326
saatlerin gece yarısına yaklaştığı ve insanın soğuğu iyice hissetmeye başladığı o anlarda, gözleri buğulu arda turan yayıncı kuruluş mikrofonlarına bir bakıma televizyon başındaki bizlerin duygularını dillendiriyordu. "galatasaray her zaman benim için bir sürü duyguyu barındırıyor. çok önemliydi, çok sevindim bugün. konu galatasaray olunca garip hissediyorum. kazandığımız için çok mutluyum." derken kaptan, maç analizcilerini fazla yormadan "maçı florya'da kazandık. hocamız muhteşem bir taktik dehası gösterdi diye düşünüyorum." diyerek 3puanı hocasına adıyordu...
geçen hafta iç sahada "top oynamadan" kazanılan ankaragücü maçından sonra herkes galatasaray'ın yıllardır zorlandığı sivas deplasmanında neler yapacağını merak ediyordu. merak değil aslında, bir çok sporsever fatih terim'in takımının yenilgisini bekliyordu ama "hoca"nın her zaman olduğu gibi söyleyeceği bir sözü, oynayacağı bir hamlesi, aklında bir planı vardı. ve dün gece yaptığı aslında oldukça basitti: 2020-2021 galatasaray'ını fabrika ayarlarına döndürmek... hani lige "şahane" başlayan, "dosta güven, düşmana korku" salan ama rangers mağlubiyeti sonrası bozulan takımı tekrar bir araya getirdi fatih terim, sakat falcao ve sarrachi'nin yerlerini babel ve emre taşdemir ile doldurarak... tabii, orta saha oyuncularına biraz daha özgürlük tanıyıp, kanatlara da taç çizgisini bırakıp, ortaya da devrilmelerini tembihleyerek... hal böyle olunca, arda, belhanda, feghouli ve emre gibi topu "ayaklarına yakıştıran" oyuncuların taşıdığı ataklarda rakip savunmalar için sorun olmaması düşünülmezdi... gol de erken dakikalarda bu dörtlünün organizasyonu ile geliverdi. belhanda topu emre kılınç'a yolladı, arda boş koşu yaparak savunmayı üstüne çekti, emre çalımlarla ceza sahasına daldı, rakipleri eksiltip feghouli'ye verdi, onun da asistinde belhanda uzak köşeye yuvarladı topu... kaliteli oyuncuların varsa, bir de onları motive edersen, pep'in barcelona'sı gibi de oynarsın bu oyunu...
sonrasında yine babel feghouli paslaşmasında, babel'in pasında emre kılınç'ın şutu auta giderken, babel'in bir başka pasında feghouli'nin şutunu da kaleci samassa zorlukla çıkarıyordu. turuncu forma yakışmış, babel'in milli takımının bir zamanlar yaptığı gibi "total" futbol oynuyordu galatasaray, her hattıyla dikkatli, istekli ve birbirine yardım edercesine... savunma hattı da çok dikkatliydi, pozisyon vermiyordu ev sahibi ekip forvetlere de marcao'nun uzaklaştırmaya çalıştığı bir vuruş taca çıkınca, top toplayıcı çocuğun zekice yatabare'ye elindeki topu vermesi ve onun elle pasında topla bulup ceza sahasında ilerleyen kayode'yi düşürünce marcao hiç gereksiz bir penaltıya sebep veriyordu brezilyalı savunmacı... okan'ın penaltı vuruşlarında topun gideceği köşeyi tahminleri meşhurdur, "bu vuruşu kurtarır" diye içimde geçirirken, okan köşeyi yine tuttu ama topu da çelen kale direği oldu... golü kaçıran sivaslılar şaşkın olması gerekirken, belhanda şaşkındı, ayağındaki topu rakibe verdi ve az kalsın ev sahibi bir penaltı daha kazanacaktı... bir gol ve bir asistle maçın önemli adamı olarak karşılaşma sonrası yıldız tablosunda üstlerde kendisine yer bulan belhanda, maç içinde bazen hiç olmayacak hatalar da yapabiliyor. ayağından topu kaptırabilir, hatalı pas da atabilir de, ilk devre iki serbest atışta topun başına geçti ve yaptığı ortalar amaçsızca auta gitti. seyrederken çok tuhaf geliyor insana...
devre biterken yenilecek bir gol galatasaray'ın hem havasını hem de planını bozacaktı ama penaltının kaçması kırmızı-beyazlıları etkilemiş olacak ki, ikinci yarının başında da ceza sahası önünde kaptırdıkları bir toptan belhanda'nın zekice pası ve arda'nın bir zamanlar sivas'ta şampiyonluğu getiren golüne benzer vuruşla iki farklı geriye düşüverdiler. goller galatasaray'ı iyice havaya soktu, oyunda "tiki-taka"lar başladı ve maçtan kopan rakip savunma arkasına atılan toplarla emre ve feghouli ile pozisyonlar da bulundu ama üçüncü gol gelmedi. maçı bırakmayan rıza çalımbay, yaptığı oyuncu değişiklikleri ile takımının ümidini korumasını sağlarken, max gradel de tecrübesi ile maça asılıyordu ama karşısında gününde bir okan vardı. galatasaraylı eldiven bir çok topu başarıyla çelerken, bir korner atışında boşa çıktı, uzaklaştırılan top sivas'lı oyuncuya geldi, onun da pasında caner farkı bire indiriyordu. galatasaray pek çok defa yaptığı gibi yine "krize" girmiş, beraberlik golü geliyor derken, önce yasin'in örümcek ağlarını temizleyecek şutunu harika çıkarıyor okan, ardından da muslera'yı hatırlatırcasına altı pastan kone'nin şutunu kurtarıyordu... bu pozisyonları seyrederken, harika bir kaleci, yani muslera'nın, galatasaray'ın başarılarında ne kadar etkili olduğunu bir kez daha hatırlıyorduk...
fatih terim yorulan "teknik" oyuncuları çıkarıp, dinç ve savaşçı orta sahaları sahaya sürünce, okan kalesinde devleşince, savunma oyuncuları da daha soğukkanlı davranınca, kalan dakikalarda da ev sahibinin etkinliği azalırken, galatasaray da zorlu geçeceği düşünülen bir deplasmandan üç puanla istanbul'a dönüyordu...
kaynak ve maçtan fotoğraflar: http://ultrasmovement.blogspot.com/...r1-2galatasaray.html
geçen hafta iç sahada "top oynamadan" kazanılan ankaragücü maçından sonra herkes galatasaray'ın yıllardır zorlandığı sivas deplasmanında neler yapacağını merak ediyordu. merak değil aslında, bir çok sporsever fatih terim'in takımının yenilgisini bekliyordu ama "hoca"nın her zaman olduğu gibi söyleyeceği bir sözü, oynayacağı bir hamlesi, aklında bir planı vardı. ve dün gece yaptığı aslında oldukça basitti: 2020-2021 galatasaray'ını fabrika ayarlarına döndürmek... hani lige "şahane" başlayan, "dosta güven, düşmana korku" salan ama rangers mağlubiyeti sonrası bozulan takımı tekrar bir araya getirdi fatih terim, sakat falcao ve sarrachi'nin yerlerini babel ve emre taşdemir ile doldurarak... tabii, orta saha oyuncularına biraz daha özgürlük tanıyıp, kanatlara da taç çizgisini bırakıp, ortaya da devrilmelerini tembihleyerek... hal böyle olunca, arda, belhanda, feghouli ve emre gibi topu "ayaklarına yakıştıran" oyuncuların taşıdığı ataklarda rakip savunmalar için sorun olmaması düşünülmezdi... gol de erken dakikalarda bu dörtlünün organizasyonu ile geliverdi. belhanda topu emre kılınç'a yolladı, arda boş koşu yaparak savunmayı üstüne çekti, emre çalımlarla ceza sahasına daldı, rakipleri eksiltip feghouli'ye verdi, onun da asistinde belhanda uzak köşeye yuvarladı topu... kaliteli oyuncuların varsa, bir de onları motive edersen, pep'in barcelona'sı gibi de oynarsın bu oyunu...
sonrasında yine babel feghouli paslaşmasında, babel'in pasında emre kılınç'ın şutu auta giderken, babel'in bir başka pasında feghouli'nin şutunu da kaleci samassa zorlukla çıkarıyordu. turuncu forma yakışmış, babel'in milli takımının bir zamanlar yaptığı gibi "total" futbol oynuyordu galatasaray, her hattıyla dikkatli, istekli ve birbirine yardım edercesine... savunma hattı da çok dikkatliydi, pozisyon vermiyordu ev sahibi ekip forvetlere de marcao'nun uzaklaştırmaya çalıştığı bir vuruş taca çıkınca, top toplayıcı çocuğun zekice yatabare'ye elindeki topu vermesi ve onun elle pasında topla bulup ceza sahasında ilerleyen kayode'yi düşürünce marcao hiç gereksiz bir penaltıya sebep veriyordu brezilyalı savunmacı... okan'ın penaltı vuruşlarında topun gideceği köşeyi tahminleri meşhurdur, "bu vuruşu kurtarır" diye içimde geçirirken, okan köşeyi yine tuttu ama topu da çelen kale direği oldu... golü kaçıran sivaslılar şaşkın olması gerekirken, belhanda şaşkındı, ayağındaki topu rakibe verdi ve az kalsın ev sahibi bir penaltı daha kazanacaktı... bir gol ve bir asistle maçın önemli adamı olarak karşılaşma sonrası yıldız tablosunda üstlerde kendisine yer bulan belhanda, maç içinde bazen hiç olmayacak hatalar da yapabiliyor. ayağından topu kaptırabilir, hatalı pas da atabilir de, ilk devre iki serbest atışta topun başına geçti ve yaptığı ortalar amaçsızca auta gitti. seyrederken çok tuhaf geliyor insana...
devre biterken yenilecek bir gol galatasaray'ın hem havasını hem de planını bozacaktı ama penaltının kaçması kırmızı-beyazlıları etkilemiş olacak ki, ikinci yarının başında da ceza sahası önünde kaptırdıkları bir toptan belhanda'nın zekice pası ve arda'nın bir zamanlar sivas'ta şampiyonluğu getiren golüne benzer vuruşla iki farklı geriye düşüverdiler. goller galatasaray'ı iyice havaya soktu, oyunda "tiki-taka"lar başladı ve maçtan kopan rakip savunma arkasına atılan toplarla emre ve feghouli ile pozisyonlar da bulundu ama üçüncü gol gelmedi. maçı bırakmayan rıza çalımbay, yaptığı oyuncu değişiklikleri ile takımının ümidini korumasını sağlarken, max gradel de tecrübesi ile maça asılıyordu ama karşısında gününde bir okan vardı. galatasaraylı eldiven bir çok topu başarıyla çelerken, bir korner atışında boşa çıktı, uzaklaştırılan top sivas'lı oyuncuya geldi, onun da pasında caner farkı bire indiriyordu. galatasaray pek çok defa yaptığı gibi yine "krize" girmiş, beraberlik golü geliyor derken, önce yasin'in örümcek ağlarını temizleyecek şutunu harika çıkarıyor okan, ardından da muslera'yı hatırlatırcasına altı pastan kone'nin şutunu kurtarıyordu... bu pozisyonları seyrederken, harika bir kaleci, yani muslera'nın, galatasaray'ın başarılarında ne kadar etkili olduğunu bir kez daha hatırlıyorduk...
fatih terim yorulan "teknik" oyuncuları çıkarıp, dinç ve savaşçı orta sahaları sahaya sürünce, okan kalesinde devleşince, savunma oyuncuları da daha soğukkanlı davranınca, kalan dakikalarda da ev sahibinin etkinliği azalırken, galatasaray da zorlu geçeceği düşünülen bir deplasmandan üç puanla istanbul'a dönüyordu...
kaynak ve maçtan fotoğraflar: http://ultrasmovement.blogspot.com/...r1-2galatasaray.html