1710
ah be adnan polat... şu kulübü ne kadar "çocukça" yönettiğini kaç kere daha ispatlayacaksın, merak ediyorum doğrusu.
"yeniden yapılanma", "birleşme" adı altında, transfer konusunda bu takıma çağ atlatmış birini, onu geçtim; bizim gibi sevinen, bizden, içimizden birini, bir yöneticiyi değil; adeta bir abiyi kulüpten kopardın önce. haldun üstünel'i...
keita'yı yolladın bu kulüpten. önceleri anlamadık ne olduğunu. sonra çıkıp, "yaptıkları, bir galatasaray oyuncusuna yakışır cinsten değildi. galatasaray forması sorumluluk ister." açıklamasını yaptın. sindirdik bir nevi.
bir süre sonra, dünya futbol tarihine adını altın harflerle yazdırdın belki de, kendi oyuncusuna gelen resmi teklifi, internet sitesinden yayınlayan ilk kulüp başkanı olarak. hayır, neyi, kime ispatlamaya çalışıyorduk ki biz? "baak, inanmıyordunuz, alın işte arda'yı istiyolar yeaaa!" dercesine, bir çocuk gibi davrandın adeta. kendince basınla aşık attın.
frank rijkaard için, sene sonunda durum ne olursa olsun, yeni sözleşme önereceğini belirttin çok kesin bir ifadeyle. o frank rijkaard, değil sezon sonunu; devre arasını bile göremedi.
laf futbol takımının başarısızlığına geldiğinde, en sevmediğim şeyi yaptın hep; "şanssızlık" kelimesinin arkasına sığınarak. ben bunu kahvede söylesem yaka paça dışarı atılırım belki. ama sen hiç görmedin, takımda 2 sene boyunca baros haricinde forvet oyuncusu olmamasını. ya da görmek istemedin.
elano'yu gönderdin sonra. bir kez daha dünya futbol tarihine geçecek komiklikte hem de... öyle belliydi ki yaptığının ne kadar saçma olduğunu fark ettiğin; açıklama bile buram buram beceriksizlik kokuyordu. alay konusu oldun, ödemediği sözleşme bedeliyle kâra geçen ilk kulüp başkanı olarak.
kazım kazım katıldı sonra bu kulübe. evet, o kazım. yaptıklarını anlatmaya lüzum yok, dilim de varmıyor zaten. koyan kazım değildi aslında bu taraftara. koyan, keita'ydı. çok sevdi bu taraftar onu. fakat sen "disiplinsizlik"le suçladığın keita'yı gönderirken, hagi'nin istediği kazım için "bu kulübün belli bir duruşu var." demedin, ya da diyemedin. bir kez daha tükürdüğünü yaladın. kazım'ın transferinin açıklanmasında da her satır arasında yüz kızarıklığın gizliydi senin. öyle ki; kazım transferini bile satır aralarına sıkıştırmıştın, utancından, yüz kızarıklığından.
40-50 yılda bir stat yapar bir kulüp. belki de daha uzun bir sürede... demem o ki; sen bir stadı çocukluğunda görürken; bir sonrakini ömrünün sonlarına doğru ya görürsün, ya göremezsin. ve böyle bir şerefe, sen, galatasaray spor kulübü başkanlığındayken nail oluyorsun. deprem olsa, orada ölmeyi yeğleyecekken; "başbakan ayrıldı" bahanesiyle stadın açılışında bile bulunmuyorsun tam olarak. ve evet, tekrar ediyorum: galatasaray spor kulübü başkanıyken.
kabahatler, kabahatleri getiriyor, gün geçtikçe batıyorsun. "özrü kabahatinden büyük" deyimi seninle özdeşleşiyor; ve bu sefer de yüzlerce, binlerce galatasaray taraftarını provokatörlükle suçluyorsun, galatasaraylılıklarına laf atıyorsun.
kendi stadında, en çok emeği geçen isimlerden "özhan canaydın"ın kemikleri sızlatılıyorken, sesini bile çıkaramıyorsun başbakanın hatrına. yetmiyor; onaylıyorsun da tüm söylenenleri.
sayamıyorum artık hepsini. bu kadar kısa dönemde, bu kadar olumsuz işi bir arada sunabilen bir yönetim daha görmedi bu gözler.
yolun sonu... lütfen, bırak, git artık. evet olmadı seninle. ve zorladığın her gün, biraz daha batıyorsun.