galatasaray'ımızın kırmızı çorap-kırmızı şort-çubuklu forma, leeds united'ın ise tepeden tırnağa beyaz renk kreasyonu ile arz-ı endam ettiği mücadele. maçtan bir gece önce
cimbombom'un erkekleri taksimlerde destan yazdı diye tezahüratı olan,
kevin speight ve
christopher loftus isimli iki ingilizin hayatını kaybedip birçok kişinin de yaralandığı malum olaylar yaşanmıştı.
o günlerde ilkokul son sınıfa giden heyecanlı bir galatasaray taraftarı olarak heyecanla uyanmıştım maç sabahında. ancak haberlerde olayları görünce çok kafam basmasa da üzüntüyle beraber biraz hayal kırıklığı hissettiğimi hatırlıyorum. çünkü maçın oynanmaması, hatta galatasaray'ın turnuvadan ihraç edilmesi gibi über ihtimallerden bahsediyordu sabahın köründe yayınlanan sabah haberlerinde.
o gün yoğun bir diploması trafiği yaşanmış, bir şekilde leeds united takımı da maça çıkmaya ikna olunca öğlene doğru maçın oynanması kesinleşmişti.
2 aralık 1998 galatasaray juventus maçı'ndan sonra müteveffa mabedin gördüğü en büyük güvenlik önlemleri alınmıştı. kapalının sol tarafında ise kocaman bir "no fear" pankartı vardı. şu meşhur kapalı tribün fotoğrafı da bu maçta çekilmişti.
https://3.bp.blogspot.com/..._E/s280/GS-leeds.jpg saha içine gelirsek yoluna dolu dizgin devam eden bir galatasaray vardı. ligde üst üste dördüncü şampiyonluğa gidiyorduk. bir önceski sezon biraz statüye biraz da sen mames çamuruna takılmıştı. bu sezon artık avrupa kupasında şampiyonluk olmasa da dişe dokunur bir başarı beklentisi doruğa çıkmıştı. şampiyonlar ligi'nde milan-chelsea-herta berlin grubundan işler beklendiği gibi gitmese de son 2 maçta hatta son 1.5 maçtaki 7 gollük performansla uefa kupasına katılmaya hak kazanmıştık. üçüncü turda bologna, dördüncü turda borussia dortmund, çeyrek finalde de real mallorca'yı elemiştik. özellikle turnuvanın gizli favorilerinden mallorca'ya karşı deplasmanda alınan 4-1'lik galibiyet sonrası yavaş yavaş dikkatleri üzerine çekmeye başlamıştı galatasaray dış basında da...
leeds united ise 1. turdan başlamıştı yolculuğuna. sırasıyla partizan, lokomotiv moskova, spartak moskova, roma, slavia prag'ı elemişlerdi. özellikle iç sahada dominant oyunuyla dikkat çekiyordu. 3 kere turu iç sahada aldığı galibiyetin farkıyla kazanmışlardı. bu sebepten bu maçın tur açısından önemi daha büyüktü.
david o'leary yönetiminde bir arada oynadıkça büyüyen bir kadroları vardı. o sezon premier ligi 3. sırada bitirdiler. ertesi sezon şampiyonlar liginde yarı finale kadar çıkıp valencia'ya eleneceklerdi.
maça gelince aslında iki takım da birbirini iyi çözmüştü. yine de galatasaray ilk yarıda attığı iki golle galibiyete ulaşmıştı. hakan şükür'ün attığı ilk gol borussia dortmund deplasmanında attığı golün neredeyse aynısıydı. tek farkı sol kanattan bindirme yapan arif'in ortasının bu sefer hakan'ın kafasına gelmesiydi. ikinci gol ise "arka direk" lakaplı capone'un imza gollerinden biriydi. nigel martin'in hagi'nin vurduğu ve direk dibinden çıkardığı füze, arif'in direk dibinden çıkan kafa vuruşu, ikinci yarının başlarında yanılmıyorsam kewell'ın bir an boş kalıp vurduğu ve taffarel'in kurtardığı top maçın akılda kalan diğer pozisyonlarıydı.
maçtan sonra fatih terim "keşke o iki insan aramızda olsaydı ama biz bu maçı kaybetseydik" demişti. ingiiz kamuoyu leeds united yönetimini maça çıkmayı kabul ettikleri için biraz suçlamıştı. diğer yarı final maçında da arsenal'in avantajlı skoru almasıyla duble fırsatını kaçırdıklarından falan bahsediyorlardı. o
ceddin dede nettin baba baba havası içinde fark edilmese de leeds united deplasmanına karşı çok da iyi bir skor değildi aldığımız. ancak orda almamız gerekeni bir şekilde alacaktık...
ayrıca;
(bkz:
alman italyan ispanyol ingiliz hiç farketmez)