• 16
    başkası bizim futbolcumuza muz gösterince spor dostluk kardeşliktir diye kesmediğimiz ahkam kalmaz ama rakip yunan takımı olunca 10 liraya yunana koymaca, rakip yunan daha ne olsun, mehter marşı gibi entryler giriyoruz. yunanistana gidip de bir meyhaneye oturup, feta, fava, dolma, karpuzi, raki deseniz garson masanızı beş dakikada donatır. bir de fırçalar, bir siz türkler bir de biz yunanlar içmeyi bilmiyoruz varsa yoksa ya ouzo ya rakı, diye. arkada ege ezgileri çalar, onlar zeybetiko der. meyhaneden kalkılınca soslu soğanlı döner yemek için gyro yazısı ararsın. bütün bunları da türkiyede olsan bakacağın aynı denize bakarak yaparsın.

    ama yunan ya cihad var anasını satayım. şu basketbola bile faşizm bulaştırıyorsunuz ya...
  • 18
    fransız devrimi ile ortaya çıkan milliyetçilik akımının, sanayi devrimi ile biriken kapital ile kesişmesisin ardından 19. yüzyılda ortaya çıkan ulus devletlerden bir tanesi de yunanistan olmuştur. hasta adam osmanlı imparatorluğu'ndan ilk kopan milletlerden bir tanesi olan yunanlılar, hemen her millet gibi ulusal kimliklerini oluşturmak için bir "öteki" yaratmaya ihtiyaç duymuşlar, doğaldır ki bağımsızlık savaşını kazandıkları türkler en uygun aday konumuna gelmiştir.

    diğer taraftan 1923 yılında kendi ulus devletlerini kuran türkiye için de yunanlılar, gerek politika üreticilerin arzuları gerekse kıbrıs sorunu ile beraber düşman millet olarak uzun zaman algılanmıştır. halbuki başta yemek ve müzik kültürü olmak üzere, bir denizin iki yakası olarak birbirimize öyle benziyoruz ki, bu ilişkinin asgari seviyesi dahi dostluktan az olamaz, olmamalı.

    rekabet, özellikle spordaki çekişme ise tabii ki farklı. geçtiğimiz günlerde birisi yazmış, çok hoşuma gitti: "tribün sevdalısı bir taraftar için, yunanistan'da bir salonda deplasman yapmak hac görevi gibidir." şiddetle katılıyor, hatta bunun arzusunu doyasıya yaşıyorum. iki sene önce ilk eurolig deneyiminde tüm kıta avrupasının salondaki performansını konuşmasını sağlayan galatasaray taraftarının, bir sonraki hedefi yunanlıları da geçip zirveye yerleşmek olacaktır, bunun da formülü sürekliliktir.

    50 seneden uzun bir aradan sonra, olympiakos ile yaptığı ilk maçta, sloukas'ın neredeyse pire'den attığı sinir bozucu baskete rağmen, o sezonu şampiyon kapatacak olan takımı abdi ipekçi'ye gömen ekibimize yine güveniyoruz. takımın performansı ile taraftarınkinin interaktif ve doğru orantılı bir şekilde olduğunu kabul edersek, siena deplasmanında gördüklerimiz bizi perşembe günü için ziyadesiyle ümitlendirdi. arroyo'nun eksikliği sebebiyle çok zorlandığımız beşiktaş karşılasmasından gerekli dersleri çıkardığına inandığımız teknik heyetimizin de başarılı idaresiyle, son iki eurolig'in efendisi kabasakal spanoulis ve saz arkadaşlarına ipekçi'den çıkmanın mümkün olmadığını bir daha hatırlatacağız.

    romantik milliyetçi duyguların dışavurulacağı, "gençlik marşı" ile coşacağımız, "sesimizi yer gök su dinlesin" diye kendimizi daha fazla motive edeceğimiz, fakat milletlerin değil de takımların yarıştığını asla unutmayacağımız bir maç günü bizi bekliyor.

    hakettiği yere, en tepeye armamızın taşınması için, böyle maçları kazanmayı, böyle takımları yenmeyi bir alışkanlık haline getirmeliyiz. biraz daha kırmızı, biraz daha yüksek sesle, biraz daha inatla, dopdolu bir salonda, ileride torunlarımıza anlatacağımız cinsten bir ambiansı yaratabilmek için perşembe hep beraber salona "yürüyoruz arkadaşlar";
    galatasaray ulan !!
  • 168
    basketbol maçını futbol maçı zihniyetinde destekleyenlerin görüldüğü maç. maçın bitimine 2-3 dakika kala her şey değişebilecekken 'ölüm varmış ....' diye başlayan saçma sapan, kendi oyuncularımızın morallerini sıfıra indiren, teslim bayrağını çeken,ultraslan tabir edilen vasıfsız grubun içine ettiği maçtır aynı zamanda. madem ki son ana kadar destek olmayacaksanız niye gidiyorsunuz basketbol maçına arkadaşım? sizin yerinizde olmaya can atan, kendi parasıyla maça girip boğazı patlayınca kadar bağırmak isteyen, yönetime yalanmadan bilet almak isteyen arma sevdalısı insanlar var. siz gidin o marşla ne halt ediyorsanız yapın ama futbol maçına, basketbol maçına gelmeyin arkadaş. alın o marşınızı bir taraflarınıza sokun gidin bu salonlardan, sahalardan. ben ekran karşısında tükeniyorum o oyuncular nasıl tükenmesin. maçın bitmesine daha 3 dakika varken bu koyverme niye? basketbolda son saniyeye kadar skor değişebilir ama bunu bilmek için basketbolu bilmek sevmek daha da öncesinde idrak etmek gerekir.
  • 171
    birinci nesil olmama rağmen sözlükte fazla entrysi olmayan fakat her gün mutlaka girip tüm yazılanları okuyan bir yazarım.
    son entrymide 2 yıl önce girmişim. bunca zaman sonra çıldırıp entry girdiren sebep bir zamanlar mensubu olduğum ultraslan oldu.
    hislerime tercüman olan arkadaşlarımın da bu konuda serzenişlerini görmek içime su serpse dahi yinede fikrimi beyan etmek istedim.

    aslında pazar günü bjk maçında takım farkı açarken imparator fatih terim tezahuratıyla basketbol ile alakalarını ortaya koymuşlardı.
    ancak bugün saç baş yoldurdular bana. yahu takım serbest atış atarken ısrarla tezahurat etmek nedir? rakip hücümdayken baskı için
    ıslık yuhalama karışımı gürültü yerine onlara rahat rahat oyun kurduracak lay lay tezahürata devam etme ısrarı nedir?
    hepsini geçtim sloganı son topa kadar olan bu güzel takımı yenilse bile son topa kadar desteklemek yerine iki buçuk dakika daha varken
    bence son kopenhag maçında bile golü yememize sebep olan o lanet olası ölüm varmış korku varmış tezahüratını söylemek
    drogba'ya tezahürat yapmak nedir arkadaş birisi bana bunu açıklasın lütfen.

    sabahlara kadar beraber pankart boyadığımız, uykusuz yorgun maça gelen ve gurur duyulacak işler çıkaran, ultras felsefeyi benimsemiş
    gerçek tirübüncü arkadaşlarımı tenzih ediyor kalanına sesleniyorum, arabesk tezahüratlarınızı da alıp gidin başka yerde mafyacılık oynayın.
    bıktık artık yeter.
App Store'dan indirin Google Play'den alın