• 77
    o senenin sampiyonlar ligi ceyrek finalisti fenerbahce’ye 10 türk ve 1 nonda’yla cok pis koydugumuz mac. macı bastan sona sürklase etmistik, pozisyonları yoktu.

    aykut, emre güngör, sabri, barış özbek, servet gibi oyuncular ilk 11’deydi. şöyle bir kadroyla fenerbahce sittin sene bizden sampiyonluk alamaz mesela.

    bu da galatasaray’ın forma büyüklügünden ileri geliyor.
  • 84
    ben ve bir grup arızalı arkadaşım için bir hafta öncesinde başlayan unutulmaz maç.

    (bkz: #1227362)

    fenerbahçe'nin saha dışında saha içinde en güçlü olduğu zamandı son 30 yıllık dönemde. 2006'da son haftada yaşadığımız mucize hariç son 4 sezonun 3'ünü şampiyon bitirmişlerdi. biz ise rüya gibi geçen 1992-2002 "decade"inden sonra her anlamda yokluklarla mücadele ediyorduk. özhan canaydın başkanlığında inim inim inleyen bir galatasaray vardı.

    fenerbahçe şampiyonlar ligi'nde çeyrek final oynamıştı. ligde de mücadele etmemize rağmen bir türlü geride bırakamıyorduk. biz sezona 5 maç seyircisiz cezası ile başladık. avrupa ligi formatının doğuş sancılarında olan uefa kupası'nda el sikiyle gerdeğe girip gruptan çıkmış, leverkusen karşısında bozguna uğramıştık. fenerbahçe mateja kezman ve roberto carlos gibi dünya yıldızlarıyla coşarken biz rigobert song ve shabani nonda haricinde türk oyuncularla mücadele ediyorduk. evet türk oyuncularımız da çok kaliteliydi ama aykut erçetin, servet çetin, emre güngör, barış özbek gibi şimdilerde dillendirilse dalga geçilecek isimler de vardı...

    yine de 28. haftaya puan puana girmiştik. fenerbahçe inönü'de beşiktaş'ı yenmeyi başardı. biz de o sezonki 6. seyircisiz maçta gaziantepspor ile golsüz berabere kaldık sami yen'de. son 6 haftaya fenerbahçe 2 puan önde giriyordu. üstelik bu maç sonrası feldkamp da görevi bırakmıştı. parasız, yabancısız ve sonunda teknik direktörsüz galatasaray ile yakın tarihin en güçlü fenerbahçe'si yarışacaktı son 6 haftada. üstelik galatasaray'ın ibb, trabzonspor, fenerbahçe, sivasspor gibi zorlu bir fikstürü vardı.

    ertesi hafta fenerbahçe hata yapmadı, biz de gençlerbirliği deplasmanında* lincoln'ün yarattığı mucizeyle yarışta kalmıştık. ertesi hafta trabzon'u tek golle sami yen'den boş gönderirken ankaraspor'un fenerbahçe'den puan almasıyla bir mucize için şartlar olgunlaşmaya devam etmişti. 31. haftada da iki takım hata yapmayınca, her ne kadar sivasspor işin içinde olsa da ligin düğüm maçı haline gelmişti bu yürek söken doksan dakika...

    olimpiyattaki ibb maçının bitmesiyle kendimizi biletix gişesi önünde bulmamız arasında yarım saat bile geçmemişti. 15 saat süren zorlu mücadelenin ardından biletlerimizi cebe koyup saatlerimizi cumartesi gece yarısına kurmuştuk. mis gibi bir bahar akşamında, hayatın hızlı aktığı sokaklardan geçip zifiri karalıkta bizi bekleyen otobüslerin arasında bizimkini arayıp bulduk. kalabalıkla birlikte ara ara patlayan tezahüratlar hepimizi heyecanlandırıyordu ertesi gün olacaklara dair. tam yola çıkmak üzereyken yaşanan bir kapkaç olayına tüm kafilenin tek tek müdahale etmesi sebebiyle* * yolculuğumuz belirlenen saatten biraz gecikmeli başlamıştı.

    sabahın köründe sokağa aracımızı park edip maç saatini beklemeye koyulmuştuk. şampiyonluk havası ile klasik derbi atmosferi birbirine girmişti. kah yiyerek, kah içerek, kah sokakta kimilerinin alkol duvarını aşıp yaptığı saçmalıkları izleyerek saatleri geçirmiştik. erkenden stada yollansak da daha eski açığa girmeye çalışırken yaşanan karmaşa ve kalabalık içerisine dair ilk ipuçlarını veriyordu. içeri girdiğimizde bizim için fenere de ko koreografisi için son hazırlıklar yapılıyordu. hem o işlerin bitmesi hem de fenerbahçe tribününün yükünü almasıyla ilk atışmalar da başlamıştı.

    takımlar sahaya çıkarken koreografi, tribünün teknik yetersizliklerine rağmen başarıyla uygulansa da kulübün yaptığı konfeti şovuyla biraz güme gitmişti. maç öncesi tribünlerde gezdirilen roberto carlos formalı şişme bebek, kartonların bir kısmının bebek sayesinde açılamayacak hale gelmesi ve maç öncesi atışmalar tüm hızıyla sürerken deplasman tribününde tellerin tepesinde uyuyan fenerli arkadaş aklıma gelen hadiselerden...

    maça yine istekli başlamıştık. ümit karan'ın direkten dönen bir şutu vardı ceza sahasına dalıp vurduğu. orda yaşanan dalgalanma belki de golden daha fazlaydı. net bir pozisyon bulamasak da fenerbahçe'yi de oynatmadan götürüyorduk maçı. topu rakip kaleye itmeye çalıştığımız anlardan birinde top ceza sahasına doğru havalandı. volkan ve edu birbirini döverken top nonda'nın önünde kaldığında çoğunluk aklının iplerini saldığı için topun ağlara gidişini stadda çok az insan görebilmiştir.

    ikinci yarı da ilk yarının bir kopyası gibi geçti. fenerbahçe bizim kaleye gelmeye çalıştıysa da gelemedi. takım elinden gelenin fazlasını yaptı ve çok da sıkıntı çekmeden maçı bitirdik. bitime 2 maç kala 3 puan öne geçmiştik, şampi olmasa bile şam olmuştuk. peri masalı devam ediyordu. yabancısız, hocasız, parasız galatasaray bitime 2 hafta kala tüm ipleri eline almıştı...

    günün finali ise maç çıkışı ali sami yen sokak'ta kasap gökhan ile bira tokuşturuşumuz olmuştu. sokakta artık neden yapıldığı bile belli olmayan köfteleri afiyetle mideye atıpı otobüsümüze bindik.

    uyandığımda okulun önündeydik zaten...
  • 85
    evleneli henüz çok olmamış, zaten ilk yillarimiz, ama çok iç açıcı bir durumda da değiliz. parçalı bulutlu günler yaşıyoruz aile içersinde, yer yer sagnak yağışlar hakim. ne yalan soyleyim çok kederliyiz, anlaşamıyoruz ama bir çıkar yol bulmak zorundayız, biliyoruz.

    yine böyle birgün, akşama nerdeyse şampiyonluk maçı var ve ben yapmadigim birşeyi yapıp bugunu eşimle kendime özel kılmak istiyorum, ama işin iciersine galatasaray'da dahil olmak zorunda. gebzeyi bilenler bilir, o zamanlar aksasapaginda bir restorant açılmıştı. adı şıkoglu. kocaman bir yer, içinde bir çok tv'nin olduğu ve ligtv'den maç yayınlarını da izleyebildigin bir restorant. ben o güne kadar fark etmediğim o yeri o gün fark ettim, öğle saatlerinde. içeri girdim ve rezarvasyon yaptırdım. eve gittim, akşamı sabirsizlikla beklemeye başladık. akşam oldu, gittik oturduk falan. yedik içtik ve maç başladı. ağzına kadar tıka basa dolu bir yemek salonu ve güzel bir yerde konuşlanmış biz.
    sabri topu şişiriyor volkan boşa cikiyor nonda boşta kalan topu gol yapıyor ve biz havalara uçuyoruz eşimle. belki de evliligin üzerinden geçen üç sene sonunda ilk defa o gun sayesinde bu kadar içten seviniyoruz, sariliyoruz. yani, aslında ben eşimin ben seviniyorum diye sevindiğini görüyorum

    o günden sonra başka bir evlilik yaşamaya karar veriyorum kafamda, ben kendimi duzeltince herşey düzelmeye başlıyor. ve işte biten bir 15 yıl kalıyor geride. galatasaray böyledir senin hayatına yön verir ve sen anlamazsın bile.
  • 88
    ezeli rakibimiz ile eşit puandayken ligin 32. haftasında oynandı. ali sami yen stadyumunda kazandığımız son galatasaray - fenerbahçe derbisi. shabani nonda (25) in kafasıyla! attığı gol galibiyeti getirmişti. golden sonra tribünlerde kavimler göçünün bir similasyonu yaşanmıştır.

    bu maç benim unutulmazlar arasında yer almasına sebep olan bir anım var. bilgisayarda iyi olmam sebebi ile tüm maçlara bilet almam kolay oluyordu. fakat tabi bu derbi öncesi biletix patlatılmış, bilet kuyrukları ise karaborsacılar tarafından sabote edilmişti. maça bilet bulamadım. karaborsada bilet fiyatları kale arkalarında 150-200 arasında değişiyordu. artık tek çare maç öncesi kara borsadan bilet almaktı 90 lira param vardı. fakat tabi pazartesi de akbili aylık yapmam lazımdı. mecidiyeköy de bilet bulmaya çalışırken bir süre sonra kuzenim de geldi. artık bilet ihtiyacı 2 olan para 100 liraydı. kuzene daha önce bedava bilet vermiş bir iki tirbün abisine gittik önce tabi onlarda karaborsa teklifi ile bizi hüsrana uğratmıştı.

    artık bir eski açık bir kapalı numaralı stadın etrafını dört dönüyoruz ama sonuç yok. böyle dolaşırken otoparkın orada olan iddia bayii gözüme çarptı. kuzene gel ortak kupon yapalım kazanırsak karaborsadan bilet alıp maça gireriz. oda kabul edince girdik içeri. ben bülteni inceledim maçtan önce bitecek 4 maç seçtim. celtic glasgow derbisi, eskişehirspor maçı 2 de başlıyordu. udinese maçı ve fiorentina sampdoria maçı saat 16 da. toplam oran 8.30 civarıydı. ihtiyaç 300 lira olunca 35 misli yazıp beklemeye başladık.

    erken saat maçlarında baya çekişmeli bir mücadelenin ardından celtic-glasgow maçı tutmuştu. eskişehirspor da birinci lige çıkacak sergenli kadrosu ile rahat kazanmıştı. artık sıra 16 maçlarındaydı. tabi o sırada kuzenimin kuzeni de aramıza katıldı. bilet ihtiyacı 3 olmuştu. bizde arkadaş satılmaz.

    o sırada bayii de büyük bir kumarbaz ile tanıştık baya da bir mubabbetimiz oldu dört saat boyunca. çok ciddi rakamlarda iddaa oynuyordu. neyse 16 maçlarıda başlamıştı udinese erkenden 2-0 ı buldu bizi rahatlatmıştı. fakat fiorentina da bir türlü gol gelmiyordu. derken fiorentina geriye düştü. kuzenler arasında günah keçisi olmuştum. fiorentinaya oynanır mı? nereden buldun o maçı diye bana yükleniyorlardı. bu sırada fiorentina önce beraberliği yakaladı ardında öne geçti. birden kendimi omuzlarda buldum.

    tabi o sırada muhabbet ettiğimiz arkadaşa kuponu neden yaptığımızı neden bu kadar sevindimizi açıkladım. bu sefer de bayii limon sıktı. para hesaba bir saat sonra geçiyor siz parayı hemen alamazsınız. maç saatine yakın bitiyordu zaten. birden modumuz düştü. muhabbet ettiğimiz arkadaş kuponu bana satın ben paranızı vereyim. ben sonra alırım siz gidin bilet alın dedi. parayı verdi. kuponu verdik. tam kapıdan çıkacağız geri döndük. kardeş bitti yazısını görelim öyle çıkalım. ne olur ne olmaz dedik. demez olaydım. 90+6 da sampdoria beraberliği yakaladı ve maç 2-2 bitti.

    çıkarıp parayı veren arkadaşa bir geri verişim vardı bugün bile hala dalga geçerler. ellerim titriyor. zaten çökmüşüm. neyse çocuk delikanlı adammış biz ne kadar geri versek ve istemesekte zorla verdi bize parayı gidin biletinizi alın. maça girin dedi.

    maça kalmış 15 dk. benim ayaklarım tutmuyor. karnım ağrıyor. bir yandan da midem yanıyor. artık o parayı verdiğim anda ben ölmüşüm. neyse çıktık bu sefer karaborsacı yok. bulamıyoruz. dedik bari gidelim bir yerde izleyelim. parayı 3 e böldüm.100 er paylaştık. dönüyoruz artık. tam burger king in orada bir borsacı. kaç biletin var diye sorduk 3 dedi. bizde 300 lira paramız var bak maçta başlıyor ver bize dedik. aldık biletleri yeni açık üstün yolunu tuttuk.

    içeri girdik ama ben tabi hala aynı bitmişlik ile maçı izliyorum. üstüne birde maçın stresi de eklendi. o ana kadar. nonda volkanın arkasına geçip kafasını! soktu ve golünü attı. dünyanın en berbat gününden en mutlu gününe geçiş yaptık. golden sonra bir süre birbirimizi aradık yer değişimi sebebiyle.

    maça gitmemize vesile olan bursalı arkadaşa selam olsun.
  • 89
    en tatlı sezonlardan biri olan 2007-08 sezonunda şampiyonluğu büyük ölçüde ilan ettiğimiz maç. öncesiyle sonrasıyla tam bayram havası vardı. en iyi kadrolardan birine sahip olan ve ucl'de çeyrek final yaşayarak belki de en iyi sezonunu yaşayan feneri 2 ay önce kupadan ettikten sonra bu sefer de ligden etmiştik. maç sonu bir grup fenerlinin tesisleri basması falan müthişti.

    maçın tamamı; https://youtu.be/prbwLYLYeeE

    (bkz: tarihte bugün)
  • 91
    7 aralık 2011'deki derbinin 11.yıl dönümünün olduğunu sözlük aracılığıyla hatırlayınca, birden 27 nisan 2008'deki derbi geldi aklıma. bu maçın benim açımdan bir istatiksel anlamı var. kimi çok önemli görmez ama ben tribünsel konulara da anlam yükleyen biri olduğum için, benim açımdan önemli ve üzücü.

    27 nisan 2008'deki maç, fenerbahçe deplasman tribününün galatasaray stadından mağlup, boynu eğik ayrıldığı son maçtır. fenerbahçe tribününün sami yen'de olduğu nisan 2009'daki maç 0-0 bitti, mart 2010'da da 1-0 mağlup olduk. 2011'de arena'ya taşındık ve fenerbahçe tribünü mart'ta 2-1'lik galibiyetle ayrıldı stadımızdan. 3 temmuz sonrası deplasman yasakları başladı. aralık 2011'de, aralık 2012'de, nisan 2014'te ve ekim 2014'te dört sezon arka arkaya arena'da fenerbahçe'yi yendik ama maçın eğlencesinin yapılacağı (en az maç kadar keyifli olur) bir deplasman tribünü yoktu. 2016-2017 sezonunda, 6 yıllık yasakların ardından deplasman serbestliği tanındı ve fenerbahçe tribünün gelmesiyle beraber biz yine onlara içeride mağlup olmaya başladık. nisan 2017'de 1-0 yenildik, ekim 2017'de 0-0 bitti, kasım 2008'de 0-0 bitti, eylül 2019'da 0-0 bitti. sonrasında korona yasakları vardı 2020-2021 sezonunda. eylül ayında seyircisiz maçta 0-0 berabere kaldık. kasım 2021'de 50.000 taraftarımızın önünde 2-1 mağlup olduk.

    27 nisan 2008'den sonra fenerbahçe'ye karşı içeride kazandığımız 4 tane maç var. 15 senede 4 iç saha galibiyeti. bu zaten başlı başına rezalet. bu dört maçın hiçbirinde de deplasman tribünü yok. 15 senelik sürede fenerbahçe seyircisinin galatasaray stadında gördüğü netice ya galibiyet ya beraberlik. bu sezon da deplasman yasakları sürdüğü için fenerbahçe tribünü gelemeyecek. kazansak dahi derbiyi, yavan kalacak benim açımdan. önümüzdeki sezonlarda, en kısa zamanda şunları içeride deplasman tribünlerinin dolu olduğu bir maçta yenmeyi temenni ediyorum. bunu çok istiyorum. beşiktaş ve trabzon taraftarları arena'da çok mağlubiyet gördüler. umarım en kallavisini de bu arkadaşlar görürler...
  • 96
    tarihi baska şekilde yazan maç. 2007-08 sezonunda fenerbahçe şampiyon olsa 2010'lar galatasaray'ın üstünlüğüyle geçemezdi. belki de bugün fenerbahçe ile rolleri değişmiş olurduk.

    ben bu sezonu her ne kadar son 6 maçta olmasa da karl heinz feldkamp'a yazarım. gerçekten kötü yönetimlerce tarihin en aciz galatasaray'ına dönüştürülmüş kulübü vasat oyunculardan istediği verimi alarak haftalarca şampiyonluk için çok avantajlı durumda tutmuş ve şampiyonluk ihtimali çok yüksek bir takım birakmıştır. neticede galatasaray ilk 28 haftanın avantajını kullanarak şampiyon olmayı başarmıştır ve fenerbahçe'nin alıp başını gitmesini önlemiştir.
  • 97
    özelde galatasaray fenerbahçe rekabetinin, genelde ise türk futbol tarihinin kırılma anlarından biri olan maç.

    oradaydım, shabani nonda'nın kafasını uzattığı kalenin arkasındaydım. 9-10 sıra aşağılara uçanlar arasındaydım.

    şimdi hatırlayınca hayal gibi geliyor bu maça gidebilmek için yaptıklarım, yolculuk ve maçın kendisi. dönüş o gün de hayal gibiydi, yorgunluktan arabalı vapurda yumduğumuz gözlerimizi izmir'de açabilmiştik çünkü.

    2006 şampiyonluğu ile birlikte tarihimizin en önemli iki şampiyonluğundan birinin fitilinin ateşlendiği gündür. gerek bu maç sonunda, gerek takip eden diğer 2 maç sonunda da taraftar şampiyonluk kutlaması yapmış, yurt genelinde sokaklarda tura çıkılmıştır.
  • 98
    ligin bitmesine iki hafta kala bize liderliği getiren maç.

    arkadaş bu maçın üzerinden nasıl 15 sene geçer ya? sanki dün gibi hatırlıyorum bazı şeyleri. mesela ultraslan avrupa ile yurt dışındaki bir galatasaray derneğine trenle yolculuğumuz. burada heyecanlı bir arkadaşımızın istanbul bağlantıları sayesinde koreografiyi* önceden öğrenmemiz gibi detaylar, hepsi çok taze yaşanmış gibi gelse de hiç de öyle değil.

    adnan polat kenetlenme adına karl-heinz feldkamp, gheorghe hagi, alp yalman, faruk süren, mehmet cansun gibi birçok ismi misafir etmişti.
  • 100
    galatasaray'ın fenerbahçe'ye "ben yıllarca örselenmiş halimle bile senin en ihtişamlı halinden şampiyonluğu alırım" mesajını verdiği maç.

    fenerbahçe son 4 yılda 3 kez şampiyon olmuş, o sezon* şampiyonlar ligi'nde çeyrek final oynamış ve ligdede son haftalarda liderlik koltuğuna oturmuştur.

    galatasaray'ın ise elinde ise pek bir şey kalmamıştır. çok zor şartlarda yarışarak kazandığı 2005-2006 şampiyonluğu ve 2004-2005 türkiye kupasından başka.

    tıpkı 2005-06'da olduğu gibi tarihin en güçlü fenerbahçe'si tarihin en yetersiz galatasaray kadrolarından biriyle şampiyonluk yarışı vermiştir ve bu maç sonunda 1-0 kazanarak bitime iki hafta kala liderlik koltuğuna oturmuş galatasaray, fiilen şampiyonluğu almıştır.

    aslında galatasaray-fenerbahçe rekabetine nokta koymuş bir maçtır. galatasaray "ben sana göre kağıt üstünde ne kadar güçsüz olursam olayım kazanan ben olurum" demiştir. böyle bir maçtır işte.
App Store'dan indirin Google Play'den alın