112
seneler bindokuzyüzküsur, üniversite zamanı. ilk iş olarak öğrendim ki, rektörlük kupası adıyla fakülteler arası maçlar oynanıyor. takım nasıl yapılıyor, kim yapıyor falan bilmiyorum. bir gün panoda bir ilan : "fakülte takımı seçmesi şu gün, şu saatte (bkz: 56) sahasında yapılacaktır, şu saatte kantin önünde bulunulması rica olunur." güzel. tam beklediğim şey.
tam zamanında belirtilen yerde omuzumda malzeme çantam bekliyorum. bir abi geldi*, dedi ki "senden başka seçme için gelen yok, erteleyeceğiz.". "kimsin, nesin, nerede oynadın" falan filan diye de sordu. gencim ama cv iş yapar. neyse, ikinci seçme günü geldi, ben yine hazır kıta bekliyorum. yine benden başkası yok. yine seçme yapılmadı. yine kaptanla oturduk konuştuk.
aradan 2-3 gün geçti, kaptan beni buldu, "yarın maç var geliyorsun" dedi. usta, adam beni hiç izlemedi, sırf anlattıklarımdan beni kadroya çağırdı.
maça gittik, o zamanlar ayazağa'da toprak saha var, 8'erlik oynanıyor maçlar. bir de baktım beni ilk 8'de oynatıyorlar. ilk maçım, elimden geleni yaptım. 2 gol, 3 gol pası ile. maçı da kazandık mı? maçtan sonra sanki şampiyon olmuşuz gibi bir sevinç. ulan dedim ne oluyor. meğer işletme pek maç falan kazanamazmış. zaten ilerleyen zaman içinde bunu ben de net şekilde öğrendim, gelen çakıyor, giden çakıyor usta. bu ilk maç mevzusu, "başarılarımdan" biridir ama anlatacağım daha başka bir şey.
ilerleyen zamanda kısa sürede takımın kaptanı ben oldum. captano da o zamanlardan kalmadır. kolumda kaptanlık bandı niyetine batik fularla saha çıkıyorum, artiz gibi.
normalde itü'de her takımın sorumlusu bir hoca olur, kaptan olduktan sonra futbol takımının resmi sorumlusu beni göstermeye başladı fakülte.
sanki profesyonel bir takım gibi çok ciddi seçmeler yaptım. bir kadro kurdum ki, yok böyle bir şey. nasıl diyorlar, çok iyi bir jenerasyon yakaladık. yakaladık da, bunların içinde sadece 1 tanesi amatör kümede top oynuyordu. diğerleri bildiğin halı saha topçusu.
bu kadroyu aldım, ciddi ve sıkı idmanlar yaptık. idman yapamıyorsak, boş sınıflarda tahtada dersler yaptık. şahane orta saha adamları buldum, ben de geçtim liberoya. sadece kaleci sıkıntımız var. kalecimizi hepiniz tanırsınız, kadıköyde kafası yarılan hakem, tacconi.
maçlar başladı, herkesi yeniyoruz. itü'de sarsıntı oldu tabii. usta nasıl olmasın, itü'deki öğrencilerin hepsi erkek. konservatuar, mimarlık, işletme ve biraz da fen edebiyatta kız var. biz böyle takımla yürüyoruz, millet gıcık oluyor. bizim maçlarda tribünler full çekmeye başladı. maçlara kızlar gelmiyor, yanlış anlaşılmasın.
geldik yarı finale. rakip elektrik-elektronik. maçı 2-1 kaybettik. 8'erlik sahada, ofsayt falan yok, çekişmeyi düşünün. elektrik şahane bir takımdı. vallahi üçüncülük maçında kimi yendiğimizi hatırlamıyorum bile ama elektrik şampiyon oldu, onu hatırlıyorum.
ertesi sene yine aynı kadro. bu sefer finale çıktık, karşımızda yine elektrik. yarı finalde en iyi adamımız kırmızı gördü finalde yok. işler kızıştığında savunmayı bırakıp ileri çıktığım adam final maçına gelmedi. maçtan 2 saat öncesine kadar geliyorum diyen adam, gelmedi. ve bunu hayatı boyunca taktığım sahte lakabıyla ödemeye devam ediyor. öyle ki, adam çok önemli bir görevde şu anda, iş arkadaşları bile sahte diyor. haketti puşt.
maçı hiç hatırlamıyorum, bir farkla yenildiğimizi hatırlıyorum. elektrik yine şampiyon oldu. bundan sonra 5 sene arka arkaya şampiyon oldular zaten.
bizim takım dağıldı, çocuklar okullarını bitirdiler.
biz o zaman işletme fakültesinin daha iyi bir derece yapamayacağına inanmıştık. ama işletme aradan 15 sene geçtikten sonra itü'de şampiyon oldu. 15 sene de az değil be abi. işte bu en önemli başarı hikayelerimden biridir. dikkat ettiyseniz, topa şöyle vurdum gol oldu falan şeyler yok. ben bir takımı hiç yoktan yukarılara çıkarmıştım. itü'de ikincilik, büyük başarı.
bu arada, hayatında resmi maça çıkmamış bir çok adamı, amatör ligde oynayan futbolcu yaptım, itü'nün kulüp takımına aldım. itü'nün öğrenci takımına zaten aldım, kadroyu ben yapıyordum yahu.
ben okulu bitiremedim usta, uzadı okul. azıcık dersim var okula gittiğim yok, çalışıyorum. bir gün aradılar kaptan fakülte maçı var. iyi de bana ne lan, ben bıraktım o işleri. ille de gel. peki dedik, işten izin alıp gittik.
devre arasında bir abi geldi, işte ben bilmem kim**, itü öğrenci takımının hocasıyım, size çok iyi referanslar geldi, ilk devreyi de izledim, sizi de takımda görmek isterim kaptan olarak. soçi'ye, bulgaristan'a maçlara gideceğiz dedi. hocam sağolun ama ben artık çalışıyorum, kusura bakmayın dedim.
normalde böyle bir teklifi reddetmiş olmaktan pişman olurdum, nedense hiç olmadım. hala pişman değilim.
bir gün gelecek, beyler ben artık halı sahada yokum diyeceğim, sanırım o zaman da pişman olmayacağım. gerçi toka gibi oynadıktan sonra 60 yaşına kadar oynarım lan.*
derlerdi ki, futbolcu kocayınca çenesine vurur. doğruymuş.
tam zamanında belirtilen yerde omuzumda malzeme çantam bekliyorum. bir abi geldi*, dedi ki "senden başka seçme için gelen yok, erteleyeceğiz.". "kimsin, nesin, nerede oynadın" falan filan diye de sordu. gencim ama cv iş yapar. neyse, ikinci seçme günü geldi, ben yine hazır kıta bekliyorum. yine benden başkası yok. yine seçme yapılmadı. yine kaptanla oturduk konuştuk.
aradan 2-3 gün geçti, kaptan beni buldu, "yarın maç var geliyorsun" dedi. usta, adam beni hiç izlemedi, sırf anlattıklarımdan beni kadroya çağırdı.
maça gittik, o zamanlar ayazağa'da toprak saha var, 8'erlik oynanıyor maçlar. bir de baktım beni ilk 8'de oynatıyorlar. ilk maçım, elimden geleni yaptım. 2 gol, 3 gol pası ile. maçı da kazandık mı? maçtan sonra sanki şampiyon olmuşuz gibi bir sevinç. ulan dedim ne oluyor. meğer işletme pek maç falan kazanamazmış. zaten ilerleyen zaman içinde bunu ben de net şekilde öğrendim, gelen çakıyor, giden çakıyor usta. bu ilk maç mevzusu, "başarılarımdan" biridir ama anlatacağım daha başka bir şey.
ilerleyen zamanda kısa sürede takımın kaptanı ben oldum. captano da o zamanlardan kalmadır. kolumda kaptanlık bandı niyetine batik fularla saha çıkıyorum, artiz gibi.
normalde itü'de her takımın sorumlusu bir hoca olur, kaptan olduktan sonra futbol takımının resmi sorumlusu beni göstermeye başladı fakülte.
sanki profesyonel bir takım gibi çok ciddi seçmeler yaptım. bir kadro kurdum ki, yok böyle bir şey. nasıl diyorlar, çok iyi bir jenerasyon yakaladık. yakaladık da, bunların içinde sadece 1 tanesi amatör kümede top oynuyordu. diğerleri bildiğin halı saha topçusu.
bu kadroyu aldım, ciddi ve sıkı idmanlar yaptık. idman yapamıyorsak, boş sınıflarda tahtada dersler yaptık. şahane orta saha adamları buldum, ben de geçtim liberoya. sadece kaleci sıkıntımız var. kalecimizi hepiniz tanırsınız, kadıköyde kafası yarılan hakem, tacconi.
maçlar başladı, herkesi yeniyoruz. itü'de sarsıntı oldu tabii. usta nasıl olmasın, itü'deki öğrencilerin hepsi erkek. konservatuar, mimarlık, işletme ve biraz da fen edebiyatta kız var. biz böyle takımla yürüyoruz, millet gıcık oluyor. bizim maçlarda tribünler full çekmeye başladı. maçlara kızlar gelmiyor, yanlış anlaşılmasın.
geldik yarı finale. rakip elektrik-elektronik. maçı 2-1 kaybettik. 8'erlik sahada, ofsayt falan yok, çekişmeyi düşünün. elektrik şahane bir takımdı. vallahi üçüncülük maçında kimi yendiğimizi hatırlamıyorum bile ama elektrik şampiyon oldu, onu hatırlıyorum.
ertesi sene yine aynı kadro. bu sefer finale çıktık, karşımızda yine elektrik. yarı finalde en iyi adamımız kırmızı gördü finalde yok. işler kızıştığında savunmayı bırakıp ileri çıktığım adam final maçına gelmedi. maçtan 2 saat öncesine kadar geliyorum diyen adam, gelmedi. ve bunu hayatı boyunca taktığım sahte lakabıyla ödemeye devam ediyor. öyle ki, adam çok önemli bir görevde şu anda, iş arkadaşları bile sahte diyor. haketti puşt.
maçı hiç hatırlamıyorum, bir farkla yenildiğimizi hatırlıyorum. elektrik yine şampiyon oldu. bundan sonra 5 sene arka arkaya şampiyon oldular zaten.
bizim takım dağıldı, çocuklar okullarını bitirdiler.
biz o zaman işletme fakültesinin daha iyi bir derece yapamayacağına inanmıştık. ama işletme aradan 15 sene geçtikten sonra itü'de şampiyon oldu. 15 sene de az değil be abi. işte bu en önemli başarı hikayelerimden biridir. dikkat ettiyseniz, topa şöyle vurdum gol oldu falan şeyler yok. ben bir takımı hiç yoktan yukarılara çıkarmıştım. itü'de ikincilik, büyük başarı.
bu arada, hayatında resmi maça çıkmamış bir çok adamı, amatör ligde oynayan futbolcu yaptım, itü'nün kulüp takımına aldım. itü'nün öğrenci takımına zaten aldım, kadroyu ben yapıyordum yahu.
ben okulu bitiremedim usta, uzadı okul. azıcık dersim var okula gittiğim yok, çalışıyorum. bir gün aradılar kaptan fakülte maçı var. iyi de bana ne lan, ben bıraktım o işleri. ille de gel. peki dedik, işten izin alıp gittik.
devre arasında bir abi geldi, işte ben bilmem kim**, itü öğrenci takımının hocasıyım, size çok iyi referanslar geldi, ilk devreyi de izledim, sizi de takımda görmek isterim kaptan olarak. soçi'ye, bulgaristan'a maçlara gideceğiz dedi. hocam sağolun ama ben artık çalışıyorum, kusura bakmayın dedim.
normalde böyle bir teklifi reddetmiş olmaktan pişman olurdum, nedense hiç olmadım. hala pişman değilim.
bir gün gelecek, beyler ben artık halı sahada yokum diyeceğim, sanırım o zaman da pişman olmayacağım. gerçi toka gibi oynadıktan sonra 60 yaşına kadar oynarım lan.*
derlerdi ki, futbolcu kocayınca çenesine vurur. doğruymuş.