bu maçı tam yerinde, sivas
4 eylül stadyumu'nda seyretmiştim.
bizimkilerle birlikte 1 gün öncesinden gitmiştik sivas'a.
galatasaray kafilesi de bizden 3-4 saat sonra havaalanına inmiş ve kalacağı otele yerleşmişti. şehir adeta bayram yeri gibiydi. sivaslılar, takımlarının şampiyon olacağına yürekten inanıyorlardı. her yerde kırmızı-beyaz bayraklı, formalı, kaşkollu insanlar vardı. galatasaray'ın kaldığı büyük otel'in karşısına dev bayraklar ve posterler asmışlardı, takımı gece vakti uyutmamak ve sürekli rahatsız etmek için ellerinden geleni yapıyorlardı. otelin önüne gelip davullar, zurnalar çalıyorlardı. otomobillerin klaksonlarını durmaksızın öttürüyorlardı.
biz de otele 500 metre mesafedeki bir yerde kalıyorduk. maçtan bir gün önceki gece, akşam yemeğinden sonra bizimkilerle beraber 1-2 tanıdık vardı, onlarla beraber çay içip
3 mayıs 2008 istanbul büyükşehir belediyespor trabzonspor maçını seyrediyorduk. peder bey birdenbire ''futbolcularla görüşmek ister misin ? otele göndereyim mi seni ?'' diye bir soru sormuştu bana. ''baba büyüksün! allahına kurban!'' nidaları ile uyudum o gece. sabah kalktığım zamanki o heyecanı anlatamam. babamla annem o saatte kpds sınavına girdikleri için otele gelememişlerdi. babam, bir arkadaşım ile beraber bizi çarçabuk otele göndermişti. geldik otelin önüne, anlatamam resmen mahşer yeri gibiydi... polis otelin önünü kordona almıştı. otele kimseyi sokmuyorlardı. biz tabii ki hemen içeri daldık. kafile de sabah kahvaltısından sonra sivas'ta hep beraber yürüyüşe çıkmış. biz de lobide dönmelerini bekledik. otel müdürü yanımıza geldi. bizi içeri aldığından dolayı kendisine teşekkür ettik. yarım saat kadar sonra, takım yürüyüşten döndü. hemen yukarı çıkmaları gerekiyordu. biz
servet çetin,
hakan şükür,
orkun uşak,
cassio de souza soares lincoln ve
rigobert song'u kolundan tutup fotoğraf çekinebilmiştik.
otel macerası bittikten sonra maça 7 saat kadar zaman kalmıştı. biletler ise çıktığı gün tükenmişti. maçı galatasaray taraftarlarının arasında izleyeceğimizi düşünürken, bu tükenmişlikten dolayı 4 eylül stadı'ndaki maraton tribünü'nde, meşhur coşkun vinç reklamının az yanında izleyecektik. çünkü, sağolsun adnan polat bey bütün deplasman tribününün biletlerini satın almış, bize de oradan bilet kalmamıştı. beşiktaşlı kuzenim de o zamanlar cumhuriyet üniversitesi'nde okuyordu. o da maça üzerinde sivasspor formasıyla gelecekti. atılan gollere sevinip, yediğimiz gollere üzülemeyeceğimiz belliydi. ''ne yapalım buna da şükür'' dedik ve stadın yolunu tuttuk. kuzenimle beraber, 3 galatasaraylı arkadaş maçtan 2 saat önce maraton tribününe giriş yaptık. tam ön sırada duruyorduk. hava yağmurluydu. stat yavaş yavaş dolmaya başladı. bizim taraftarların durduğu deplasman tribünü de tam karşıdan net bir şekilde görünüyordu. yaptıkları ''sen şampiyon olacaksın'' koreografisi de takdire şayandı doğrusu. sarı ve kırmızı fosforlu konfetiler sallıyorlardı, bu konfetilerin tam ortasında da süper lig kupasını temsil eden, beyaz bir pankarta boyanmış kupa şekli vardı. sivassporlular da bizim durduğumuz maraton tribününde dev bir kırmızı-beyaz bayrak açmışlardı. bizim takım da sahaya ''trafikte dikkat 10 bin hayat'' reklamı bulunan bir pankart ile çıkmıştı. siyah forma vardı üzerimizde,
aykut erçetin ise turuncu kaleci kazağını giymişti.
maç başladı. dedim ya, o tribünde herşeyi içimize atmak zorundayız, acayip zor olacaktı. 13. dakikada rigobert song, sivasspor'un kullandığı kornerde ters bir vuruş yaparak topu kendi kalesine yollamış ve ev sahibi ekip 1-0 öne geçmişti. biz de doğal olarak yıkıldık tabii ki, kuzenim ise deli gibi seviniyor. 39. dakikaya kadar fena bir baskı altında izlemeye devam ettik. işte
arda turan o zaman sahneye çıkmıştı. 3 dakika arayla üstüste 2 gol birden atarak skoru 1-2'ye getirmiş, bizim de keyfimizi yerine getirmişti. yok yine sevinemiyoruz abicim, içimden sahaya dalıp sarılmak geliyor bizimkilere! içime atmak zorundayım, diğer galatasaraylı arkadaşlarım da öyle. ilk yarı böyle bitmişti. ikinci yarı başladı, 49. dakikada çok acayip bir gol yemiştik.
mehmet yıldız durumu 2-2 yapmıştı. yine strese girdik... 3 dakika geçti geçmedi,
ayhan akman 30 metre mesafeden hayatının golünü atmıştı. bu harikulade golün bile sevinci yok bende, ''oha'' diyebildiğimi hatırlıyorum. şimdi skor 2-3 idi. 66. dakikada
sezer badur'un attığı gol ile yine bir beraberlik geldi, 3-3. yine stres zamanı... 76. dakika, arda, arda, arda! 3-4! oh be, rahatlıyordum içimden... fenerin gençlerbirliği ile oynadığı maç hiç umrumda bile değildi. sivaslılar bu golden sonra maçı bırakmışlardı, kral hakan şükür 87. dakikada affetmedi. skor 3-5 olduktan sonra yedek kulübesindeki herkes sahaya fırlamış, golün sevinci ile kucaklaşmışlardı.
bütün sezonun en zor ve en önemli maçı buydu. 33. haftadaki liderliğimizi sürdürmüştük. 17. şampiyonluğumuza ulaşmamıza sadece ve sadece 1 hafta kalmıştı. takım taraftarların yanına gitmiş ve beraber sevinç gösterisi yapmışlardı. sivasspor tribünlerinde fazla bir üzüntü yoktu. işi buraya kadar getirebildiklerine bile sevinmişlerdi. stattan çıkarken bir taraftar ''manisaspor düşmüş'' demişti.
yeniden döndük kaldığımız yere, sabahtan beri doğru dürüst birşey yememiştim. sipariş verdiğim tostu keyifle ve afiyetle mideye indirmiştim. 2-3 saat sonra da sivas'tan ''mutlu anılar'' ile ayrılmıştık.
çok çileli ama çok tatlı zamanlardı...
biletini hala saklarım...
edit: bilet:
https://twitter.com/...s/187555026078674944