"skor taraftarı" değilim, hiç olmadım, olmayacam da... ama bu maçla ilgili yorumlarımız biraz "züğürt tesellisi" gibi oluyor. evet, takım iyi oynadı, kabul ediyorum. takım olarak güzel cümleler kurduk, gerekli yerlerde vurgu yaptık, "dahi anlamındaki de"yi bile ayrı yazdık ama cümlenin sonuna bir nokta koymayı beceremedik! böylece cümle ancak güzel olmasıyla yetindi ve sonuç olarak havada kaldı!
fenerbahçe maçından
* sonra da aynı ruh haline bürünmüştük. ama o maç farklıydı...
hagi'nin ilk maçı, kadıköy deplasmanı vs. gibi faktörler vardı. orada oynanan futbol gerçekten de bir "ayağa kalkış" görüntüsüydü. ama bu maça bakıyorum, fenerbahçe maçında kalkar gibi yaptığımız noktadayız hala, kalkamadık yani henüz... açıkcası, "kaybetmeyiz" rahatlığıyla izleyemedim ben bu maçı... iyi oynadık diye kendimi teselli ederken vicdan azabı çekiyorum bir yandan... bilmem farkında mısınız ama 10. sıradayız! hâlâ... ve bu bana çok fena koyuyor...
rijkaard "geçen sene beşinciydik, bu sene üçüncüyüz, o zaman başarılıyız" dediğinde yer yerinden oynadı. tabii ben bu laf üzerine
rijkaard'a sallayanlara çok gülmüştüm. çünkü tabii ki söylediği (ya da "tercüme edilen" diyelim) şeyle anlatmak istediği şey aynı değildi. mesaj farklıydı... açıklama gereği de duymadı, o yüzden herkes anladığıyla kaldı... bazen ekstra açıklama yapmak gerekiyor, özellikle sığ akıllılar için; tıpkı dün akşam
hagi'nin "mutluyum" demesiyle dumur olan spikere "ama 1 puandan değil" demek zorunda kalması gibi...
galatasaray için 5. liği, "rezalet" olarak tanımlayanlar, 10. luğa nasıl katlanıyorlar anlamıyorum. ben ikisini de hazmedemiyorum. "birinci değilseniz başarısızsınız" diyen büyük başkan nerde?! attığınız taş ürküttüğünüz kurbağaya değse bari! anlamıyorum, hakkaten anlamıyorum... ha şimdi sabretmeye mi karar verdik? "
rijkaard için sabır yemini"ni bozduk, "takım yerlerde sürünüyor" dedik, "başlarım iyi futboluna/total futboluna, 3 puan nerde?" diye hesap sorduk ama geldiğimiz noktada gene ancak ucundan iyi futbol seyretmekle yetiniyoruz. "acelemiz yok, düzelir bu takım" diyoruz... eee o zaman önceki derdimiz neydi?!
bu söylediklerimin kişisel olarak ne
rijkaard ne de
hagi ile ilgisi vardır... sadece durum analizi yapıyorum. anlam veremediğim mantık hatalarını sorguluyorum... yoksa bu iki ismi kimsenin önüne malzeme olarak atacak değilim.
rijkaard özeldir benim için, hep de öyle kalacak... ama, bir galatasaray taraftarı olarak da, "ukde"m olarak kalacak...
hagi denince ise; akan sular durur, kelimeler yetmez ona olan sevgimi anlatmaya. ben, maçlarda boğazı yırtılana kadar adını haykıran, odasında posterleriyle uyuyan nesildenim çünkü... o yüzden saçma sapan sonuçlar çıkmasın bu yazdıklarımdan...
maça dönecek olursak;
iyi oynadığımız gerçeğinin yanında bir de verilmeyen 2 penaltı var ki, bu da önemsenmeyecek bir detay değil. penaltıya sığınmak değil ama, bir tanesi bile verilmiş olsa ve de gol olsa belki maçın gidişatı değişecek. takıma güven gelecek, istek gelecek... kayserispor panik yapacak... gol atma özürlü takım silkinip kendine gelecek. neyse, olmadı işte...
ali turan iyi oynadı da, sonrası soru işareti. kayserispor maçı olmasından dolayı mı bu kadar hırslıydı yoksa iyiye mi gidiyor bilmiyorum. bana hâlâ güven vermiyor. maksimum performansını bir görebilsek diycem ama, onun da galatasaray'a yeterli olacağından emin değilim.
diğer yandan, kim ne derse desin, ben bu
elano'yu seviyorum. uygun ortamda çok da iyi oynuyor. gol kaçırdı diye yerden yere vurulmasına gerek yok, elinden geleni yaptı. sadece mutsuz görüntüsü beni üzüyor. çünkü bu gideceğine işarettir ve ben bu adamı kaybetmeyi hiç istemiyorum.
neill için söylenecek bir şey yok... her zamanki gibi, "şu takıma birkaç
neill daha monte etsek, 'çanakkale geçilmez' olur" diyorum. ama bunu her maç söylüyorum zaten! sadece, bu maçı seyrederken, soğukkanlı bir şekilde top kontrolü yaptığı pozisyonlarda "
neill yapma şunu! bu kazma
servet de seni görüp aynısını yapmaya çalışıyor, gol yiyoruz! özendirme şu adamı..." deyiverdim... evet, çıktı ağzımdan!
servet,
neill olmaya çalıştıkça eli ayağına dolanıyor. "kapasiten belli çocuk, zorlama istersen" diyen de çıkmamış. pardon çıkmıştı da... neyse...
sabri, oyun içindeki hırsıyla kesinlikle "yeni nesil
hasan şaş"! seviyorum
sabri'yi... ruhunu da... kıbrıs'ta "hır hır etmek" diye bir laf vardır. tam da
hasan şaş'ın sahadaki hırsına, sinirine, ruhuna denk gelen... işte o lafı şimdi
sabri için kullanıyorum!
pino yine istekliydi ama aceleci vuruşları bazen bencilliktenmiş gibi geliyor. "kaleyi gören vursun" talimatı verilmiş olsa gerek ama aceleci davranmasa sonuç daha iyi olacaktır.
kewell ile uyumlu gibiydiler. esas "
baros gelince"sini merak ediyorum!
tüm bunlara rağmen,
beşiktaş maçıyla
* ilgili umutluyum. totem yapma adına bunu söylemeyecektim ama dayanamadım!