öyle hüngür hüngür ağlama gibi bir durum sadece galatasaray için değil, genel olarak pek başıma gelmiyor. ancak böyle gözlerin dolması olsun, hafif bir hıçkırık refleksi olsun tezahür etmiyor değil tabi. insanız. bu bağlamda üzüntü kaynaklı olarak kesinlikle beraberlik halinde grup lideri olacağımız ancak bireysel hata sonucu yediğimiz tek golle mağlup olarak avrupa'ya grup ikincisi olarak veda ettiğimiz
9 aralık 1998 athletic bilbao galatasaray maçı sonrası; sevinç kaynaklı olarak ise
14 mayıs 2006 galatasaray kayserispor maçını kazanmamızla
14 mayıs 2006 denizlispor fenerbahçe maçının bitmesi arasında geçen yaklaşık 10-12 dakika arası sürede biriken adrenalinin bir anda boşalması ile gözlerimi silme ihtiyacı hissettiğim anlardır. bu iki maçın üzüntüsü ve sevincini sonrasındaki birkaç gün belki bir hafta taşımaya devam ettiğimi hatırlıyorum.
bunların dışında tekrarını izlediğimde gözlerimin dolduğu maçlar mevcut. örneğin
20 ekim 1993 manchester united galatasaray maçında aldığımız gollü beraberliğe yaşadığımız sevinci gün itibariyle
* 34-35 yaşın altındaki birinin algılaması için dönemin ruhunu anlamak için fazlasıyla çaba sarfetmesi gerek. çok zor. on ikinci dakikada 2-0 geriye düştüğümüzde maçı anlatan spikerin ses tonundaki çaresizliğini (yine 8 yiyeceğiz anasını satayım alt metni), bir gol bulduktan sonra ise "öyle 20 dakikada 3 gol 4 gol yok, galatasaray direnecek!" feryadını, "değil şımaykıl bütün maykıllar gelse o topu ordan alamazdı" olarak fırlayan çocuksu sevincini koca koca adamlarla zıplayarak yaşamak paha biçilmez bir duyguydu. tekrar izleyince tüm bu duygular topyekün geri geliyor. akıyor yani durduramıyorum.