim yazısı ile beni şaşırtmış yazardır..
---------------------------------------------
futbolun da 1 mayıs'ı kutlu olsun
bugün 1 mayıs. resmi kayıtlara göre (artık) emek ve dayanışma, tarihi kayıtlara göre de işçinin, emekçinin bayramı. oysa bu bayramı zehretme üzerine kurulu bir hayat yaşıyoruz her gün. emek kalesi gol üstüne gol yiyor, dayanışmaya çalışanlar sürekli ofsayda düşürülüyor. nitekim, bugün de elimiz yüreğimizde bekliyoruz. umuyoruz ki, bugün bu yazıları yaşlı/gazlı gözlerle okumuyoruzdur. umuyoruz ki, şu memlekette adına uzun bir zaman sonra bayram denilen gün, cerrahi’ müdahalelerle, joker’ sırıtışlı vali beyin, görüntüleri açıklamaktan uzak resmi’ açıklamalarıyla bitmiyordur. ve krizin herkesi iki büklüm
yaptığı günde adına yaraşır bir diklenmenin onuruyla sokaklar dolmuştur. gömleğinin
rengine, bordrosundaki miktara, kaydına kuyduna bakmadan emeğiyle yaşayan herkesin bayramını kutlarım.
peki, bütün bunların futbolla ne alakası var? olmaz olur mu? futbolun da işçisi var, dayanışması var, emeği var. bol bol sömüreni, yığınlarca sömürüleni var. dışarıdan bir şov bizinıs’ olarak görünen oyunun içinde yoksulu var, hırsızı var, dökülen her terde emek mücadelesinin izleri var. madem gün 1 mayıs. biz de bıkmadan, usanmadan emeğin futboldaki hakkını savunalım. işte size bugünün hatırına futbolun emek sorunlarından bir demet.
* en kolayından, en bilineninden başlayalım ve çok söylendi diye kısa geçelim. evet, türkiye’de futbolcuların bir sendikası yok. oysa dünyanın en çok para basan iki ligi olan nba’de ve premier league’de var. shaquille o’neal’in de greve gitmişliği var, david beckham’ın da. üstelik bir pop ikon olan ikincisini greve götüren şey sadece kendi cebine girecek para değil. oysa misak-ı milli’de her yıl yüzlerce futbolcunun sözleşmesi haksız nedenle feshedilirken, birileri amatör liglerde 30 yaşın üstüne futbolu men etmeye çalışırken, kulüpler keyfine göre uygulamalarla başarısızlığı futbolcu ve teknik adamlara mal edip cezalar yağdırırken, pek çok genç yetenek sözleşmeyi uzatmıyor diye kadro dışı kalırken kimsenin çıtı çıkmıyor. düşünün tff bünyesinde 1.5 sene önce kurulan uyuşmazlık çözüm kurulu’na iş sözleşmesinden doğan ihtilaflar kaynaklı başvuruların sayısı bini aşmış durumda.
* futbolcuların sadece parasal sorunları yok. sağlık hizmetleri, malulen emeklilik dertleri, sosyal güvenlik hakları, disiplin uygulamalarından doğan haksızlıklarla ilgili de pek çok sorunu var. ama başvuracak kimseleri, ön ayak olacak bir kurumları yok. pratikte süreç en basitinden şöyle işliyor. alt liglerde (artık üst liglerde de, bkz. bataktaki süper lig kulüpleri) hedefinden kopan kulüp futbolcuların ödemesini yapmıyor. önce bin bir dalavereyle (sen bizim çocuğumuzsun, bizde kimsenin parası kalmaz vs.) oyalama politikaları, ardından da tehditkâr eğilimler başlıyor. dava açarsan başka takımda top oynayamazsın deniyor. çünkü hakkını aramak, senin sabıkan oluyor. yetmiyor, birtakım mevki sahibi insanlar her yerde işe taş koyuyor. aylarca parasını alamayan oyuncu mart ortasını gördüğünde şu gerçekle yüzleşiyor: “şimdi feshedersem transfer yapamam. oynamazsam, antrenman yapmazsam formda kalamam. geleceğim kararır.” sonuç: tıpış tıpış oynayacaksın ve susacaksın.
* futbolu futbolcular oynuyor. teknik adamlar da yönetiyor. oysa futbola dair alınan kararların hepsini yöneticiler alıyor. tff genel kurulu 267 kişiden oluşuyor. bunun 236’sı kulüp yöneticisi. son genel kurul’da oy kullanabilecek teknik direktör sayısı dörttü. futbolcu sayısı ise 2 (yazıyla iki). biri dernek başkanı şeren. diğeri ise tüm bürokratik zorlukları aşabilecek kritere sahip olan tek isim, bülent korkmaz. çünkü futbolcuların genel kurulda oy kullanabilmesi için en az 75 kez milli ve altı ay öncesine dek futbolu bırakmış olması gerekiyor. 75 kez milli olabilen beş oyuncu var zaten. o tarihte hakan şükür, rüştü, tugay futbolu bırakmamıştı. ogün de federasyonda çalışıyordu. yani aykut’un, rıza’nın, cüneyt’in, tolunay’ın, hatta lefter’in, can bartu’nun, vedat okyar’ın futbolun geleceğini belirleme hakkı yok, ama dün yönetime gelen cebi şişkinlerin var.
şimdi sorarım size. 1 mayıs’ta alanları doldurmak futbolcuların da hakkı değil mi? oyunun assolisti olarak üretimden gelen’ güçlerini neden kullanmazlar? hele de ikame edilmeleri bu kadar imkânsızken. hele hele, amerikalı ve avrupalı milyarder meslektaşları bile kutlarken. gönül ister ki bu akşam hacettepe-galatasaray maçında takımlardan biri 1 mayıs pankartı taşısın, futbolculardan biri çıksın, şu güzel gün için iki kelam etsin. bir gün olur elbet! ne diyor o güzelim marş “ancak bu böyle gitmez / sömürü devam etmez / yepyeni bir hayat gelir / bizde ve her yerde.”
http://www.radikal.com.tr/...amp;ArticleID=933811
---------------------------------------------
futbolun da 1 mayıs'ı kutlu olsun
bugün 1 mayıs. resmi kayıtlara göre (artık) emek ve dayanışma, tarihi kayıtlara göre de işçinin, emekçinin bayramı. oysa bu bayramı zehretme üzerine kurulu bir hayat yaşıyoruz her gün. emek kalesi gol üstüne gol yiyor, dayanışmaya çalışanlar sürekli ofsayda düşürülüyor. nitekim, bugün de elimiz yüreğimizde bekliyoruz. umuyoruz ki, bugün bu yazıları yaşlı/gazlı gözlerle okumuyoruzdur. umuyoruz ki, şu memlekette adına uzun bir zaman sonra bayram denilen gün, cerrahi’ müdahalelerle, joker’ sırıtışlı vali beyin, görüntüleri açıklamaktan uzak resmi’ açıklamalarıyla bitmiyordur. ve krizin herkesi iki büklüm
yaptığı günde adına yaraşır bir diklenmenin onuruyla sokaklar dolmuştur. gömleğinin
rengine, bordrosundaki miktara, kaydına kuyduna bakmadan emeğiyle yaşayan herkesin bayramını kutlarım.
peki, bütün bunların futbolla ne alakası var? olmaz olur mu? futbolun da işçisi var, dayanışması var, emeği var. bol bol sömüreni, yığınlarca sömürüleni var. dışarıdan bir şov bizinıs’ olarak görünen oyunun içinde yoksulu var, hırsızı var, dökülen her terde emek mücadelesinin izleri var. madem gün 1 mayıs. biz de bıkmadan, usanmadan emeğin futboldaki hakkını savunalım. işte size bugünün hatırına futbolun emek sorunlarından bir demet.
* en kolayından, en bilineninden başlayalım ve çok söylendi diye kısa geçelim. evet, türkiye’de futbolcuların bir sendikası yok. oysa dünyanın en çok para basan iki ligi olan nba’de ve premier league’de var. shaquille o’neal’in de greve gitmişliği var, david beckham’ın da. üstelik bir pop ikon olan ikincisini greve götüren şey sadece kendi cebine girecek para değil. oysa misak-ı milli’de her yıl yüzlerce futbolcunun sözleşmesi haksız nedenle feshedilirken, birileri amatör liglerde 30 yaşın üstüne futbolu men etmeye çalışırken, kulüpler keyfine göre uygulamalarla başarısızlığı futbolcu ve teknik adamlara mal edip cezalar yağdırırken, pek çok genç yetenek sözleşmeyi uzatmıyor diye kadro dışı kalırken kimsenin çıtı çıkmıyor. düşünün tff bünyesinde 1.5 sene önce kurulan uyuşmazlık çözüm kurulu’na iş sözleşmesinden doğan ihtilaflar kaynaklı başvuruların sayısı bini aşmış durumda.
* futbolcuların sadece parasal sorunları yok. sağlık hizmetleri, malulen emeklilik dertleri, sosyal güvenlik hakları, disiplin uygulamalarından doğan haksızlıklarla ilgili de pek çok sorunu var. ama başvuracak kimseleri, ön ayak olacak bir kurumları yok. pratikte süreç en basitinden şöyle işliyor. alt liglerde (artık üst liglerde de, bkz. bataktaki süper lig kulüpleri) hedefinden kopan kulüp futbolcuların ödemesini yapmıyor. önce bin bir dalavereyle (sen bizim çocuğumuzsun, bizde kimsenin parası kalmaz vs.) oyalama politikaları, ardından da tehditkâr eğilimler başlıyor. dava açarsan başka takımda top oynayamazsın deniyor. çünkü hakkını aramak, senin sabıkan oluyor. yetmiyor, birtakım mevki sahibi insanlar her yerde işe taş koyuyor. aylarca parasını alamayan oyuncu mart ortasını gördüğünde şu gerçekle yüzleşiyor: “şimdi feshedersem transfer yapamam. oynamazsam, antrenman yapmazsam formda kalamam. geleceğim kararır.” sonuç: tıpış tıpış oynayacaksın ve susacaksın.
* futbolu futbolcular oynuyor. teknik adamlar da yönetiyor. oysa futbola dair alınan kararların hepsini yöneticiler alıyor. tff genel kurulu 267 kişiden oluşuyor. bunun 236’sı kulüp yöneticisi. son genel kurul’da oy kullanabilecek teknik direktör sayısı dörttü. futbolcu sayısı ise 2 (yazıyla iki). biri dernek başkanı şeren. diğeri ise tüm bürokratik zorlukları aşabilecek kritere sahip olan tek isim, bülent korkmaz. çünkü futbolcuların genel kurulda oy kullanabilmesi için en az 75 kez milli ve altı ay öncesine dek futbolu bırakmış olması gerekiyor. 75 kez milli olabilen beş oyuncu var zaten. o tarihte hakan şükür, rüştü, tugay futbolu bırakmamıştı. ogün de federasyonda çalışıyordu. yani aykut’un, rıza’nın, cüneyt’in, tolunay’ın, hatta lefter’in, can bartu’nun, vedat okyar’ın futbolun geleceğini belirleme hakkı yok, ama dün yönetime gelen cebi şişkinlerin var.
şimdi sorarım size. 1 mayıs’ta alanları doldurmak futbolcuların da hakkı değil mi? oyunun assolisti olarak üretimden gelen’ güçlerini neden kullanmazlar? hele de ikame edilmeleri bu kadar imkânsızken. hele hele, amerikalı ve avrupalı milyarder meslektaşları bile kutlarken. gönül ister ki bu akşam hacettepe-galatasaray maçında takımlardan biri 1 mayıs pankartı taşısın, futbolculardan biri çıksın, şu güzel gün için iki kelam etsin. bir gün olur elbet! ne diyor o güzelim marş “ancak bu böyle gitmez / sömürü devam etmez / yepyeni bir hayat gelir / bizde ve her yerde.”
http://www.radikal.com.tr/...amp;ArticleID=933811