74
kağıt üzerinde, her maç sahaya mehter marşı ile çıkan osmanlıspor'dan farkı olmayan kulüp. devletin belediye başkanı eliyle kurulan osmanlı takımının olduğu, bombalı saldırıda hayatını kaybetmiş insanlar için bir dakika saygı duruşunda durmaya bile tahammülü olmayan bir kitlenin devletin tamamıyla güdümündeki ana akım medya tarafından yüceltildiği bir ülkede var olması normal karşılanmalıdır. sonuçta, her ne kadar içi boşaltılmış ve türkiye'de kıçından anlamışcasına uygulansa da, eşitlik ve demokrasi gibi kavramların gereği budur.
arkasındaki ideoloji, fikiyat ve icraatı tabi ki tartışılabilir. işin o tarafları zaten bizim doğru dürüst oturup konuşamayacağımız kadar karıştırılmış, iç içe geçirilmiş, pompalanmış falan filandır. silahlı mücadele ve çatışma da aslında sol ideolojinin içinde olan bir durumdur ki malum örgütün ismi aslında kürdistan işçi partisidir zaten. silahlı mücadele ile terör arasında ince bir çizgi vardır. bu biraz olayın hedef aldığı kitleyle, biraz da olayın hangi tarafından baktığınla ilgilidir.
sol görüş genel dünya düzenine(!) aykırı olduğundan neredeyse hiçbir ülkede hoş görülmez, desteklenmez. devlet eliyle aleyhinde propagandalar yapılır. türkiye'de "sol"un en yükselişte olduğu, hapishanelerden tünel kazıp kaçılarak devlet otoritesiyle iyiden makara yapar hale geldiği dönem bile birkaç yıl sürebilmişken sol görüşe bakış açısının "solcu kız ciyaklaması" seviyesinde(!) olduğu günümüzde 30 yıldır istediğini yapabilen bir örgütün oluşu enteresan bir durumdur. olayın bizim konuşamayacağımız kadar karıştırılmış olması temelde ve en basit haliyle budur.
bu ülkede terör diye birşey var. 30 senedir askeri, polisi, sivili, çocuğu, kadını ölüyor. bu gidişle belki 30 sene daha ölmeye devam edecek. türk-kürt ayrılığı bazı çevrelerce doğrudan ya da dolaylı yoldan belirginleştirilecek. saf ideolojiyle kandırılan gençler de, örgütün kendi iç dinamiklerindeki garip baskılamalarla mecbur bırakılan insanlar da, okulunda dersine giderken sırf kökeninden dolayı birilerinden dayak yiyen öğrenciler de bir şekilde bu ayrılığa katkı yapmakta.
bugün tek bir silahlı eyleme katılmamış, örgütle yakından uzaktan alakası olmamış insanlar bile sırf kökeninden dolayı zor durumlara düşebiliyor. kürt kökenli bir insanı bölgesi dışında bir yerlere gittiğinde ilk karşılayan önyargılar oluyor. herkes aksini iddia etse de durum budur. bu olayın da aslında iki tarafı var gibi görünse de ikisinin de iradesi dışında gelişmektedir olaylar. kürt kökenli insanlardan hoşlanmayan insanlar da aslında malum örgüte bir şekilde destek olan/sempati gösteren kitleyle aynı yolun ters istikametindeki yolculardır. ikisi de otuz küsur yıldır devam eden, ettirilen ve neticede suçsuz bir sürü insanın canından olmasına sebep olan bu durumlara karşı kendi tepki mekanizmasını geliştirmiştir. ne kadar "aklı başında", ebru kılıçoğlu'ndan emanet tabirle "çiçek çocukgillerden" olsanız da deplasman tribününde kafanıza kaya yağarken sükunetinizi koruyamazsınız. ya da sezonun ilk yarısında bu olayların yaşandığı takım ikinci devre sizin sahanızda maça çıktığında hayatınızın en holigan doksan dakikalarından birini yaşamama ihtimaliniz neredeyse sıfırdır.
iki taraf da birbirini sevmez, iki taraf da kendini haklı görür, iki taraf da aslnda bir canlıyı öldürecek kadar vahşi olmasa da karşı tarafın ölülerine sevinirken kendi ölülerini yüceltir. masum insanlar ölür gider, birileri uzaklarda "mama"yı götürmekle meşguldür...
futbol da öyle değil midir zaten.
galatasaraylısı, fenerlisi birbirine girer durur. birisinin başı patlar, birisi bıçaklanır, doksan dakikalık maç 3 hafta konuşulur.
futbolcusu milyonları götürür, kulüp başkanı cebini doldurur, medya patronları ihya olur...
biz de işte böyle...
not: beginner seviye solcuyum.
arkasındaki ideoloji, fikiyat ve icraatı tabi ki tartışılabilir. işin o tarafları zaten bizim doğru dürüst oturup konuşamayacağımız kadar karıştırılmış, iç içe geçirilmiş, pompalanmış falan filandır. silahlı mücadele ve çatışma da aslında sol ideolojinin içinde olan bir durumdur ki malum örgütün ismi aslında kürdistan işçi partisidir zaten. silahlı mücadele ile terör arasında ince bir çizgi vardır. bu biraz olayın hedef aldığı kitleyle, biraz da olayın hangi tarafından baktığınla ilgilidir.
sol görüş genel dünya düzenine(!) aykırı olduğundan neredeyse hiçbir ülkede hoş görülmez, desteklenmez. devlet eliyle aleyhinde propagandalar yapılır. türkiye'de "sol"un en yükselişte olduğu, hapishanelerden tünel kazıp kaçılarak devlet otoritesiyle iyiden makara yapar hale geldiği dönem bile birkaç yıl sürebilmişken sol görüşe bakış açısının "solcu kız ciyaklaması" seviyesinde(!) olduğu günümüzde 30 yıldır istediğini yapabilen bir örgütün oluşu enteresan bir durumdur. olayın bizim konuşamayacağımız kadar karıştırılmış olması temelde ve en basit haliyle budur.
bu ülkede terör diye birşey var. 30 senedir askeri, polisi, sivili, çocuğu, kadını ölüyor. bu gidişle belki 30 sene daha ölmeye devam edecek. türk-kürt ayrılığı bazı çevrelerce doğrudan ya da dolaylı yoldan belirginleştirilecek. saf ideolojiyle kandırılan gençler de, örgütün kendi iç dinamiklerindeki garip baskılamalarla mecbur bırakılan insanlar da, okulunda dersine giderken sırf kökeninden dolayı birilerinden dayak yiyen öğrenciler de bir şekilde bu ayrılığa katkı yapmakta.
bugün tek bir silahlı eyleme katılmamış, örgütle yakından uzaktan alakası olmamış insanlar bile sırf kökeninden dolayı zor durumlara düşebiliyor. kürt kökenli bir insanı bölgesi dışında bir yerlere gittiğinde ilk karşılayan önyargılar oluyor. herkes aksini iddia etse de durum budur. bu olayın da aslında iki tarafı var gibi görünse de ikisinin de iradesi dışında gelişmektedir olaylar. kürt kökenli insanlardan hoşlanmayan insanlar da aslında malum örgüte bir şekilde destek olan/sempati gösteren kitleyle aynı yolun ters istikametindeki yolculardır. ikisi de otuz küsur yıldır devam eden, ettirilen ve neticede suçsuz bir sürü insanın canından olmasına sebep olan bu durumlara karşı kendi tepki mekanizmasını geliştirmiştir. ne kadar "aklı başında", ebru kılıçoğlu'ndan emanet tabirle "çiçek çocukgillerden" olsanız da deplasman tribününde kafanıza kaya yağarken sükunetinizi koruyamazsınız. ya da sezonun ilk yarısında bu olayların yaşandığı takım ikinci devre sizin sahanızda maça çıktığında hayatınızın en holigan doksan dakikalarından birini yaşamama ihtimaliniz neredeyse sıfırdır.
iki taraf da birbirini sevmez, iki taraf da kendini haklı görür, iki taraf da aslnda bir canlıyı öldürecek kadar vahşi olmasa da karşı tarafın ölülerine sevinirken kendi ölülerini yüceltir. masum insanlar ölür gider, birileri uzaklarda "mama"yı götürmekle meşguldür...
futbol da öyle değil midir zaten.
galatasaraylısı, fenerlisi birbirine girer durur. birisinin başı patlar, birisi bıçaklanır, doksan dakikalık maç 3 hafta konuşulur.
futbolcusu milyonları götürür, kulüp başkanı cebini doldurur, medya patronları ihya olur...
biz de işte böyle...
not: beginner seviye solcuyum.