• 276
    feghouli'nin şutu direkten döndükten sonra gol atamayacağımızı düşündüğüm maç. kendi kendime "göklerden gelen bir karar vardır" dedim. iki tane şutumuz(henry ve feghouli) direkten döndü, kostas net kaçırdı derken maç böyle bitti, şampiyonluk gitti moduna girmiştim. neyse ki göklerden gelen karar aksi yöndeymiş. çok sevindim.

    adamsın kostas.
  • 282
    bu gün maça gitmek için iki gündür bir arkaşın cezalı blokta yer alan kombinesinin peşinde koşuyordum. ama ceza konusunda kesin emin olmadığım için net bir talepte de bulunamadım. arkadaş kendisi maça gideceğini söyleyince de evde takip etmek zorunda kaldım maçı. bilgisayarı maça bir saaat varken hazırladım. maçın ilk yarısını çok iyi takip de edemedim. ikinci yarıda bir yandan twitter'e bakıyor. bir yandan maçı takip ediyordum. dakikalar ilerleyince totem olarak sadece spor ve galatasaray odaklı takip yaptığım hesaba geçiş yaptım. ancak fayda etmedi. ayaktaydım oturdum ama nafile. arkadaş telefonunu bıraktı. ikimiz de bilgisayara yaklaştık. yine bir şey yok. en son dakika 90 + 3 falan. en son totem olarak sözlüğü açtım. selçuk inan başlığındaki tek entriyi okudum. sonra tekrar bu güne bastım ve listeye bakarken miroğlu kanunlarını koydu. bu galibiyet bende sözlüğe yazar.22
  • 283
    24 şubat 2019 galatasaray akhisarspor maçı özelinde değinilmesi gereken tek şey, yeni kondesyonerin mükemmel çıkması olur galiba. 90 dakika saha da sürekli basan ve arzulayan bir takım vardı. rakip zaten yememeye gelmiş, resmen kale önüne otobüs çektiler. hücum yapmayı doğru düzgün denemediler bile. 10 kişi savun, kaparsan 1 kişiye at şeklinde futbol mu olur ? ayrıca fatih hocaya parantez açmak lazım. eskisi gibi hamleleri zamanında değil. tercih hataları yapıyor, zamanlama hataları yapıyor. moral bozukluğu ya da stresten mi bilinmez, çok bekliyor hamle yaparken. ben ikinci yarıya yunus'u sağa, belhandayi orta sahaya, feghouliyi de emre'nin pozisyonuna çeker diyordum o selçuk inan'ı soktu. ha selçuk bir iki pozisyonun haricinde siritmadı ama donk hamlesi selcuktan önce olabilirdi. son on dakikaya kadar sanki basireti bağlanıyor ve ne yapacağını bilemiyorsun hocanın. son zamanlarda yaşadığı olaylar ve avrupa da ki kötü gidiş etkilemiş belli ki hocayı. yoksa takımı devre arasında soyunma odasında çok güzel hizaya getirirdi eskiden. yine de istekli oyun, şans golü ile üç puan aldık. bunlar hep şampiyonluk alameti olacak inşallah.
  • 284
    hedef 22 yolunda havlu atmanın eşiğinden döndüğümüz maç.

    yeni transferler oturdukça sistemde değişimler olacaktır elbette ama böyle maçlarda bazen isimler önemsizleşebiliyor, kağıt üzerinde beklediğiniz sonuçları alamayabiliyorsunuz. biz de bunun eşiğinden döndük. daha ciddi ve kararlı yürümeliyiz.

    allah'a şükür bu soğuk ve karlı havada, son dakikada bulduğumuz golle yarışın içerisinde kaldık. son 7 maçta 6. galibiyetimiz oldu. böyle bir seriye ihtiyacımız vardı ve galip gelme alışkanlığını kazanıyoruz artık yavaş yavaş. avrupa'da da yokuz ve tek çaremiz maç maç giderek, seriler yaparak önümüzdeki şişirme takımın puan kaybını beklemek. fark 4 ve altına indiği anda tüm ibreler bize dönecektir.

    sene sonu şampiyonluk alameti diye anacağımız maç olması dileğimle. #hedef22
  • 288
    ilk 11'e bakınca gördüğüm kadarıyla fatih terim'in rakibi oldukça küçümsediği maç. maç eksiği olan emre akbaba'nın ilk 11'de olmasından ve orta sahanın defansif yükünün tek başına ndiaye gibi savruk bir adama bırakılmasından ben bunu anladım. bu maç fernando oynayamıyorsa bile donk'un mutlaka 11'de başlaması gerekiyordu. akhisar gol atamadı ve tehlikeli ataklar da bulamadı. ama her rakip atakta takım olarak geriye dönüp sıfırdan oyun kurup yeniden rakip alana yerleşmek zorunda kaldık. maça başladığımız oyun anlayışı gidişata göre oyunun devamında dönmemiz gereken anlayıştı. neyse ki bir son dakika mucizesiyle olabilecek en güzel kapanışı yaptık. terim'in sonuna kadar arkasındayım, ama bu maçtaki olası bir puan kaybı kendisine yazılırdı.
  • 289
    güney tribünden takip ettiğim, uzun süre hafızalardan silinmeyecek maç.

    maç boyunca yorum yapan bir arkadaş vardı ön sıramda. hemen hemen her pozisyonda bir futbolcumuzu eleştirdi, bazı yerlerde küfretti. hani yeri geliyor önemli bir gol kaçtığında ben de futbolculara küfür ediyorum ama bu arkadaş maç izlemeyi futbolcuya küfür etmek sanıyordu bas bayağı. bir ara atılan her pasa laf ediyordu.

    aşırı doldum ama uyarıp tek kelime etmedim. maça kız arkadaşı ile gelmiş eşek kadar adam niye utandıralım. bir ara dönüp bizden de tepkilerine onay almak istedi ama umursanmayınca farketti sanırım çok boş konuştuğunu. neyse ben de duymamaya çalıştım bunun laflarını. zaten maç da gerginleşti, herkes küfür kıyamet izlemeye başladı.

    90+2 filandı bu eleman kız arkadaşına dönüp yüksek sesle ''sikerler böyle takımı hadi gidelim'' dedi. işte o çocuk gitti 20-30 saniye sonra gol attık.

    özetle galatasaray bugün her şeyin en iyisini bilen ve çok konuşan galatasaray taraftarına da attı o golü. sağ yanımda sessizce maçı izleyen ve golden sonra önce bize sarılıp sonra yere çöküp ağlayan 40'lı yaşlarda bir abi vardı. benim için gerçek galatasaray taraftarı o adam işte.

    şu tribünlerdeki boş konuşan toksikleri bir temizlesek ne güzel olur.
  • 290
    öyle böyle degil, branda örtülmesine ragmen çok agir bir zeminde oynan maçtir. bu tip maçlarda güzel futbol beklemek ahmaklik olur, zira istediklerinizi sahaya yansitamazsiniz. uzaktan $utlarla ve uzun toplarla $ansinizi denersiniz. nitekim direkleri dövüdügümüz maçta da gol selçuk'un karambol topundan geldi. bilinçli bir $ekilde donk ve kostas'in önüne $i$irdi topu. burada donk'un çabasini da küçümseyemeyiz. son bir hamle ile rakibini geçip kalecinin dengesini bozdu ve top birden kostas'in önünde kaldi. sakalli'da kafasini kaldirip düzgün bir vuru$la bu zorlu mücadeleden galip gelmemizi sagladi ve galatasaray adeta biz bitte demeden bitmez, dedi.

    golün 90+5 de gelmesi pisikolojik olarak bizi güçlendirdip, ba$ak$ehir'i daha da stres altina soktu. dü$ünsene, 3-0 öndesin ve rakibin 90 dakikayi 0-0 bitirmi$, + 5 verilmi$, +4 oynaniyor ve durum hala 0-0. tam $ampiyonluk kutlamalarina ba$layacaksin, birden sahaya sakalli çikiyor.

    zor be..

    iyi ki galatasarayliyim..
  • 291
    bir çok galatasaray taraftarının ömründen ömür çalan süper lig maçı.

    çok sevdiğim hatta kardeşim dediğim arkadaşımla bizim evde izledik maçı. yıllardır ne totemler, ne dilekler geçti galatasarayla alakalı. yeri geldi hakem penaltıyı vermediği için izlediğimiz mekanın 2. katından aşağı masa atan da gördü bu gözler, yeri geldi arkadaşın benim duvarı yumruklamama engel olmak için kendisini siper edip dayak yediğini de... tabi zaman geçti evlendik barklandık. allah ikimize de birer kız çocuğu nasip etti ama hanımlar beşiktaşlı yapacak bir şey yok.

    dün ikimizin de stresi tavan yapınca önceki olaylardan ders çıkarmış olan hanımlar, sağa sola zarar vermeyelim diye bizim kızları kucağımıza verdiler. benim kız 3 aylık, arkadaşınki 1 yaşında.

    maçın son dakikaları geldi. sinirlenip duruyorum ama kız kucağımda diye en fazla kısık sesle söyleniyorum. arkadaşın ağzından da en fazla "sizin vereceğiniz pasa/atacağınız şuta tüküreyim" gibi cümleler çıkıyor. zaten kendi takımlarının şampiyon olamayacağına inanmış olan hanımlar galatasarayın galibiyeti için devamlı " tüm enerjimizi sizin için veriyoruz, atacaksınız" diye devamlı görüş bildiriyor.

    ben artık sinirden başımın zonklamasını bir kenara bırakıp "hadi kızım, hadi yavrum baba için bir gol" deyip durmaya başladım. o sırada selçuk, gelişi güzel topa vurunca ağzımdan istemsizce "lan selçuk" dedim. pozisyonun devamı çok sisli hala. sadece akhisarspor'un kalecisinin çıktığını, donk'un orayı karıştırdığını, arkadaşımın "aha" dediğini ve kostas mitroğlunun kale arkasında koştuğunuı hatırlıyorum.

    tabi o sırada arkadaşım kucağında kızla evin içinde gol diye koşarken, ben de yine kucağımda kızla onun arkasından koşuyordum (şimdi dua ediyorum bizim ufaklıkları iyi sevinçten havaya falan atmamışız*). tabi o koşuşturma esnasında bizim ufaklıklar korktuğu için ağlamaya başladı, biz bir yandan ağlamaya başladık sevinçten. sonuç olarak, hanımlardan sağlam azar yedik.

    demem odur ki, galatasaray spor kulübü bir his takımıdır ve ülkede taraftarlarına bu hisleri yaşatan tek kulüptür. şampiyon oluruz olmayız o ayrı (tabi ki bu sezon da olmalıyız) ama şu yaşadığım şeyler sonucunda her defasında iyi ki galatasaraylıyım diyorum.
  • 292
    benim gibi kombineli olan ve her maça hafif çakır keyif gelen bir arkadaşla izledik maçı. 2 senedir önlü arkalı izliyoruz ama hala adlarımızı bilmiyoruz.* bu abukluğa rağmen her maç öncesi mutlaka muhabbet döner, maçla ilgili konular samimi bir şekilde konuşulur.

    bu maçta da benzer şeyler oldu. ancak gol gelmediği için tabi biraz gerginlik vardı ikimizde de. artık son saniyelerde gol gelmeyecek galiba diyerek merdivene yöneldi ama son bir kez dönüp baktı sanırım pozisyona ve o esnada golü attık. adamla 40 yıllık ahbab gibi srıldık, bağırdık, birbirimizin sırtını yumrukladık. hatta öyle bir bağırdı ki tam kulağımda hala kulağım sızlıyor*. tabi bu sevinç kesmedi ben bunun bir arkadaşının sırtına zıpladım, sonra işte sürekli bağırmalar, göğe bakıp allahım sana çok şükür demeler ve benzeri kendimi kaybetme halleri. sonucunda tabi biraz baş dönmesi olmadı değil. en sonunda döndüm bir baktım arkadaşın gözler kıpkırmızı, sevinçten gözler yaşarmış falan. dedik ki bu gol şampiyonluk alameti, daha farklı bir şey olamaz.

    böyle insanlarla karşılaşmamızı sağladığı için iyi ki galatasaraylıyım derdirten bir maç olmuştur benim adıma.
  • 293
    maç için stada gitme hazırlıklarına henüz başlamadan oğlumu kardan adam yapmaya götürdüm. birlikte kardan adam yapıp, çamlıca'da haddinden fazla yağan karın tadını çıkardıktan sonra eve gelmiştim ki arkadaşım çay içmeye davet etti.

    söylendim...

    neyse maça daha 4 saat var diyerek geleceğim dedim ve mekana yol aldım. çaylar söylendi falan muhabbeti devam ettirmeye çabalarken gözümüz bir yandan oynanmakta olan ankaragücü - erzurumspor maçına takıldı. bir yerden sonra konuşacaklarımızı bırakıp maçı izlemeye başladık ki sanırım maçta son 10 dakikaya giriliyordu. ha attılar ha atacaklar derken 90+2'de ankaragücü'nün golü geldi. maçın bitmesiyle bana müsade, stada geçeceğim diyerek onlardan ayrıldım. saat 16:30'u gösteriyordu ki eve geldim. yüzümü yıkamaya fırsat bulamadan kuzen aradı. bu arayışın ne demek olduğunu çok iyi biliyordum, umarsızca açtım telefonu. tahmin ettiğim gibi maçı birlikte izlemek için kardeşime gitmeyi teklif ediyordu. stada gitmek istediğimi, evden çıkmak üzere olduğumu söylememe rağmen bir emrivakiyle beni planına dahil etti.

    aslında hanım ve ufaklık da bu meseleden mutluydu... derken toparlandık, yola koyulduk...

    saat 19:02'de kardeşimde buluşmuştuk. hızlıca ekran başına oturduk. böyle kısır maçları bilirim, sıkar, bunaltır ve sonunda ya çığlıklar ya da küfürlerle ekran başından kalkarsınız. dakikalar 89'u gösterirken kuzen televizyonu kapatmayı teklif etti, bundan sonrası gizem olsun en azından sıcağı sıcağına gerilmemiş oluruz dedi. bir an durdum ve "hayir!" dedim. garipsedi...

    "oğlum ben bugün ankaragücü'nün gol atmasını bekleyerek maç izledim, ne şart olursa olsun bu maçta da o gol atılacak!" diyerek onları da heyecanıma ortak ettim. pek oralı olmadı aslında, bir şey de diyemedi...

    çok değil 2 dakika sonrasını hepimiz biliyoruz zaten...

    bu maç için bir anı çıkabileceğini hiç düşünmemiştim ama stada gitmekten daha iyi bir tercih yaptım sanırım...
  • 294
    "baba, sana bi' şey söyleyeceğim" diye nefes nefese koşuyordu geçen gün kızım okul çıkışında yanıma. "ben okulda yemek yerken yeni bir şey buldum. önce sevmediğim yemekleri yiyorum, sonra sevdiklerimi yiyorum, böylece hem kötü yemeğin tadı gidiyor ağzımdan, hem de sevdiğim yemeğin tadı yemekten sonra uzun süre ağzımda kalıyor. nasıl ama?"

    galatasaray'ın perşembe gecesi başlayıp cumanın erken saatlerinde biten benfica maçından sonra cuma öğleye doğru istanbul'a gelip, bir gün dinlenerek çıktığı akhisar karşılaşmasının maç yazısında da önce fatih terim'in takımının "sevimsiz" taraflarını yazalım, sonra da pazar gecesi bize uzo açtırıp, evde sirtaki yaptıran kostas mitroglou'nun son saniye golü ile belirtelim hislerimizi...

    "dünyanın neresinde görülmüş derbilerin pazartesi oynandığı" diyordu ya fatih terim maçtan sonraki basın toplantısında, bırakın derbileri almanya'da oynanmaya başlanan pazartesi maçlarına "black monday" ismini verip, sahaya siyah tenis topu atıp, tribünde siyah meşaleler yakıp tepki koymaktaydı alman futbolseverler. galatasaray gibi fenerbahçe de perşembe maçını deplasmanda oynayıp iki takım da lig maçlarını istanbul'da oynamak durumunda kalınca, galatasaray'ın lig sonuncusu akhisar'la oynayacağı maç beşiktaş-fenerbahçe derbiisne göre daha "rahat" olarak düşünülüp pazara yazılmıştı. taraftarlar da maçın "kolay" geçeceğini düşünüp, ali sami yen'i cuma maçlarından bile daha az doldurmuştu. futbolcuların da yorgunlukla birlikte rakibin puan cetvelindeki pozisyonundan dolayı sahaya "konsantre" olamadıklarını seyrettik ilk devre boyunca. galatasaray'a karşı deplasmanda nasıl oynanmasını bilip, "haddi ve gücüne" göre davranıyordu deplasman takımı: kendi yarı sahasında kapanıp, kontralar ile muslera'yı üzmekti tek planları. galatasaray da her zamanki gibi mariano ve yuto ile sağlı sollu gelip, maçı rahatlatacak ilk golü arıyordu da işler sarı-kırmızılıların istediği gibi gitmiyordu. beklerin yaptığı ortalar ya rakibe ya da auta gidiyor, gol atması beklenen onyekuru ve mitroglou "çerçeveyi" bulamıyordu. özellikle maçın 23. dakikasında n'diaye'nin savunmanın arkasına attığı uzun topta feghouli, yunan golcüye "al da at" dedi ama kostas mitroglou ikramı cömertçe harcadı. diagne'nin sakatlığı nedeniyle forma giyemediği maçta gol ümidi olarak sahaya sürülen ve o "talihsiz ana" kadar akhisar ceza sahası çevresinde çabalayan mitroglou, kaçırdığı golden sonra kayboldu gitti. sadece kayıp olan o muydu? belhanda da maçın ilk yarısında "hayalet" gibi dolaşıyordu zeminde. faslı topçunun "bir var bir yok" hallerine alışmamız lazım da, sırtını dönüp, 10 numarayı görünce geliyor bünyeye bir öfke işte... emre akbaba'nın onyekuru'nun yerine oynamasını ve selçuk'un ilk onbirde başlamasını bekliyordum maçtan önce de hoca nijeryalıya yine kanadı verip, selçuk'u oturtmuştu kulübede. sakatlıktan yeni çıkan, biraz "ürkek" ve fiziksel olarak güçsüz kalan emre yine de elinden geleni yaptı da o da arzulanan futbolundan uzaktı.

    galatasaray istediği baskıyı kuramayıp, bulduğu nadir pozisyonlarda da golleri basitçe kaçırınca, akhisar daha cesurca gelmeye başladı galatasaray kalesine ama fatih terim uzun zamandır aradığı savunma ikilisini bulmuştu: marcao ve luyindama adam geçer, top geçmez felsefesi ile kolayca sonlandırıyordu akigoların ataklarını. falko götz- reinhard stumpf ikilisi gözümde canlanıyor galatasaray'ın yeni stoperlerini seyrederken, falko savunmada daha çok bir beyin olarak marcao gibi "aklı" ile oynarken, stumpf "ayıboğandı", gücüyle sindirirdi rakip forvetleri ve luyindama gibi her iki ceza sahasında da kafa toplarına ondan sorulurdu...

    maçın ikinci yarısı selçuk'un emre'nin yerine oyuna girmesi ve galatasaraylı futbolcuların da "üç puanın aslanın ağzında olduğunun" farkında olması ile ilk kırk beş dakikadaki "lakayit" oyun yerini daha ciddi bir görüntüye bıraktı galatasaray adına. yani "tadsız tuzsuz yemek bitti, sevdiğimiz tabaklara gelmişti sıra, çilekli pasta da bize göz kırpıyordu"... savunma ile orta saha arasında bağlantı işini selçuk alınca, n'diaye'ye sadece rakiple boğuşup top kapma görevi kaldı ve o da biraz olsun rahatladı. top dağıtma işinde de belhanda'ya yardım edince selçuk, faslı oyuncu da daha çok rakip ceza sahası cıvarında gözüküp, ortalığı karıştırdı ve "ciddi" pozisyonlar gelmeye başladı. feghouli ceza sahasına daha çok girdi, bir şutunda lukac başarılıydı, diğerinde top direkten döndü. mitroglou'nun da kendine gelmeye başladığı dakikalarda ince pasında onyekuru'nun şutunu önce akhisar kalecisi, sonra da direk çeldi... galatasaray gol için yükleniyordu da meşin yuvarlak ağlarla bir türlü buluşmuyordu. geçen dakikalarla birlikte oyun iyice "doldur boşalta" dönünce fatih terim de antalya maçında 3 puanı getiren "golcüsü" donk'u oyuna aldı. 89.dakikada donk "donk diye bir kafa vuruşuyla" yine galibiyeti getirecekti luyindama'nın kafayla verdiği pasta ama top az farkla auta gitti...

    ve galatasaray'a inanmayanların tribünleri boşaltmaya başladığı, "şampiyonluk gitti, kahretsin" beddualarını etmeye başladığı o son dakikada selçuk'un kendi yarı sahasından yolladığı uzun topta kaleci lukac'la mücadeleye giren donk, topun mitroglou'nun önüne düşmesini sağladı ve yunan golcü açtı uzoyu, kırdı tabakları ve başlattı sirtakiyi...

    futbol böyle "nankör" bir oyun işte, o son saniye golü olmasa maçın adamı yaptığı kurtarışlarla akhisar kalecisi lukac olacak, küfürleri ise bomboş pozisyonda topu filelere yollayamayan mitroglou yiyecekti. oysa şimdi donk'la girdiği mücadelede topu uzaklaştıramayan lukaç "hain" damgası yerken, yunan golcü "başkumandan" edasıyla ayrılıyordu ali sami yen'den...

    şampiyonluk yolunda bazı goller var ki, kilometre taşıdır, seneler geçse de unutulmaz, hep hatırlanır, besteler yapılır o anları yad etmek için. "geçen sezon bir bahar akşamında, cim bom bomum şampiyonluk yolunda, hatırlayın ne oldu son dakikada" derken hasan kabze'yi de unutmuyoruz, elmander'i de hatırlıyoruz beşiktaş'lıları yere serdiği golle, sinan'ın son dakika volesini de unutmuyoruz konya maçında. 22. şampiyonluğun geleceği bu sezonda da kostas mitroglou'nun golü hep konuşulacaktır, anlatılacaktır nesilden nesle...

    maçtan fotoğraflar ve kaynak için:
    https://ultrasmovement.blogspot.com/...y1-0akhisarspor.html
  • 295
    takımı rot ve balans ayarı için sanayiye götürmelik istatistikler ile sonuçlanmış maç.

    38 orta açmışız, bu ortaların 11 tanesi belhanda'dan, 10 tanesi feghouli'den ve 6 tanesi mariano'dan gelmiş. nagatomo bir orta açmış, onyekuru hiç orta açmamış. hücumlarımızın %44'ü sağ kanattan gerçekleşmiş.

    buna karşılık iki defa derin top atmışız, bir tanesi badou'dan öbürü de marcao'dan, sadece marcao'nun pası başarılı olmuş.

    takımın ortalama pozisyonlarına baktığımız zaman hem emre'nin hem de belhanda'nın sağ kanada meyilli olduğunu görüyoruz.

    istatistiklerin rakip ve savunma tarafına bakınca sol kanadın neden daha pasif kaldığı konusunda fikir sahibi olabiliriz ama. buna göre akhisar hücumlarının %50'sini sağ kanatlarından gerçekleştirmiş ki yuto'nun istatistiklerine de yansımış. yuto maçı 4 top çalma ve 3 engelleme ile bitirirken mariano sırasıyla 1 ve 1 şeklinde tamamlamış. onur ve zeki toplamda yedi orta açmışken barbosa ve kadir toplamda dört orta açmışlar.

    derin top ve orta verilerinin kıyası beni çok rahatsız etti açıkçası. fizik olarak kötü bir emre, takıma alışık olmayan bir kostas ve feghouli ve mariano ile oynamayı seven bir belhanda olunca bu sonuç ortaya çıkıyor sanırım.
  • 296
    maçın etkisinden anca çıkabildiğim için maçın kendisiyle ilgili anca bir şey yazabileceğim şu an.

    maçta genel olarak korktuğum oldu ve yine eksik oynayan takıma karşı rahat galip gelemedik. yerlerine oynayan oyuncular ekstra oynadılar ve kalelerine otobüsü iyi çektiler. ve yine diklemesine savunma arkasına atılan toplarla kontra atak yapmaya çalıştılar. stoper ikilimiz eskisinden çok daha iyi olduğu için bu hücum planları tutmadı. savunma kısmında ise bizim kaçırdığımız pozisyonlar oldukça bunlar savunmada kendilerini daha çok geliştirdi ve direnç kazandı. bu durum bizim rakip kaleye yığılmamıza ve akhisarspor'un kalesine kapanmasına sebep oldu. kabul etmek gerekir ki çok iyi savundular. ara toplarla geçmeyi denedik olmadı. ortalar denedik olmadı. uzaktan şut denedik olmadı. bir karambol golüne kalmıştı işimiz. derken akhisarspor maçın sonlarını kaza golüne sebep vermemek için ileride oynayıp bizi kaleye yaklaştırmamayı seçti. böyle olunca da selçuk'un ileriye gönderdiği topta istediğimiz boşluğu en sonunda bulduk, hataya zorladık ve mitroğlu'nun deneyimi ve tekniğiyle son saniye golüyle maçı aldık.

    ben bu maçta kötü oynadığımızı düşünmüyorum. evet son vuruşlarda kötüydük. o şutlardan biri gol olsa bu maç 6-7'ye giderdi. ama olmadı işte. sırf bunun için kötüydük diyemeyiz. sırf biz kötüydük ondan böyle oldu dersek akhisarspor'un iyi savunmasına haksızlık etmiş oluruz.

    ancak takımımız bu tarz maçlarla çok karşılaşacak ve bunun çözüm yolu sadece ileriye yığılıp gol aramak olmamalı. bu takımları üzerimize çekip arkada bırakacakları boşluklara hızlı bir şekilde girmeyi öğrenmeliyiz. ki bu maçtaki son saniye golü de bu şekilde oldu. bu şekilde rakibi hataya zorlarız. öteki türlü duvara şut çalışması yapmış gibi oluruz.

    bu maç için kötü oynadık denmesine katılmıyorum. her şeyi denedik. atılan ortaların çoğuna da vurduk. dağlara taşlara vurduk orası ayrı ama vurduk. ortaların birkaçında bu vuruşlar gol olsaydı şimdi orta kafa gol taktiğini övecektik belkide.

    çok çok da iyi oynamadık elbet. belli ki soğuktan bazı oyuncular düşünemez hale bile gelmişti. öyle malca tercihlerde bulundular ki bu maç oynanırken 3 mart 2019 bb erzurumspor galatasaray maçı'nda erzurum'da ne yapacağız diye düşündürüp durdular beni.

    mitroğlu içinse attığı ve kaçırdığı golden bağımsız olarak söyleyebilirim ki diagne'nin şimdiye kadar oynadığından çok daha fazla verimli oldu ve takım oyununa daha çok dahil oldu. iyi ki o son saniye pozisyonunda kendisine gelmiş top. bence o an o topa o şekilde vuracak oyuncumuz başka yok. bal vuruş değildi o şutu. bilinçliydi. gördü ve attı. öyle bir andı ki deneyimi az olan birinin o pozisyonda aklından bir milyon şey geçerdi ve o topu atamazsa taraftarın kendisini mecazen asacağı düşüncesi en baskını olurdu. ve bu doğru bir şutun gelmesini engellerdi. mitroğlu deneyimli ve kalitesi olan bir isim. bakın kaliteye vurgu yapıyorum. adam fiziken daha hazır değil ve bir sene içinde diagne'den çooooook daha az maç oynamış. ama ayağına top geldi ve attı. kalite budur. kaliteli oyuncu belki maçta varlık gösteremez ama zamanı geldiğinde takımı kurtaran hamleyi yapar. o deneyimi vardır.

    o topun sinan'a geldiğini düşünüyorum ve topu kontrol etmeye çalışırken topu ezdiği gözümün önüne geliyor. diagne ise o aşırtmayı yapmaz rakip hizasından vurmaya çalışıp belki de rakibe çarptırırdı.

    mitroğlu belki de 23. dakikada o golü atamadı evet atsaydı maç kopardı biz de kanser olmazdık. ancak kalecinin de alanı iyi daralttığını atlamamamız gerekir o pozisyonda.

    bence maçtaki en net pozisyon onyekuru'ya ilk yarıda sağ taraftan çizgiden gelen toptu. vuramadı orada topa. rakip kornere gönderdi. biraz dokunabilse ve hafif topun dibine girebilse net goldü. kaleci yatmıştı yere çünkü. ama onyekuru vuramadı. geçen sezon hangi maçtı hatırlamıyorum ama daha zor bir pozisyonda rodrigues'in sağdan getirdiği bir topa gomis topun dibine girip topu tavana asmıştı çok daha zor bir pozisyonda. buradaki pozisyonda tam dokunabilse goldü. ama beceremedi. benim için onyekuru'nun kaçırdığı bu pozisyonun boş kaleye kaçandan farkı yoktur.

    onyekuru demişken. mitroğlu onyekuru'ya ikinci yarıda harika bir ara pas bıraktı ve mal mal bakmadı devamında. hemen boş alana kaçtı ve top bekledi. onyekuru ise yine kendini düşünerek kaleye vurdu. ofsayt diye iptal edilirdi tabi gol orası ayrı.

    yine tekrarlıyorum o son saniyede orada olan isim iyi ki mitroğlu'ydu.

    bu maçtan gerekli dersler çıkarılıp önümüze bakmamız gerekir. bu maçta oyuncularımızın yorgunluğunu da unutmamamız gerekir. yine de bu maçtaki gördüğüm en güzel şey takımın son saniyeye kadar golü aramaya devam etmesi oldu. maç trafiği yorgunluğuna rağmen fiziken de çok düşmedik. oyuncular gol gelmiyor diye pes etmedi ve çabaladı. şimdi takımımız biliyor ki son ana kadar mücadele edilmeli. başarabiliriz. bu motivasyon önümüzdeki maçlardaki konsantrasyonumuzu da arttıracaktır.

    şimdi önümüzdeki maçlara bakma zamanı.
  • 298
    erken terk edenlerin de enteresan hikayelerinin olduğu maç. 90. dakikada stadı terk eden bir dostuma gol anında nerede ne yaptığını sordum.

    ben: golü nerede duydun?
    arkadaşım: tam havarayın oradaydım. önce “uooouaaauuu” diye bir ses geldi. noluyo lan dedim. sonra “goolllllllll” diye yıkıldı ortalık. ben de bağırmaya başladım.

    “uooouaaauuu” diye nitelendirdiği ses, donk’un stoper ve kaleci ile kıyasıya mücadelesi sonrası topun boşa düştüğü an. :)) hastasıyım.

    okuduğunuz an sizin de tüyleriniz diken diken olduysa evet, siz de kafayı galatasaray’la bozanlardansınız.

    22 sırt numarası ile mitroğlu, 22. şampiyonluğun ateşinin sönmesini engellerken, maçı takip eden az sayıdaki taraftarsızlar çöküp kalmıştır muhtemelen. tam bir psikolojik gol.
App Store'dan indirin Google Play'den alın