galatasaray taraftarı, zamanında manchester united, milan gibi takımlarla karşılaşmadan önce, bu maçı sorguladığı kadar sorgulamaz, bu maçtan endişe ettiği kadar endişe etmezdi.
2000 yılına kadar gitmeye gerek yok. gerets zamanında da, hatta skibbe zamanında da bu böyleydi. çünkü takımı biliyorduk, takımın birşeyler oynamaya çalıştığını biliyorduk. takım kapasitesini yansıtırsa, zaten büyük hırsla mücadele edeceğinden de emin olduğumuz için, geriye sadece "belki toplam gücümüz yetmez de yeniliriz, yine de içimize siner" diye bakıyorduk.
ya şimdi? eyvallah günümüz futbolunda büyük takım - küçük takım ayrımı artık pek kalmadı ama, yine de siklet farkı diye bir kavram var. dünya kupası finallerinde mesela bir uruguay yarı finale kalınca, sürpriz saysak da, küçük takım nerelere geldi desek de, aslında biliyoruz ki o takım yine de bir elemeden geçti. güney amerika elemelerinden bilet kaptı da geldi. ya da uefa liginde metalist'e yenilince canımız sıkılıyor ama o takım da en azından elemeleri geçti de geldi, grupta karşımıza çıktı.
şampiyonlar ligi ön elemesi olsa, ve mesela cluj takımı gibi rubin kazan gibi , ülkesinde şampiyonluk elde etmek gibi büyük bir başarı sergileyen bir takıma ön elemede yenilsen yine tamam. çok kofti bir takım hangi ligde olursa olsun şampiyon olamaz. en azından bir yerden içine siner yani...
ama bu nedir ya? sırbistan liginin, ki o ligin büyükleri olan partizan ve kızılyıldız kimdir, ne iş yapar zaten ortada, bilmem kaçıncısı olmuş bir takım, zhodino'yu yenip karşına geliyor ve sen , oynaman gerekenin yarısı kadar oynayıp zor bir skor alıyorsun, ikinci maçtan da emin değilsin. bunun nedenini düşünün isterseniz.
hangi kalite süzgecinden sıyrılmış da karşına gelmiş bu takım ki, "ne de olsa en azından ....." cümlesini doldurabilesin gönül rahatlığıyla, züğürt tesellisine bulaşmayan bir açıklayıcılıkla ? galatasaray'ın, ofk karşısında ilk maçta oynaması gereken oyun da bu değildi, alması gereken skor da bu değildi ve taraftarınn rövanşa bakışı da bu olmamalıydı.
bir zerre kadarlık bu tereddüt, "futbolda herşey olabilir" tedbirciliğinden farklı bir tereddüt. söyleyenler söylüyor da, söyleyemeyenler var. söyleyenleri kırıp geçirenlerin aklındaki tereddüt bu. rövanşı 0-5 kazansak ne değişir ki ? tur atlamış oluruz sadece.
ilk maçtaki 2-2'lik rezalet silinebiliyor mu? ve bunun sebebi sadece orta sahamızda barış, mustafa ve ayhan'ın bulunması mı ? o kadar direkt ve o kadar sade mi ? baroni ve fink olsaydı mı vermezdik maçı ? kalede ivankov olsaydı mı vermezdik o maçı 2-0'dan ? aykut kadar mı yani bahtsızlığımız? mustafa sarp'la, ayhan akman'la ölçülebilecek kadar mı kabiliyetsizliğimiz ? onlar olmasaydı 2-0 alacak mıydık maçı, bu kadar mıdır ?
eh o zaman bu "üçü bir arada"yı sahaya süren de ben değilim yalnız.
tanım: galatasaray'ın tarihine yakışmayacak derecede bir tereddüt ve endişe yaşadığımız futbol maçıdır. galibiyetten eminiz de, içimize oturan kuşkunun avuç içi kadar olması gerekirdi, bu kadar değil. ve tabi bu durumun tek sorumlusu
kubilay türkyılmaz'dır. yersen...