172
ajax'ın dakikada ortalama 8 saniyede 1 isabetli pas yaptığı maç. pas futbolu çerçevesinden bakarsak galatasaray'ın 2020-2021 sezonundaki ortalaması 14-15 saniyede 1 isabetli pas dolaylarında gidiyor. tabi tek başına pas sayısı ya da sıklığı da bir şey ifade etmiyor, mesela 14 eylül 2021 barcelona bayern münih maçında bayern münih 11 saniyede 1 isabetli pas yapmış ama 3-0'lık göz kamaştırıcı bir barcelona deplasmanı galibiyeti var ortada.
bir tanesi boydan boya koşuyla dalga geçercesine kale önüne gelinip atılan, diğeri de rakip oyuncunun kaleye 4 metre kala baldırına çarptırıp attığı iki gol var. ek olarak bir tanesi boş kaleye tekerlenerek gol atmaya çalışarak, diğeri yine boş kaleye aşırtma kafa vuruşu atmaya çalışarak ziyan edilmiş iki gol var. yine ikisi de bir penaltı edasıyla vurulmuş ve ersin'in net kurtarışlar yaptığı iki tane kafa şutu var. bir tane de diğeri sıyırıp giden pozisyon var. tüm bunların gol olması ve skorun 7-0 olması eski tabirle "işten bile değil"di. şimdilerde xg yükseldi falan deniyor.
özellikle 15-45 dakikalar arası ajax'ın topu yerden kaldırmaya bile gerek duymadan beşiktaş kalesi önüne çöktüğü bir dönem vardı. topu ayaklarında güvenle tutmaları, rakip oyuncu üzerine de gelse de en ufak bir tedirginlik yaşamamaları, darbe almalarına rağmen topu bırakmamaları, neredeyse son çizgide sekerek gelen topa bile sakince ve akıllı şekilde dokunup kontrol etmeye çalışmaları pas oyununun bizim beceremediğimiz kısmını oluşturuyor.
tabi bir de işin atletizm boyutu var. bu özgüveni sağlayan teknik kadar fizik gücü oluyor. maç boyunca derinde bekleyen ve uzun toplara koşarak pozisyon bulmayı amaçlayan batshuayi'yi çok rahat kaçırdıkları pozisyon olmadı. maçın başında tamamen önde başladıkları bölümde verdikleri direkten dönen pozisyonda ve sayılmayan golde bile bariz bir baskın yemediler aslında.
bizim beceremediğimiz bir diğer konu da bu aslında. ama diğer taraftan da biz karşımızda bu derece gömülen bir rakip bulamıyoruz. pas oyunu oynamaya çalışırken hantal ve hımbıl görüntümüzden ötürü türkiye ligi'nde bile 4 hatta 5 oyuncuyla bizim yarı sahada bekleyebiliyor rakipler. bu hem baskı olarak dönüyor bize, hem de tüm hatlarla ileri çıktığımız anlarda sayıca az olduğumuz kontralar yeme potansiyeli doğuruyor.
beşiktaş özelinde konuşmak gerekirse övgüyü hak eden kısmı maç boyu aynı noktada kalabilmeleri. 7-0 olabilecek bir maç oynamalarına rağmen maçın başından sonuna kadar aynı plana sadık kalarak ve aynı seviyede oynadılar. biz mental olarak 1-0 hatta 2-0'dan sonra bile oyun sabrını ve istikrarını koruyamazken maç sonuna kadar sabırla adam kovalamaya devam ettiler. örneğin serdar saatçı'nın ikinci golde düştüğü duruma bizim takımdan bir oyuncu düşseydi, muhtelen rakip orayı maden gibi işleyip çok sayıda rahat pozisyon yakalardı. ya da mesela umut meraş ilk golden sonra oyuna devam edip kendi çapında optimum oyununa devam ederken bizim takımda öyle bir gol yediren olsa muhtemelen devamı gelirdi...
ha tabi bu tempo beşiktaş'a yeni sakatlıklar katacak mı, bunu da ilerleyen günlerde göreceğiz...
bir tanesi boydan boya koşuyla dalga geçercesine kale önüne gelinip atılan, diğeri de rakip oyuncunun kaleye 4 metre kala baldırına çarptırıp attığı iki gol var. ek olarak bir tanesi boş kaleye tekerlenerek gol atmaya çalışarak, diğeri yine boş kaleye aşırtma kafa vuruşu atmaya çalışarak ziyan edilmiş iki gol var. yine ikisi de bir penaltı edasıyla vurulmuş ve ersin'in net kurtarışlar yaptığı iki tane kafa şutu var. bir tane de diğeri sıyırıp giden pozisyon var. tüm bunların gol olması ve skorun 7-0 olması eski tabirle "işten bile değil"di. şimdilerde xg yükseldi falan deniyor.
özellikle 15-45 dakikalar arası ajax'ın topu yerden kaldırmaya bile gerek duymadan beşiktaş kalesi önüne çöktüğü bir dönem vardı. topu ayaklarında güvenle tutmaları, rakip oyuncu üzerine de gelse de en ufak bir tedirginlik yaşamamaları, darbe almalarına rağmen topu bırakmamaları, neredeyse son çizgide sekerek gelen topa bile sakince ve akıllı şekilde dokunup kontrol etmeye çalışmaları pas oyununun bizim beceremediğimiz kısmını oluşturuyor.
tabi bir de işin atletizm boyutu var. bu özgüveni sağlayan teknik kadar fizik gücü oluyor. maç boyunca derinde bekleyen ve uzun toplara koşarak pozisyon bulmayı amaçlayan batshuayi'yi çok rahat kaçırdıkları pozisyon olmadı. maçın başında tamamen önde başladıkları bölümde verdikleri direkten dönen pozisyonda ve sayılmayan golde bile bariz bir baskın yemediler aslında.
bizim beceremediğimiz bir diğer konu da bu aslında. ama diğer taraftan da biz karşımızda bu derece gömülen bir rakip bulamıyoruz. pas oyunu oynamaya çalışırken hantal ve hımbıl görüntümüzden ötürü türkiye ligi'nde bile 4 hatta 5 oyuncuyla bizim yarı sahada bekleyebiliyor rakipler. bu hem baskı olarak dönüyor bize, hem de tüm hatlarla ileri çıktığımız anlarda sayıca az olduğumuz kontralar yeme potansiyeli doğuruyor.
beşiktaş özelinde konuşmak gerekirse övgüyü hak eden kısmı maç boyu aynı noktada kalabilmeleri. 7-0 olabilecek bir maç oynamalarına rağmen maçın başından sonuna kadar aynı plana sadık kalarak ve aynı seviyede oynadılar. biz mental olarak 1-0 hatta 2-0'dan sonra bile oyun sabrını ve istikrarını koruyamazken maç sonuna kadar sabırla adam kovalamaya devam ettiler. örneğin serdar saatçı'nın ikinci golde düştüğü duruma bizim takımdan bir oyuncu düşseydi, muhtelen rakip orayı maden gibi işleyip çok sayıda rahat pozisyon yakalardı. ya da mesela umut meraş ilk golden sonra oyuna devam edip kendi çapında optimum oyununa devam ederken bizim takımda öyle bir gol yediren olsa muhtemelen devamı gelirdi...
ha tabi bu tempo beşiktaş'a yeni sakatlıklar katacak mı, bunu da ilerleyen günlerde göreceğiz...