27
şimdi öncelikle anlamlara bir göz atalım;" süper": nitelik, nicelik ve derece bakimindan üstün olan * belli bir normun üstünde olan , pekala ligimiz bu sıfatı almış çok güzel
şimdi de bir başka kelime "premier": birinci, ilk; baş, asıl; başbakan.
neden böyle bir karşılaştırmayla başladım kendi ligimizi tarif ederken az çok tahmin etmişsinizdir sanırım. hepimizin bildigi gibi biz türkler yapı itibariyle çok çabuk galeyana gelen yapılan bir icraatın içeriğinden çok görüntüyü ve şekli seven bir toplumuz ya da bu hale geldik bu kısmı tartışılır.
bunun bir çok örneğini futbol adına vermek bugün çok kolay. olimpiyat stadından tutunda yeni yapılan kayserinin stadı, cap canlı olarak önümüzde duruyor. ikiside birbirinden farksız hediye paketi çok şık duran ama içini açtığınızda bom boş birşey çıktığını görüp şaşırdığınız şeyler gibi. "premier" yukardaki anlamlardan en çok almak istediğim "asıl" anlamı olmuştur. evet biz kendimize süper diyip duralım ama gerçek anlamda kendimizi kandırmaktan öteye gidemiyoruz. neden mi?
bugün bunu her manada söyleyebilirim; futbol kalitesini hiç tartışmayacağım aradaki farkı ekran kartı eskimiş bir bilgisayarla yep yeni alınmış bir bilgisayarda futbol oynamak diye açıklayabiliriz.
ama asıl nedir bizi bu "süper" sıfatını koyduğumuz halde onu haketmeme sebebimiz? işte yukarda bahsettiğim yapımızdan geliyor ; istikrarı sevmiyoruz, sabrımız yok, birbirimize güvenimiz yok, futbolun oyun olduğunun farkında değiliz. futbolun güzelliklerinden başka herşeyi öne çıkarmayı marifet sayıyoruz. ya futbolcularımız? oynamaktan çok yerden kalkmamayı tercih ediyor, hakemleri aldatmayı seviyor, taraftar olarak yenilgiyi kabullenmek diye bir mekanizma gelistirememisiz, hep kucuk cocuklar gibi kazanmak istiyoruz hepsi bizim olsun en ufak haksızlıkta başlıyoruz sövmeye...
diyeceksiniz ki tüm bunların yanında ingilizlerin premier ligi sütten çıkmış ak kaşık mı? belki hayır, onlarında kötü tarafları var holiganizm denen kavram bu ülkeden çıkmış belkide... ama "premier" yani asıl anlamını son damlasına kadar hak ediyor bu lig. cap canlı stadlarıyla (ondan öte sahalarının zeminiyle) yalnız kendi şehir takımlarına gönül veren taraftarlarıyla ligden düşse bile takımlarını ayakta alkışlamalarıyla, yaptırımın adil olmasıyla kendini en çok izlettiren ve tad veren, kalitesinden ödün vermeyen futbolu sevdiren ligdir.
şimdi de bir başka kelime "premier": birinci, ilk; baş, asıl; başbakan.
neden böyle bir karşılaştırmayla başladım kendi ligimizi tarif ederken az çok tahmin etmişsinizdir sanırım. hepimizin bildigi gibi biz türkler yapı itibariyle çok çabuk galeyana gelen yapılan bir icraatın içeriğinden çok görüntüyü ve şekli seven bir toplumuz ya da bu hale geldik bu kısmı tartışılır.
bunun bir çok örneğini futbol adına vermek bugün çok kolay. olimpiyat stadından tutunda yeni yapılan kayserinin stadı, cap canlı olarak önümüzde duruyor. ikiside birbirinden farksız hediye paketi çok şık duran ama içini açtığınızda bom boş birşey çıktığını görüp şaşırdığınız şeyler gibi. "premier" yukardaki anlamlardan en çok almak istediğim "asıl" anlamı olmuştur. evet biz kendimize süper diyip duralım ama gerçek anlamda kendimizi kandırmaktan öteye gidemiyoruz. neden mi?
bugün bunu her manada söyleyebilirim; futbol kalitesini hiç tartışmayacağım aradaki farkı ekran kartı eskimiş bir bilgisayarla yep yeni alınmış bir bilgisayarda futbol oynamak diye açıklayabiliriz.
ama asıl nedir bizi bu "süper" sıfatını koyduğumuz halde onu haketmeme sebebimiz? işte yukarda bahsettiğim yapımızdan geliyor ; istikrarı sevmiyoruz, sabrımız yok, birbirimize güvenimiz yok, futbolun oyun olduğunun farkında değiliz. futbolun güzelliklerinden başka herşeyi öne çıkarmayı marifet sayıyoruz. ya futbolcularımız? oynamaktan çok yerden kalkmamayı tercih ediyor, hakemleri aldatmayı seviyor, taraftar olarak yenilgiyi kabullenmek diye bir mekanizma gelistirememisiz, hep kucuk cocuklar gibi kazanmak istiyoruz hepsi bizim olsun en ufak haksızlıkta başlıyoruz sövmeye...
diyeceksiniz ki tüm bunların yanında ingilizlerin premier ligi sütten çıkmış ak kaşık mı? belki hayır, onlarında kötü tarafları var holiganizm denen kavram bu ülkeden çıkmış belkide... ama "premier" yani asıl anlamını son damlasına kadar hak ediyor bu lig. cap canlı stadlarıyla (ondan öte sahalarının zeminiyle) yalnız kendi şehir takımlarına gönül veren taraftarlarıyla ligden düşse bile takımlarını ayakta alkışlamalarıyla, yaptırımın adil olmasıyla kendini en çok izlettiren ve tad veren, kalitesinden ödün vermeyen futbolu sevdiren ligdir.