• 151
    hafta içinde oynadığımız dinamo maçının yorgunluğunun açık seçik görüldüğü karşılaşmadır. efendim 2. yarının sonlarına doğru ölü noktalara top taşıyan ve zamana oynayan kewell zaten takımın ne durumda olduğunu göstermiştir bu maçta. takım böyle gidemez, antrenmanlarda takımın kondisyonu üzerine çalışılmalı kanımca. gruptan çıkmayı garantiledik eyvallah tamam ama hedef uefa kupası derken biraz düşünmek lazım. bu takım yarın öbür gün daha dişli takımlarla karşılaşacak. bu kondisyon ile işimiz zor. bu maçın 2. yarısında iyiydik ama genel olarak takım ahım şahım futbol oynayarak kazanmıyor. rijkaard bu duruma el atmalı geç olmadan.
  • 158
    galatasaray'ın liderlik yolunda sağlam bir adım daha attığı ve kazandığı maç olmuştur. son zaman maçları gibi, 10 kişi tamamladığımı maçta barış özbek kırmızı kart görerek oyun dışı kalmış, sabri sarıoğlu da her hafta artan performansını golle süslemiştir. arda'nın da gol atması, ayrıca bir anlam katmıştır geceye. peşindeyiz!
  • 159
    galatasaray takımının alışılmış, seri ve baskılı oyununu oynamadığı, 10 kişi kalmasına rağmen kazanmasını bildiği bir maç oldu. kazanmasını bilmek sözü, bir şey oynamayan takımlar için kullanılır, bilirsiniz.
    fenerbahçe de bu hafta oynamadan kazandı, galatasaray da!

    ama galatasarayın ikinci golü mükemmeldi.

    burada golün krokisi var :

    http://2.bp.blogspot.com/_8NivoNE4ENI/Svc739bZ5VI/AAAAAAAAAC4/Byobgr9-96U/s1600-h/ARDANIN+GOLü.jpg
  • 161
    türk futbolundaki mantıksızlıklar'a bir örnek daha. bana bu işte bir mantık emaresi gösterebilecek var mı? ankaraspor'un tapulu sahibi(!)nin oğlu ankaragücü'ne başkan oluyor, asıl düşmesi gereken ankaragücü, ama ankaraspor küme düşürülüyor. üstelik transfer sezonu bittikten haftalar sonra bile ankaragücü ankaraspor'un oyuncuları ile kadrosunu şişirdikçe şişiriyor. peki galatasaray'ın günahı nedir? ankaraspor'un düşürüleceğinin yüzde 79 kesinleştiği gün oynanan, galatasaray'ın kapanan ankaraspor'u dize getirmek için yoğun çaba harcadığı maçı federasyon kesin karar verilene kadar erteleyemez miydi? o maçta hayli efor sarfeden galatasaraylı futbolcuların yorgunluğunu da ankaraspor küme düşürülünce telafi etmenin de bir yolunu buluverseydiler ya! peki ankaraspor güdümlü ankaragücü'nün galatasaray'a ve diğer takımlara karşı aldığı / alacağı galibiyetlerin steril olduğunu hala iddia edebilecek olan var mıdır?

    şampiyonluk yolundaki en önemli rakibin, kendileri ve rakipleri dışında hiç kimsenin bilmediği bir yerde ve hiç kimsenin bilmediği bir zamanda oynanan maçta ankaraspor'u 3-0 ile sürklase ederek yoluna kayıpsız devam ettiği 12. haftada, rakip diyarbakırspordu.

    diyarbakır karpuz memleketi. naçizane severim. bu maç 90lı yıllarda oynansaydı, arif erdem önderliğindeki bir takım galatasaraylı oyuncunun takım otobüsünü durdurup bir karpuz tarlasına girip karpuz toplayarak televole'ye çıkma ihtimali yüksekti. ich olsa da sorsak. karpuzun dışının yeşil içinin kırmızı olmasındaki ironik durumu bilmeyen var mı? hani en yakın dostunun arkadan vurması filan... ne alaka? derin alaka!

    diyarbakırspor; konyaspor maçlarında hz. mevlana'ya küfür eden kimi taraftarlara sahip bir kulüp. şimdi beni "ırkçı" , "kafatasçı" olarak görecekler hiç yazının sonunu okumakla meşgul olmasınlar. ofsayt butonu sağ altta. hele ki bana özelden mesaj atınca kendimi birşey zannedeceğimi düşünecek kadar enteresanlaşabilen ( ahahaha amma kibarladım ) arkadaşlarım hiç kasmasınlar. yalnız herkes bir gerçeği bilsin ki; sadece ve sadece sol mouse tuşu ile ofsayt vererek bir yazarın karmasıyla oynayabilirsiniz, ama gerçekleri asla yerinden oynatamazsınız.

    çetin ceviz'in açıklamalarıyla hafta başından itibaren gerilen ortam, neyse ki kendisinin maç öncesinde "digiturk dil seçeneği koysun" "trt şeş maçı naklen yayınlasın" gibi taleplerde bulunmaması nedeniyle biraz olsun yumuşadıktan sonra, maç başlıyordu.

    aşırı motivasyonla maça başlayan diyarbakırspor, biraz rehavette olan ve romanya dönüşü yorgun olan galatasaray karşısında ilk yarıda etkiliydi. ama bir dakika! üç gün önceki maç sonrası yorgun olmak ne demek? bu takımın yarısı allah'ın günü maç yapılan liglerden bu takıma gelmedi mi? diğer yarısının yarısı da o liglerden birinde oynama hedefinde değil mi? dinamo maçında sakatlanan nonda'yı tenzih ederim. saygılar abi.

    ilk dakikalarda etkili olan diyarbakır, golü de erkenden buluyordu, ilaç şirketi gibi bir isme sahip futbolcusu mendoza ile... bakalım bu ilaç diyarbakır'ı ayağa kaldıracak mıydı?

    golden sonra diyarbakır'ın gazı kaçıyor, nefesi ve rüzgarı kesiliyordu. ilk yarının sonlarına doğru sabri'nin attığı gol, maçın zorlaşacağı endişesini taşımaya başlayan gönüllere su serpiyordu.

    bu golde dikkat çekici olan ayhan'ın asistiydi. 6 kasım 2008 benfica galatasaray macindaki asistinin hatırlattı bir anda. futbolda devamlılık böyle birşey işte, senede bir unutulmaz asist. umarım ayhan da böyle düşünmüyordur.

    galatasaray, "ikinci yarıya golle başlamak" klişesin, futbol tabirleri sözlüğünden bir kez daha çıkarttıracak bir golle başlıyordu ikinci yarıya. arda'nın bu golden sonraki sevincinde gözündeki inanmışlığı herkes görmüştür. bence çok da sempatikti. tabii medyacılar bunu çoluğa çocuğa kötü örnek olduğu gerekçesiyle eleştirmiş de olabilir. ben izlemedim.

    bu maçta galatasaray'ın gollerinden ziyade asistleri görülmeye değerdi. seviyorum bu kewell'ın rahatlığını. ben dibimdeki bakkala gitmeye kasılırken, adam enterasan vuruşlar yapıyor ve gayet rahat. öpüyorum onu ben .

    barış, sanırım maçtan önce "ulan iyiydik be, ne lüzumu vardı sanki her maç 11de başlamanın? bıktım bu hayattan" deyip ikinci yarıda da isyanının son noktasına geldi. keita cezası dolduktan sonra direkt takıma girer ama barış gibi zor şans bulan oyuncular bu şansa kırmızı kart görme ısrarları ile cevap verince bir daha zor forma görürler. ben şimdiden söyleyim de sonra kimse niye forma bulamadığını sormasın.

    kırmızı karttan sonra rijkaard çok zekice bir değişiklik yaptı: tobias-nonda değişikliği... böylece hem orta alanı kalabalıklaştırmış, hem dinamo maçında sakatlanan nonda'yı dinlendirmiş, hem linderoth'un takıma adaptasyonuna katkıda bulunmuş oluyordu. linderoth da hocasını mahcup etmeyerek; mücadeleci futbolunu hücuma da yer yer destek vererek gösterdi. bu hamlede rijkaard gören gözlere çok önemli bir ders veriyordu: futbolda şampiyonlar ligi şampiyonu olabilmek, hayatta da adını başarılarınla tüm dünyaya duyurabilmek için bir taşla iki kuş değil, bir kuş sürüsünü vurabileceksin.

    acaba bu maça dek rijkaard'ı kıyafet seçimi ile eleştiren futbolun çok bilmişleri bu maçtaki şık görüntüsü sonrası eleştirmek için neresini bulacaklar? peki rijkaard bunlara neresiyle gülerdi ki, türkçe bilseydi? sevimli adam vesselam.

    peki ercan saatçi 12. hafta sonrası "ooo bu hafta fener 3 attı, galatasaray anca 2-1 . dur ben hafta boyu güzel bir öveyim bizimkileri" demiş midir? malum medya işte, geçiniz.

    bu maçta türk futbol sahalarında ender görülecek olaylardan biri yaşandı. galip gelen takkımın gollerini atan iki futbolcu da o takımın altyapısından yetişmişti. iki futbolcu ki; biri rakip takımların, diğeri hem rakip takımların hem de bizzat kendi takımının taraftarları tarafından bazen seviyesizliğe de varabilen şekilde eleştirilir.

    maçın sonlarında diyarbakırspor mutlak bir golü, mendoza'nın galatasaray defans oyuncusu gibi davranması nedeniyle kaçırıp bu ilacın yan etkilerini de gördükten sonra, nihayet bu tatsız geçen maç da bitiyordu. bu karpuz da kelek çıkmıştı. avrupa seyahatleri sonrası gelen 3 puan, nasıl gelirse gelsin hoş gelir sefa gelir. en önemli nokta da galatasaray'ın fenerbahçe maçı sonrası kaybettiği oyuncularına rağmen kendini toplayıp yoluna kayıpsız devam etmesiydi.
  • 163
    total futbolun filan yalan olduğu, maçı ve üç puanı kazanmak için herkesin onsekize yüklenerek gol bulmaya çalışması sonucunda iki tane gol bularak kazanılan maç.

    maçın en önemli özelliklerinden birincisi rijkaard'ın gerektiğinde kafasındaki sitemden vazgeçebileceğini göstermesi açısından önemli.

    geçen maçta ipuçlarını verdiği ve bizim (bkz: #222257) ve (bkz: #222261) no.lu entrylerimizde belirttiğimiz üzere 4-3-3 ten vazgeçip 4-4-1'e geçmesinde olduğu gibi, bu maçta da onsekizin içinde çakılı golcü sevdasından vazgeçip "allahını seven onsekize girip topa vursun" taktiği ile oynatmış olmasıdır.

    en önemli ikinci özelliği ise, sn.rijkaard'ı ülkemize geldiğinden beri ilk defa gravat takarak bir maça çıktığını görmüş olmamızdır.

    üçüncü özelliğe gelince gol atılınca rijkaard'ın çocuklar gibi sevinmesidir.

    ben bu adamı senelerdir takip eden biri olarak şaşırdığımı söylemeden geçemiyeceğim. görülüyorki barcelona da taktiğini hiç değiştirmeden oynatan bu adam galatasaray'a gelince kendisine yöneltilen eleştri ve uyarılardan ders almış. buca maçında 4-4-1'e dönmeler, diyarbakırspor maçında çakılı golcü haricindekilerin onsekize girmeleri yasağını kaldırıp, "allahını seven onsekize girip vursun" taktiklerini uygulamalar. hadi hayırlısı bakalım.

    (bkz: frank rijkaard a mektuplar/#233567)
  • 168
    diyarbakırspor yöneticilerinin hafta başında "onursuz oynamaktansa onurlu bir şekilde ligden çekiliriz" diyerek diyarbakırspor ligden çekip oynamak istemediği ama hafta sonu gelince kararından vazgeçip sahaya çıktığı maçtır. zannedersem o yöneticiler "onur" denen şeyi karpuz gibi birşey olduğunu sandılar. almak için manava gittikleri zaman "gelmedi abi, ama bir hafta sonra gelecek" yanıtı üzerine böyle bir davranış sergilediler.

    (bkz: tarihte bugün)
App Store'dan indirin Google Play'den alın