8582
bu sözlükteki hiç kimsenin, hatta camiadaki hiç kimsenin, senden anadan doğma nefret ettiğini düşünmüyorum.
ben eminim ki, hemen hemen her yazarın, hayatında bir iki kez bile olsa, gözleri dolarak seni alkışladığına kefilim...
bak hoca, ben ki, bizden ayrılık sürecinde seni suçlu bulanlardan biri olarak yazıyorum bu satırları.
benim annem ve babam boşandığında, sene 2000, aylardan hazirandı.
aynı sene, 17 mayıs'ta seninle beraber uefa kupası'nı kazandık biz...
aradan yıllar geçse de, yeni tanıştığım insanlar ailevi durumumu sorduklarında, onlara zamanı söyle tarif ediyorum;
+ hani galatasaray uefa kupası'nı kazanmıştı, hani arsenali devirmiştik, popescu son penaltıyı atarken fonda aptal bir telefon melodisi vardı, fatih hoca çömelip ağlıyordu sevinçten... işte bundan bir ay sonra bizimkiler ayrıldı...
sen bu kadar kilit noktadasın benim için.
yazılarıma baksan, yakınlarımla konuştuklarımı duysan, senden nefret ediyorum zannedersin.
tekrar geldiğinde duyduğum sevinç ve güveni tahmin bile edemezsin hoca.
"ben galatasaray'a imzamı 70li yıllarda attım" sözünden sonra, ağladık biz, sen bilmezsin...
hani diyorlar ya "gönderilirken ağlıyordu" falan diye...
biz de ağladık birader, o geldiğinde.
ama fark var hoca.
istesen, alex ferguson'u olurdun bu kulübün...
yıllarca seni konuşurduk, senden bahsederdik, yenilsen de arkanda olurduk.
bu kısa sürede, bu nefret niye peki?
aslında nefret de değil ama, sevimsizlik belki.
basında ilk olarak çıkan, sözleşme yenileme geyiğinde, her taraftar bekledi ki, sen o imzayı bir an önce atarsın...
bir an önce ipne basına da, kuyunu kazan tiplere de cevap verirsin..
olmadı hoca.
önce, "gemileri yaktım, gitmek düşüncem vardı ama buradayım" dedin, ceza alacağın bir maç sonu, sokakta yaptığın açıklamada...
fenerli bir arkadaşın evinde, senin bu açıklamanı dinlerken için için ağladığımı biliyorum ben.
"federasyonun kurullarına artık saygım yok" dedin...
siklemiyorum demeye getirdin bir yandan.
"ben de konuşacağım" dedin.
yaşar kurt'un "hadi baba gene yap" şarkısı vardır, bilir misin?
babasının güzel düşlü yalanlarından dem vurur ve hiç biri gerçek olmaz hani.
işte sen, o şarkıdaki babasın hoca.
kurullarını takmadığın federasyonun bir parçası olarak...
konuşacağım deyip sus pus olduğun hallere bürünerek...
kalacağım deyip, kovulacağını bile bile aynı hareketlere devam ederek...
ünal aysal benim babamın oğlu değil.
ne eski, ne yeni eşini bilirim.
çocuğu var mıdır, yok mudur, varsa ne iş yapar umurumda bile değil.
ama instagram'ım olmadığı halde, senin kızının instagram'da ne paylaştığını bilecek kadar tanıyorum seni...
ama beni, karşı tarafa hak vermeye mecbur ettin.
ve belki de binlerce, milyonlarca galatasaraylıyı...
suçlu ben olamam hoca, emin ol...
çünkü elbise dolabımın kapağında, hagi'nin yanında senin fotoğrafın var, kazık kadar adam olmuş olsam da...
bence biraz sen düşün, ama bu sefer hakikaten düşün.
bu kadar insan senin yüzünden, senden soğudu...
4. yıldızı takacağımız formayı storedan alırken, seninle olduğumuzu hissetmek isterdim.
artık ipragazın yıldızlarını parlatacaksın...
ben eminim ki, hemen hemen her yazarın, hayatında bir iki kez bile olsa, gözleri dolarak seni alkışladığına kefilim...
bak hoca, ben ki, bizden ayrılık sürecinde seni suçlu bulanlardan biri olarak yazıyorum bu satırları.
benim annem ve babam boşandığında, sene 2000, aylardan hazirandı.
aynı sene, 17 mayıs'ta seninle beraber uefa kupası'nı kazandık biz...
aradan yıllar geçse de, yeni tanıştığım insanlar ailevi durumumu sorduklarında, onlara zamanı söyle tarif ediyorum;
+ hani galatasaray uefa kupası'nı kazanmıştı, hani arsenali devirmiştik, popescu son penaltıyı atarken fonda aptal bir telefon melodisi vardı, fatih hoca çömelip ağlıyordu sevinçten... işte bundan bir ay sonra bizimkiler ayrıldı...
sen bu kadar kilit noktadasın benim için.
yazılarıma baksan, yakınlarımla konuştuklarımı duysan, senden nefret ediyorum zannedersin.
tekrar geldiğinde duyduğum sevinç ve güveni tahmin bile edemezsin hoca.
"ben galatasaray'a imzamı 70li yıllarda attım" sözünden sonra, ağladık biz, sen bilmezsin...
hani diyorlar ya "gönderilirken ağlıyordu" falan diye...
biz de ağladık birader, o geldiğinde.
ama fark var hoca.
istesen, alex ferguson'u olurdun bu kulübün...
yıllarca seni konuşurduk, senden bahsederdik, yenilsen de arkanda olurduk.
bu kısa sürede, bu nefret niye peki?
aslında nefret de değil ama, sevimsizlik belki.
basında ilk olarak çıkan, sözleşme yenileme geyiğinde, her taraftar bekledi ki, sen o imzayı bir an önce atarsın...
bir an önce ipne basına da, kuyunu kazan tiplere de cevap verirsin..
olmadı hoca.
önce, "gemileri yaktım, gitmek düşüncem vardı ama buradayım" dedin, ceza alacağın bir maç sonu, sokakta yaptığın açıklamada...
fenerli bir arkadaşın evinde, senin bu açıklamanı dinlerken için için ağladığımı biliyorum ben.
"federasyonun kurullarına artık saygım yok" dedin...
siklemiyorum demeye getirdin bir yandan.
"ben de konuşacağım" dedin.
yaşar kurt'un "hadi baba gene yap" şarkısı vardır, bilir misin?
babasının güzel düşlü yalanlarından dem vurur ve hiç biri gerçek olmaz hani.
işte sen, o şarkıdaki babasın hoca.
kurullarını takmadığın federasyonun bir parçası olarak...
konuşacağım deyip sus pus olduğun hallere bürünerek...
kalacağım deyip, kovulacağını bile bile aynı hareketlere devam ederek...
ünal aysal benim babamın oğlu değil.
ne eski, ne yeni eşini bilirim.
çocuğu var mıdır, yok mudur, varsa ne iş yapar umurumda bile değil.
ama instagram'ım olmadığı halde, senin kızının instagram'da ne paylaştığını bilecek kadar tanıyorum seni...
ama beni, karşı tarafa hak vermeye mecbur ettin.
ve belki de binlerce, milyonlarca galatasaraylıyı...
suçlu ben olamam hoca, emin ol...
çünkü elbise dolabımın kapağında, hagi'nin yanında senin fotoğrafın var, kazık kadar adam olmuş olsam da...
bence biraz sen düşün, ama bu sefer hakikaten düşün.
bu kadar insan senin yüzünden, senden soğudu...
4. yıldızı takacağımız formayı storedan alırken, seninle olduğumuzu hissetmek isterdim.
artık ipragazın yıldızlarını parlatacaksın...