112
maçtan bir kaç saat öncesinden kesmiştik umudu zaten. biz figüran takım, şampiyonluğa katkıda bulunma maçına çıkacaktık. galatasaray'lı taraftarlar kendilerine ayrılmış, iğrenç yere konuşlanmış, takımın canının çıkmaması için ellerinden gelenin ötesinde ceplerinden geleni de yapmışlar, şu yok zamanda 90 liraya dünya'nın en pahalı maçını izlemek durumunda kalmışlardı. çarşamba roma'da şampiyonlar ligi finali var ve maç biletleri 60 dolar değil. olsun burası bizim ülkemiz geçirin bilezik gibi. şunun şurasında bu sezon için son kez geçiriyorlar nasılsa.
bizim çakma gourdiala bu kez formalı değil takım elbiseliydi. kendisinin ilk çıktığı maçta hocası olan denizli'ye karşı şerbet mücadelesi veriyordu. şansı olan kazanacaktı bu gece, futbolun tanrıları böyle racon kesmişlerdi.
takım oyuna inanılmaz bir oyun temposuyla başladı. bu sezonun en büyük futbolunu oynuyorlardı. arda turan bari bu maçı alayım diye saldırdıkça saldırıyordu. ayhan basıyor, başı kesik tavuk barış koşuyor, sabri bile maçı kazanacaklarmış gibi oynuyordu. kaleye gelen ilk top pas olarak geldi, deli orkun'un gözüne perde ayağına felç indi. topa metin şentürk gibi vurdu, vuramadı ve biz notumuzu aldık, ilk gelen top gol olacaktı.
baros ben bugün gol atmayacağım, boşuna bana pas vermeyin der gibi oynadı. iki defa kaleciyle karşı karşıya kalıp çuvalladı. emre aşık'ın kritik müdahelesi varsa ve sen hakemsen işin kolay, topa vurdu, vuramadı çıkar sarı kartını. beşiktaş seyircisi tırsmış, korkudan bağıramıyor, futbolcusu tir tir titriyor, gol atma işi evliyalara bırakılmış. iğrenç bir futbol oynuyor ve televizyonların söylediğine göre % 65 topla galatasaray oynuyordu.
emre aşık bir hava topuna çıktı, hakem pozisyonlara yakın ve kararları batmıyordu o ana kadar. emre için normal bir hava topuydu oysa. verilen serbest vuruştan gol mol olacağı yoktu, ne olur ne olmaza gidip dolduruldu içeriye. zaten beşiktaş'lılar ofsayttaydı, kimse dokunamadı, topal topçu, topu toparlamak isterken topun topal topçu'nun topuğunu toparlamasıyla, deli orkun'un ikinci bir felç geçirdi. doğarken evliyaların götünü yaladığı denizli yumruk şov yaptı golü taktikle attırmış gibi. o sırada bizim bülent geldi kadrana. çürük ön dişlerinin arasından okkalı bir tükürük fışkırttı. servet çetin'in sümkürmesini özleyenler hasret gidermiş oldu. ne yazık bu kadar iyi futbol oynayan takım soyunma odasına yenik gidiyordu.
ikinci yarı başlamasıyla ruh çağırıldı inönü'ye, bizim kayboldu diye dövündüğümüz ruh. dedik ya baros bugün benden hayır yok, bu maçı da manda yiyicisi alsın dedi. kaleciyle karşı karşıya atamadı. nonda'nın atalarının maymun olmadığına evrim teorisi adına bahse girerim, darwin yaşasa tüyo verirdim, bu adamın atası uzun eşşekti. uzun eşşeğin eşşekliği tutup ta az daha kaleye vuracaktı ki sağdan gelen harry kewell'in önüne gelişi güzel yuvarladı. daha dün ilk 11 e girmekte zorlanan! avusturya'lı ilk yarıda vuramadığı toptan daha zor olana kewell'lik vurdu. tabela değiştiğinde bülent kormkaz ''beyleeeer, beyleeer'' diye bağırıyordu.
sivastan gelen haberler bizi ilgilendiriyor mu? bilmiyorum, ben kendi payıma sivas'ın yenmesini istiyordum. ne de olsa memleketimin takımı. artı , beşiktaş kazanmasın motivasyonu. trabzon'un, eskişehirden yolladığı mektup ta iç açıcı değil di beşiktaş için. ve oynanan futbola bakılırsa maçtan önce yazdığımız şampiyonluğu belirleme maçında biz horoz muamelesi çekecektik. basıp geçecek, gerisiyle ilgilenmeyecektik. öyle de gözüküyordu oyun. bir ara kulubeleri gösterdiler, bizim kulube boştu. boş olduğunu bülent korkmaz'da biliyordu, nitekim kimseyi oyuna sokmadı. kimi sokacak kimi çıkaracaktı. ilk yardıda emre aşık bir ara beni çıkarın bir sakarlık yapacağım dedi ama tren kaçmış çıkarmayı unutmuşlardı. artık inceldiği yerden kopabilirdi. maçı aynı adamlarla tamamlayacaktı.
ikinci yarıda dürüllü'lü yusuf hamlesini yaptı, dedik ya evliyalar yürü ya kulum demişlerdi. ikinci golü yemesi an meselesi rüştü, her zamaki kolpalığını yapıyordu. sakatlanma numarası yapıyordu, vurduğu top taca gitmişti ki baldırını tuttu acıyla. deli ibrahim'e topu taca atmasını söyledi, deli akıllı olsa topu taca atardı, atmadı o ana kadar mucizevi şekilde iyi oynayan sabri cihetine yolladı. sabri iyi oyununun verdiği özgüvenle topu teknik bir şekilde yusuf'tan sökecekti, sökemedi, top yusuf'un kan kardeşiydi sanki. uzaklaştırmak istedikçe ayağına yapışıyordu, deli orkun'un kadranda görüneceğini sananlar yanıldı, oynamaya oynamaya kalenin boyutlarını bile unutmuştu, kaleciliği zaten yoktu. yine de top, galatasaray'a acımakla, dürüllü'lüye kıyak geçmek arasında kararsız kalmıştı ki, topal topçu imdada yetişti. bir kez daha topu toparlayamayarak yusuf'a asist yapmayı tercih etti.
sonrası beyaz bayraktı. arda rüştü'yle şakalaşmaya başladı. sabri'nin anasına edilen ağır küfürü duymamazlıktan gelirsek dostça dürüldü sivas'ın işi. şampiyonluğu anadolu'nun çorak topraklarında elleri nasırlı köylülere verip kendi mezarlarını mı kazacaklardı? oysa hepimiz emindik ki ortaktılar, işbirlikçiler, sıraylaydı şampiyonluk. açın çeteleye bakın 10 senede 2 defa beşiktaş'ın hakkıydı. dürüllü'lüye kısmet oldu. aziz yıldırım'ın bana göre söylediği tek doğru cümle bu gece içinde geçerliydi.
''siz takımı denizli'mi şampiyon yaptı sanıyorsunuz''