futbolun istanbul'da yavaş yavaş yayılmaya başladığı yıllardı 1900lerin başları. james la fontaine maçları daha heyecanlı kılmak için ingilizler gibi kurallı, formalı, hakemli bir lig kurmak için çalışmalara başlar ve sene sonunda galiplere vermek için ülkesinden bir şilt sipariş eder. her yıl şampiyon olan takım şilte adını yazdıracak ve bir yıl süre ile şiltin sahibi olacak, ertesi sene de yeni şampiyona teslim edilecek söz konusu ödül ve 10 yılın sonunda en fazla şampiyon olan takım şiltin ebedi sahibi olacaktır.
lig başlar, ilk sene cadi-keuy şampiyon olur, sonraki sene yine cadi-keuy, 1907-1908 senesinde moda, ertesi yıl galatasaray, peşinden yine galatasaray, bir sonraki sene tekrar galatasaray, 1911-12de fenerbahçe, 1912-13'te fenerbahçe lider iken balkan savaşı başlar ve lig yarıda kalır, 1913-14te fenerbahçe kazanır.
1914-15 sezonu başlamadan evvel elinde şilti bulunduran fenerbahçe lige katılmayacağını beyan eder. diğer takımların ısrarları da onları bu inadından vazgeçiremez ve fenerbahçe olmadan lig başlar. lig başlar başlamasına da, fenerbahçe altınordu'dan yaptığı transferler sonrası devam eden lige dahil olmak ister, tabii ki bu teklifi değer görmez ve james la fontaine'in ligi devam eder, galatasaray şampiyon olur.
fenerbahçe şilti teslim etmemek için türk idman ocağı, darüşşafaka, hilal gibi nispetten amatör takımlardan oluşturduğu bir ligde şampiyon olur ve kendisinin 1914-15'in şampiyonu olduğunu iddia ederek, şilti galatasaray'a teslim etmez.
2021 yılının ilk aylarında oynanmış bir derbinin yazısına neden mi 100 seneden fazla geçmişte kalmış bir olayı bahsederek başladım? cevabı kolay: galatasaray'ın nasıl bir rakip ile mücadele ettiğini en baştan göstermek istedim...
yıllar geçse de rakibin yaptıkları değişmiyordu, hasan şaş'ın kafasına atılan yumurtalardan, gerets'in başının yarılmasından, galatasaray tribününe konulan tezeklerden sonra bu sene de bir ilk yaşandı: seyircisiz maça seyirci alındı...
sağlık çalışanlarını maça alıyoruz diyerek "1907" şifresini söyleyen iki bin-üç bin arasındaki taraftar localarda yerini alıp, başta fatih terim ve kaptan arda'ya küfür edip, onları tahrik etmeye çalıştı da, hoca ve oyuncuları tecrübeliydi, maça odaklıydı, cevap vermediler yapılan tahriklere ki zaten cevap verseler kendilerine ceza yazmak için bekleyenler de yok değildi. maçtan sonra soyunma odasında arda turan'ın yapmış olduğu bir tezahürat nedeniyle pfdk'ya sevk edildiğini görünce, tahminimizin ne kadar da doğru olduğu ortaya çıktı aslında...
geçen sene "gerçek seyircili" derbide oyuncularını rahatlatmak için fatih terim maç öncesi ekstra idmanlar yapmamış, kulüp sosyal medyası tansiyonu yükseltecek paylaşım yapmamış ve hoca da idmana çıkar gibi altta eşofman, üstte spor mont ile takımını yönetmişti saha kenarında. bu sene de hoca mont ve rahat kıyafetlerle arz-ı endam etmişti. senaryosu belliydi, kafası rahattı...
oyun da kağıt üstünde düşünüldüğü gibi başladı, galatasaray topa sahipti, topu koşturan takımdı. fenerbahçe ise kendilerini kandırdıkları bir "topu rakibine vermek" sistemi içinde savunma yapmakla meşguldü. deplasman ekibinin ilk atağı ilk dakika içinde korner olurken, fenerbahçe 3 dakika sonra muslera'nın maçtaki tek hatasıyla samatta ile pozisyon buldu ama değerlendiremedi. sonrası yine galatasaray'ın atakları vardı, emre kılınç vurdu top auta çıktı, belhanda'nın pasında ceza sahasına giren linnes'in ortasını son anda nazım sangare kornere yolluyordu. galatasaray gol için bastırırken, diğer haftalardan farklı olarak maçın başlamasına 24 saat gibi bir kısa bir zaman kala neden hakemin açıklandığının da cevabı veriliyordu aslında. geçen sene mükemmel bir maç yöneten, iki takım lehine de penaltı düdüğü çalan, hiç bir baskıdan etkilenmeyen halil umut meler yine derbiyi yönetecek hakemler arasında gösterilirken, mhk cüneyt çakır'ı görevlendirmişti. ona yardımcı olması için de var'a ali palabıyık atanmıştı. iki hakemin de galatasaray-fenerbahçe maçlarındaki yönetimleri bu blog sayfalarında mevcut, uzun uzun yazmayacağız. maça dönersek de galatasaray'ın kullandığı bir korner atışında serdar aziz'in donk'a dirsek atmasını görmeyen de, serdar aziz'in emre kılınç'ı biçmesini değerlendirmeyen de, valencia'nın linnes'i itmesine devam diyen de, caner'in mostafa'ya kırmızı kartlık dirseğine sarı kart çıkaran da aynı hakemlerdi... böyle bir yönetimin 9 dakika uzatma göstermesi kimseyi şaşırtmazken, donk'un cisse'ye temasına penaltı çalmaması şahsen beni şaşırttı, açıklayamayacaklarından çekinmiş olsalar gerek... ozan'ın ofsayt olan golüne hiç değinmiyorum, var çizgileri teknoloji ile çiziliyor, onlara itimat etmek durumundayız...
oyun içine dönersek, nadir gelişen fenerbahçe ataklarında sosa'nın şutunu panter çevikliği ile kornere çelen muslera, köşe atışında da samatta'nın kafasını yine aynı çeviklikle kurtarıyordu. yeni transfer onyekuru'yu sol kanatta beklerken, fatih terim "cinlik" yapıp, oyuncusunu caner'in önüne atarak fenerbahçe'nin bu sezon tek organizasyonu olan "caner'in ortalarıyla gol bulma"şansını da bitirmişti. ters kanatta da arda mücadele ediyordu, takımın ataklarında liderlik ediyor, karakter koyuyordu sahaya...
derbinin ilk 45 dakikasında aradığı golü bulamayan galatasaray, ikinci yarıya da sistemini bozmadan devam etti ve aradığı pozisyonları da buldu. önce belhanda'nın altı pas önünde bulunan linnes'e pasında, norveçli topukla onyekuru'ya aktardı meşin yuvarlağı da onun vuruşunu altay çıkardı. iki dakika sonra da fenerbahçe ceza sahası önünde oluşan karambolde belhanda yatarak topu kapıp, emre kılınç'a aktardı, onun pasında mostafa mohammed önce serdar aziz'i geçti, sonra da plase vuruşunda takımını öne geçiriyordu...
galatasaray aradığı golü bulduktan sonra da ataklarına devam ederken, önce linnes'in, 10 dakika sonra da taylan'ın ortalarında mostafa'nın kafa vuruşları az farkla auta giderken, fenerbahçe'nin ozan'la denediği uzaktan şut muslera'nın "plonjonu" ile kornerle sonuçlanıyordu. ev sahibi beraberliği yakalamak için cisse, mesut,osayi-samuel gibi gol ayaklarını oyuna dahil ederken, fatih terim de sakatlanıp değişiklik isteyen linnes ve sarrachi'nin yerine yedlin ve emre taşdemir'i alırken, babel ve kerem'i de son 10 dakikada oyuna dahil etti, yorulan arda ve onyekuru yerine. ve son maçlarda oyuna sonradan giren topçuların gol atma alışkanlığı derbide de devam edecekti de babel, maçın ipini çekecek pozisyonda topu kerem'e aktarmak yerine şut çekmeyi denedi maalesef...
fatih terim hakemlerin maçı oynatmasını ister, uzatmaları da düzgün şekilde hesaplayıp maç sonuna dahil etmesini bekler de nedense "ekstra süreler" galatasaray önde olduğunda uzayıp da uzar, geride olup gol aradığında da 3-5 dakika ile sınırlanıverir. cumartesi gecesi de 1 dakika kadar kısa süre alan fenerbahçe'nin ofsayt nedeniyle gecerli olmayan golündeki var kontrolü ve oyuncu değişiklikleri dışında top durmamışken, cüneyt çakır tam tamına 9 dakika uzatma işaret ediverdi. dedik ya, beraberlik hakemlerin işine gelecekti ama galatasaray buna müsaade etmedi ve kadıköy'den iki sene arka arkaya galibiyetle döndü...
maç sonu tüm takım boş olan deplasman tribüne gidip galatasaray taraftarına saygılarını sunması galibiyetten de değerliydi. zira topçusu, hocası, yöneticisi, taraftarı ile galatasaray kenetlenince hiç bir güç onların karşısında duramazdı...
maçtan fotoğraflar ve kaynak:
http://ultrasmovement.blogspot.com/...e0-1galatasaray.html